Arda Erel ile Son Kitabı Konuşamadığımız Ne Varsa Üzerine Bir Söyleşi

16 Haziran 2021

Arda Erel’in dört yıl aradan sonra deneme türünde çıkardığı yeni kitabı Konuşamadığımız Ne Varsa, İnkılâp Kitabevi etiketiyle okuyucuyla buluşmaya başladı.

Konuşamadığımız Ne Varsa’da genç yazar Arda Erel, bireyler ve toplumlar arası, herkesi birleştirici ve renklerle barıştıracak bir misyon taşıyor.

Arda Erel okuyucularımız için çıkması merakla beklenen kitabı Konuşamadığımız Ne Varsa hakkında, kendisi ve yazmak eylemi üzerine sorularımızı cevapladı.

Keyifli okumalar.

Sizi tanımayan okuyucularımız için kendinizi nasıl ifade edersiniz?

7 Ağustos 1995 İstanbul doğumluyum. Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunuyum. Şu anda da Galatasaray Üniversitesi’nde sosyoloji bölümünde yüksek lisans yapıyorum. Felsefeyle, sosyolojiyle, politikayla, psikolojiyle, edebiyatla ilgileniyor; roman ve denemeler yazıyorum.

Son kitabınız, Konuşamadığımız Ne Varsa çıktı. Kitabınızın herkesi birleştirici ve renklerle barıştıracak bir misyona sahip olduğunu olduğunu anlıyorum. Bu kitabınızda okuyucularını neler bekliyor?

Evet, gerçekten dediğiniz gibi bir misyonu var kitabın. Bugün dünyada da olduğu gibi, Türkiye’de de çok fazla bölünmüşlük, uçlara savrulma var. Ben topluma baktığımda ortadan ikiye bölünmüş gruplar görüyorum; bahsettiğim hem zihinsel, hem de mekânsal olarak bölünmeler, ayrışmalar. Toplumda kimisi muhafazakar, kimisi seküler örneğin; böyle adlandırılıyorlar kendilerini. Oysa bunlar birbirinin içine de karışıyorlar bence; tamamen apayrı değiller aslında. Bazen aynı noktanın içinde de yer alabiliyorlar. Özellikle Türkiye için bu geçişler daha belirgin aslında. Ama toplumda insanlar kendisini daha uçlarda zannediyor; halbuki bence öyle değil. Siyasetin gidişatı herkesi daha çok uçlara savrultmak istiyor; çoğu insan bugün buna uyumlanmış durumda da. Ben siyasetten biraz olsun özgürleşmeye çalışarak, bu farklılıkların farklı oluşlarını da koruyup, onları aynılaştırmadan, asimile etmeden bir araya, yan yana getirmeye çalışıyorum kitabımda. Bu kitabımda birçok şeyi sorgulamaya açıyorum. Örneğin bir kadın baba evinden neden başka bir erkeğin evine geçer, hiç kadınlar özgürleşemezler mi? Ya da Türkiye’de insanlar toplumun “gelişmemişliğini” neden sürekli dillendirilerek pekiştirirler? Bunun gibi sorgulamalar var kitabımda. Daha çok aşk ve toplumsal konularla ilgili, farklı bakmaya çalışan bir deneme kitabım bu. Sorgulamayı sevenlerin, çözümlerin basit yerlerde değil, daha derin yerlerde saklı olduğuna inananların kitabımı beğeneceğini umuyorum.

Konuşamadığımız Ne Varsa

Yazmak size ne ifade ediyor? Yazarken nasıl bir motivasyon ve konsantre ile yazılarınız ortaya çıkıyor?

Yazmak benim için kendimle, toplumumla, dünyayla karşılaşma hâli. Yazarken kendimle karşılaşıyorum. Ancak bu kadarla da kısıtlı değil dediğim gibi; çevremle ve Türkiye’de yaşadığım için Türkiye toplumuyla da defalarca karşılaşıyorum. Türkiye’yi en çok yazarken anladığımı fark ediyorum. Seküler çevreler sadece seküler çevrelerde yaşadıklarında, Türkiye’yi tanıyamıyorlar. Zenginler sadece zengin çevrelerde gezindiklerinde, Türkiye’yi bilemiyorlar. Ben yazarken farklı mekânların üzerinde yürüyebiliyor, farklı kimliklerin yanından geçebiliyorum. Bu durumu çok önemsiyorum da. Sanırım yazmasaydım ben de kendi küçük dünyama hapsolabilirdim. Dediğim gibi, Türkiye hakkında yazdıkça anlıyorum nasıl bir ülkede yaşadığımı. Okumak çok önemli, tarih, sosyoloji, felsefe çok kıymetli benim için ama özellikle roman ve deneme yazarken ayrıca başka karşılaşmalar yaşıyorum; yaşadığım çevreyle burun buruna gelmek gibi bir şey bu benim için. Motivasyonum bu yüzden hayatın kendisi, yaşamın gizemi ve zihnimdeki sorular, sorgulamalar. Bu motivasyonumun bu yüzden hiç biteceğini zannetmiyorum. Çünkü karakter olarak sorgulamayı seven biriyim; her zaman da böyleydim. Yaşam çok fazla soruların dolaşıma girdiği bir yer benim için. Ve ben soruların kolay olsa bile, cevapların kolay yerlerde olduğuna inanmıyorum. Benim için yazmak, cevap aramak, dolaşmak, sürekli yaşamla dans etmek, yaşamın içinden yürümek gibi, çok özel bir uğraş.

Çok genç yaşta 6. kitabınızı çıkardınız. Nasıl bir birikim ve yaşanmışlıklar size 6 kitap yazdırdı?

Bence yazmak için “çok fazla yaşanmışlık” gerekmesi herkes için doğru değil. Çok fazla okumak gerekebilir yazmak için ama bu da herkes için şart mıdır bilemem; bu bir soru işareti benim için. Yazmak bence çok fazla yaşanmışlıktan çıkmak zorunda değil. Böyle bir ön yargı var. Yazmanın önüne konan koşullar, kurallar var. Mesela güzel şarkı söylemek için çok fazla yaşanmışlık mı gerekir?
Yazmayı çok fazla gözde büyütmeyi doğru bulmuyorum. Bunu aynı zamanda, yazmak isteyenlerin yazmakla aralarına mesafe sokan bir bakış açısı olarak değerlendiriyorum. Örneğin çok fazla yazmak isteyip yazmayan, yazamayan insan tanıyorum. Neden sizce? Çünkü demek ki burada toplumun yazmaya dair yaklaşımı o kişinin algısının içine girmiş, oraya oturmuş, sıçramış. Oysa hiçbir şey yaşamadan, çok fazla deneyimi olmadan da yazmak isteyebilir insan. Kendiliğinden gerçekleşebilir yazmak; aynı kendiliğinden bir yolda yürümek gibi. Yazmak bu yüzden “yaşanmışlık” ya da “bilgelik” demek değil benim için. Her yazan da bu yüzden bilge değildir zaten. Ben çocukluğumdan beri yazdığım için sorgulamalarım, çeşitli okumalarım, araştırmalarım beni 6. kitabımın çıkmasına itti. Bugün 6. kitabımı çıkarırken tam olarak böyle hissediyorum.

Yazmak ve paylaşmak dışında hayatınızda neler oluyor?

Yazmak ve paylaşmak dışında pandemi öncesinde çok fazla seyahat etmeye, farklı kültürleri gözlemlemeye, deneyimlemeye çalışıyordum. Seyahat etmeyi çok önemsiyorum; hem kendimi, hem de dünyayı anlamak için yapıyorum bunu. Maalesef pandemi yüzünden son zamanlarda seyahat edemiyorum.
Galatasaray Üniversitesi’ndeki yüksek lisansıma devam ediyorum. Tez çalışmamı yürütüyorum. Türkiye’deki suç kavramı üzerine sosyolojik ve psikolojik araştırmalar üzerinden okumalar yaparak tezimi hazırlıyorum.

Sanatla ilgilenir misiniz? Sergi gezer, kısa film izler veya kültür sanat haberlerini takip eder misiniz?

Evet sanatla elbette ilgileniyorum. En çok sinemayı sevdiğimi söyleyebilirim. Ama sergi gezmeyi de çok seviyorum. En son pandemi öncesinde Londra’da Royal Academy Of Arts’a gittim. Picasso’nun eserlerini gördüm. Gerçekten harikaydı.
Kısa film olarak en son Yorgos Lanthimos’u izledim. Sanatı takip etmemek, sanatla ilgilenmemek benim için imkânsız. Sanatla ilgilenmezsem kesinlikle sığlaşır, dünyayı görme anlamında azalırım diye düşünüyorum. Sanat benim için dünyayı apaçık gösteren, dünyaya denizin dibinden bakabilen bir yer.

Kitabınız hakkında ve bugün 1 milyondan fazla okuyucunuz için özel olarak paylaşmak istediğiniz bir şey var mı?

Gerçekten sorular sormayı sevenlere kitabımın ulaşmasını çok isterim.

Konuşamadığımız Ne Varsa adlı kitabınız için neler söylersiniz? Okurlarınızla bir etkinlik veya imza gününde buluşacak mısınız?

Konuşamadığımız Ne Varsa, otoriterleşen rejimlerin altında yaşayanlara, söylemlerinin susturulduğunu, aile içinde, arkadaş arasında baskılandıklarını hisseden insanlara gerçekten iyi gelecek bir kitap diye düşünüyorum. Pandemi yüzünden sanırım imza gününde buluşamayacağız.

Nil Has

1988 doğumlu, Sanat ve Kültür Yönetimi mezunu, sanat ve kültür meraklısı.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Kaçırmayın!

Berkay Tuncay, Yazının Öyküsü ASMR [The Story of Writing ASMR], 2024, 5 kanallı renkli video, ses, 55:19, (Sanatçı ve SANATORIUM’un izniyle)

Berkay Tuncay CLICKTRANCE Sergisi SANATORIUM’da

SANATORIUM, Berkay Tuncay’ın CLICKTRANCE başlıklı kişisel sergisine 20 Eylül –
On İkinci Ev - Melek Ceylan

Melek Ceylan ile Oyunculuğu Üzerine Söyleşi // Nil Has

“Sonra… Ellerim var. Gözlerim, dudaklarım, nefesim var. Şarkılarım var. Sesim