Azure Serisi op1 – Kızıl Şehir Bologna

Şan, şöhret ve prestij. Zirveye çıkanların ya da yola çıkarken hedefi zirve olanların aldandığı zafer sarhoşluğunun mahsülleri. Süresi gücü kullanma kalibresine göre uzar, kısalır. Dönemseldir nihayetinde. Yavaş yavaş beş duyunu bloke eder. Görmez, duymaz oluruz çevremizde olan bitenleri. Çevresinden koparak bu zehirlenmeyi yaşayan her şey de bir gün en dibe inmeye mahkumdur. Zirvede kalış süren ise kültür ve birikiminin sabır karşısında aldığı tavırla alakalıdır. An gelir ki parlama hızınla sönme hızın yarışır. Bir çivi nasıl bir savaşın kaderini değiştiriyorsa, kibir de bir ulusu yok eder. Stoacı bir filozof ve aynı zamanda Roma İmparatoru Marcus Aurelius’un da dediği gibi yaşamak gerek. Memento Mori

Kimi şehirler vardır ki tarih çizelgesinde hiçbir zaman bir prime dönem yaşamamışlardır. Yanı başlarındaki komşularında fırtınalar da kopsa, onlarda hiçbir şey olmamış gibi yaşanır hayat. Kızıl şehir yani Bologna da onlardan biridir. Tarihin sessiz dekoru. Yanı başındaki Firenze*, yeniden doğuşun sembolü olmuşken kendisi sessizce izlemiştir olanları. Gerçi 12. yüzyılda sahip olduğu 180 kule ile döneminin günümüz New York’u mertebesine ulaşmış da olsa, şu anda sadece ‘bolonez sos’ ve Avrupa’nın en solcu şehri -bu noktada az evvel andığımız kızıl şehir ünvanı bununla alakalı değil- ünvanı ile anılmakta. Kızıllığı, şehir mimarisinde kullanılan kırmızı kiremit ve taşlardan gelmekte. Şan, şöhretin de betonla değil bilimle sahip olunacak birşey olduğunu Avrupa’nın en eski üniversitesine(1088) ev sahipliği yapmasından bir kez daha anlayabiliriz. Kopernik, Erasmus ve Dante de bu üniversitenin tedrisatından geçen önemli isimlerden ilk akla gelenlerdir.

San Petronio, Piazza Maggiore and Palazzo d'Accursio, photo taken from the top of Torre degli Asinelli, Bologna, Italy.
San Petronio, Piazza Maggiore and Palazzo d’Accursio, photo taken from the top of Torre degli Asinelli, Bologna, Italy.

Bu ayki seyahat yazımda sizlerle 3 günde 3 şehir gezeceğiz. Bunu da 3’e bölerek sizlerle paylaşacağım. Malum, her ne kadar gökyüzü hala daha gri olsa da bahar kapımızda. Ağaçlarda hayat bulmaya başlayan tomurcuklar da güzel günlerin habercisi. Gamelyon sona erdi. Persephone, umut formalında ve artık aramızda. Hades tarafından alıkonularak ülkemiz sınırlarındaki Hierapolis Antik kentinden yer altındaki ölüler ülkesine götürülen Persephone, tarım ve bereketin tanrıçası annesi Demeter tarafından, Hades ile yapılan anlaşma gereği dokuz aylığına salıverilir. Birlikte, ölüler ülkesinin çıkış kapısı olan İtalya’nın Sicilya adasındaki Enna’dan yeryüzüne çıkarlar. Demeter’in meşhur chariotuna binerek anne-kız Toskana vadisine kadar durmadan giderler ve bu vadiye hayat veren Arno nehrinde yıkanırlar. Kim bilir belki de bundandır Avrupa’da baharın ilk olarak Toskana’ya gelmesi. Dionysos da kendilerine katılarak en güzel üzümlerinden yapılma şarabını sunar anne kıza. Ve chianti, günümüzün en ünlü Toskana bölgesi şarabı böylece hayat bulur Arno nehrinin suladığı bu topraklarda.

Bu ayki 3 şehrimiz sırasıyla aydınlanmanın, yeniden doğuşun ve gücün Avrupa, kimbilir belki de evrendeki merkezi diyebileceğimiz Bologna, Firenze ve Roma.

Seyahatimizin başlangıç yeri Bologna. Yolda okuyacağımız kitap John Berger imzalı Bologna’nın kırmızı tenteleri. İstanbul’dan direkt uçuşla yaklaşık iki saatte ulaşabileceğimiz kızıl şehir, konumu bakımından çizmenin kalbinde yer alıyor diyebiliriz. Öyle ki alt yapısı mükemmel işleyen raylı sistemle Venedik’e bir buçuk, Milano’ya bir saat onbeş dakika uzaklıktadır. Bir sonraki durağımız olan Toskana bölgesindeki Firenze ile arası ise sadece yirmi dakikadır. Havalimanından konaklama için en uygun olacağını düşündüğüm yer olan Centrale bölgesine erişim on beş dakikanızı alacaktır. Hızlıca çantalarımızdan kurtulduktan sonra ilk göreceğimiz yer La Piccola Venezia. Küçük Venedik. Ufacık bir pencereden şahit olabileceğimiz güzel bir anı.

Bologna’yı diğer şehirlere kıyasla en önemli kılan özelliği şehir planlamasıdır. Sadece şehir merkezindeki portiko* uzunluğu 38 kilometreden fazladır. Eski şehir ve surların dışında kalan bölümü ile 55 kilometreye çıkmaktadır bu mesafe. Bu ne demek? Şehrin bir ucundan bir ucuna yağmurlu havalarda ıslanmadan, güneşli havalarda ise terlemeden gitmeniz demektir. Yolda denk geleceğiniz mimari güzellikler de cabası. Bir sonraki durağımız Piazza Maggiore yani Büyük Meydan. Aynı zamanda şehrin kalbi. Meydana açılan Neptün heykeline -ki kendisi 3 dişli yabasından da tanıyacağımız üzere Poseidon olur ve Vatikan’ın, diğer iki kardeşiyle* beraber heykellerine izin verdiği ender pagan tanrılarındandır- çoğu İtalyan şehrinde de denk geleceksiniz. Neptün, Roma mitolojisinde Poseidon’un aldığı isimdir. Bologna’nın herhangi bir denize sınırı yoktur. Peki neden o zaman denizler tanrısının heykeli? Çünkü Poseidon aynı zamanda güç sembolüdür. Su altı kaynaklarının tanrısıdır. Denize kıyısı olmayan çoğu şehirde Neptün heykeline denk gelmemiz de bu yüzdendir. Bologna’daki Neptün Heykelinin bulunduğu havuzun 4 köşesinde yer alan yarı insan yarı balık 4 kadın ise 4 büyük nehri* temsil etmektedir. Yapıldığı konum ise eski Bologna şehrinin tam merkezinde yer alan iki caddenin birleşme yeriydi.

Azure Serisi op1 - Kızıl Şehir Bologna. ( Fotoğraf: Aykut Bildan )
Azure Serisi op1 – Kızıl Şehir Bologna. ( Fotoğraf: Aykut Bildan )

Maggiore meydanı, öğlen güneşinde kahvelerimizi yudumlamak için en ideal nokta. Hem uçuş yorgunluğunu atmak hem de soluklanmak için en güzel yer. Tam da şu an, Jack Jezzro’nun That’s Amore’si için en uygun an.³

Karşımızda, 1338’de Latin haçı biçiminde inşa edilen ancak içine girince hala tamamlanmamış gibi görünen San Petronio Bazilikası. Kapıdan girdiğiniz andan itibaren ağzınızı açık bırakacak cinsten bir bazilika. Bugüne kadarki yazılarımı okuyanlar bilir, ilk olarak freskleri inceler, tavan ve kubbeden bahsederim ancak bu sefer kubbeye değil lütfen yere bakın. Bazilikanın içinde Julyen takvimdeki tutarsızlık ve artık günlerin keşfine yardımı dokunan muazzam uzunlukta bir meridyen çizgisi(yaklaşık 68 metre uzunluğunda) mevcut. Yerden 27 metre yükseklikteki kubbesinden giren güneş ışığı sayesinde gün ve mevsimlerin geçişinin yanı sıra birçok astronomik olayın incelendiği bir nokta burası. Bu çizgiyi popüler yapan kişi ise bir başka Bologna Üniversitesi tedrisatından geçen Umberto Eco. Bazilikanın duvarlarında işlenen hikayelerin anlatımında ise başvurulan kişi genellikle Dante. Eseri de malumunuz, Cennet ve Cehennem. Bazilikanın ev sahipliği yaptığı kutsal emanetler listesi ise epey kabarık. Bazilika sonrası görülecek yerler birbirlerine yakınlıklarıyla seyyahların işini kolaylaştırmakta. Bologna aynı zamanda sırlar şehridir. Ortaçağa ait üç ok, fısıldayan duvar, Duomo’daki cehennem freskinin önemi* ve benim en çok ilgimi çeken ‘Panum Resis’ gibi gerçekliği muamma, gölgeleri anlamlarından uzun hikayeler yüklenmiş yaşanmışlıklar şehri. Burada freske değinmek istiyorum. O alana girmek, olaki girerseniz de fotoğraf çekmek yasak. Yapıldığı yıl olan 1408’deki doğu-batı, İslam Medeniyeti-Vatikan çekişmesi sonucu ortaya çıkan bir fresktir. Hatta eserin bulunduğu bölüm defalarca saldırıya uğramıştır. En son 2002’de El Kaide’nin üstlendiği ciddi bir saldırı girişimi atlatılmıştır. Hani kapıda neden bu kadar asker ve polis var diye sorarsanız, bu yüzden.

Gerçekler, efsanelerden türer. İnanmak ya da bel bağlamak size bağlı. Panum resis ‘in anlamı gibi. Bilgi, tüm kararların merkezindedir.

Malum akşam çökerken Anna Maria Trattoria’da yer kapmamız lazım. Evet, en şahanesi değil belki ama kızıl şehrin en eskilerinden. Bologna, sıralama yapmadan, kuleleri, sokakları ve Ulusal Galerisi görülmesi gereken bir şehir. Bunların tamamı içinse dolu dolu bir gün yeter. Akşam yemeğinde de bolonez soslu tagliatellelerimizi yediysek yarın öğlenki Firenze trenine gönül rahatlığıyla binebiliriz. Sıradaki durak, Avrupa’da baharın kendini belli ettiği ilk yer Toskana’nın bağrından geçerek Demeter’in Dionysos’un üzümlerine tat kattığı yer. Bölgenin başkenti, Pinokyo’nun şehri Firenze. Ya da yeniden doğuşun*.. Nam-ı diğer Floransa..Tüm zamanların en iyi öykü antolojisi olan ‘Decameron’ ‘un geçtiği yer. Güneş batmadan varmak gerek. Boccaccio’nun da dediği gibi, ‘Zamanı boşa geçirmiş olmanın pişmanlığından daha büyük pişmanlık olamaz.

Firenze’de görüşmek üzere..


memento mori : Roma İmparatoru ve Stoacı filozof Marcus Aurelius’un yardımcılarından arasıra kendi kulağına fısıldanmasını istediği söz. Türkçe ‘öleceğini unutma’ , ‘ölümü hatırla’ gibi anlamları vardır. Daha sonrasında, zafer sarhoşu olmamaları için Romalı lejyonların kılıç tutan el bileklerine yazılmasını emretmiştir.

Firenze : Türkçe Floransa.

portiko : Bağlı bulunduğu binaya dayalı, ön cephesi açık, üstü örtülü ve örtüsüz sütunlarla taşınan mekana verilen ad, revak.

diğer iki kardeş : Baş Tanrı Zeus(Roma mitolojisinde Jüpiter) ve Yeraltı tanrısı Hades(Roma mitolojisinde Pluton)

4 büyük nehir : Ganj, Nil, Amazon, Tuna nehirleri.

Duomo’daki fresk : Cehennemi temsil eden fresk içerisinde orta-sağ üstte Hz. Muhammed’in cehennem içerisinde acı çektiği resmedilmiştir.

Yeniden doğuş : Rönesans

Aykut Bildan, 1986 Sakarya doğumlu. Şehirleri, o sokakların notaları ve kitaplarıyla keşfetmek isteyenler için kelimelere döker.