Azure Serisi op2 – Firenze

Mor rengin soylulara ait olduğu hikayesi, Bizans İmparatoru 1. Justinianus’un Ravenna San Vitale Bazilikasının apsisinde, kendisi ve eşi Theodora’nın mor kaftanlı halleriyle işlendiği mozaiklerin keşfiyle perçinlenmiştir. Yüzyıllar sonra Kraliçe 1.Elizabeth de bu furyaya katılarak mor renkli kaftan giymeye başlamış, hatta İngiliz Kraliyet ailesi haricinde de kullanımını yasaklamıştır mor renginin. Bahsi geçen mor tonunun adı Tyrion Morudur. İsmine, popüler bir televizyon serisinin ailelerinden birinde de rastlayacağımız Tyrion isminin hikayesi ise Fenikelilere kadar dayanmaktadır. Dizide, Tyrion karakterinde işlenen metafor ise fiziksel farklılığının, zeka ve bilgelikle birleşmesidir. İzleyenler hatırlayacaktır, Tyrion, ‘Mor Düğün’ sahnesinin bedelini öder, Tyrion ve mor kelimeleribirlikte anılacaktır.

Fenike mitolojisine göre rengin ortaya çıkışı Sur kentinin baş tanrısı Melgart ve perisi Tyros’un evcil köpeği ile ilişkilendirilir. Bir gün köpeğiyle birlikte sahilde yürüyüş yaparken köpeğin ıslak bir deniz canlısını ısırdıktan sonra ağzının mor renge boyandığını fark eden Tyros kıyafetinin bu renk olmasını ister. Kumaş boyama endüstrisi de bu şekilde başlar. Renk de, ‘Tyros’un olan’ anlamına gelen Tyrion olarak anılmaya başlar.

Peki mor renginin sizlerde yaptığı çağrışım nedir? Ya da mor rengini gördüğünüzde aklınıza gelen ilk şehir neresidir?

Arno nehrinin iki yakasına mö. 59 senesinde Julius Caesar tarafından kurulan Hercai Menekşe lakaplı Firenze, çiçeklerine ithafen o zamanki adıyla ‘Florentia’ ya da dilimizdeki adıyla Floransa, mor renginin hakkını veren, asaleti ve güzelliğiyle bu renkle özdeşleşen iki şehirden birisidir. Bologna’dan bindiğimiz trenle yaklaşık yirmi dakikada ulaşacağımız Firenze yolu, Toskana yeşilliklerin sunduğu bir tak, çiçeklerle süslenen bir kemer adeta. Toskana demişken, Chianti’den bahsetmeden geçmek olmaz. Göçmen kuşları, Arno nehri ve kim bilir belki de Azure Serisi op.1de bahsettiğim mitolojik hikayesi dolayısıyla Toskana vadisi, çizmenin en verimli bölgelerindendir. Chianti ise, ‘fiasko’ olarak adlandırılan hasır sepetlere konulmuş ve bodur şişelerle özdeşleşmiş bir şarap türüdür.

Sangiovese, karşılığı Zeus’un kanı anlamına gelen üzümden üretilen Chianti, uluslararası arenada en rağbet gören şaraplardan biridir. Üzümün ismi, Zeus ve Dionysos’un arasındaki bağ ve Dionysos’un Demeter ile Persephone’yi karşılaması miti dolayısıyla benim için en ilgi çekici husustu. Bu bölgedeki yerel üreticiler, bu şarap şişelerinin boyun kısmına işledikleri ‘siyah horoz’ figürü ile gerçek Chianti şarabını tescilliyorlar. Günümüzde Fiasko, sadece geleneklere bağlı birkaç yerel üretici tarafından kullanılmaktadır. Dilimize hayal kırıklığı olarak giren fiasko kelimesi, belki de böylesine güzel bir şarabın böylesine kötü şişelenmesindendir. Yine bir estetik kaygı sorunu yani. Bu konudaki cevap hakkı elbet şarap üreticileri ve ‘Sommelier*’ lerdedir.

Firenze şehrinde konaklamak için benim seçtiğim bölge, gerek yarın gideceğimiz son başkent Roma’ya ulaşım kolaylığı, gerekse de şehrin dışındaki yerel hayatı da gözlemleme hevesimden ötürü tren istasyonu çevresi yani Centrale ‘ydi. İtiraf etmeliyim ki çok memnun kaldım. Tabi ki tercih sizin.

Eşyalarımızı ivedilikle konaklayacağımız yere bıraktıktan sonra ilk durak tabii ki Piazza Del Duomo. Köşeyi döndüğünüzde karşınıza çıkacak olan yapının ihtişamı hakkında söylenecek pek söz yok². Firenze, Machiavelli’nin 1520’de yazdığı kitaplarında buranın tarihini işlemesi sayesinde günümüzde çok iyi bilinmektedir. Tabii ki bu şehrin yükselmesinde aslan payı Medici ailesinindir. Emeklerini yadsımak olmaz. Halk ve sanat için yaptıkları çok önemliydi. Şehir için kullanılan ve çiçekli anlamındaki Florentia kelimesindeki çiçekler, Mediciler sayesinde solmadan bu günlere gelmiştir belki de. Unutmadan Firenze’ye, İtalya’nın 2. başkenti (1865-1871) ünvanını da eklemek gerek.

Duomo’yu, Çan kulesini, kısacası meydanın her köşesini ve her köşesinden de meydanı gözlemledikten sonra sıradaki durak Uffizi. Medicilerin Floransa’daki ilk kuşağı Cosimo de Medici’nin yaptırdığı ve ‘yargıçların ofisleri’ anlamındaki bu saray için, bünyesinde barındırdığı eserleri, 1993’te gerçekleşen terör saldırısında gördüğü zarara rağmen freskleri, avlusundaki heykelleri ve Arno nehrine bakan girişindeki Ponte Vecchio manzarasıyla Floransa’nın en güzel yeri diyebiliriz. Sıradaki durak Boboli bahçeleri ve Pitti Sarayı. Yani Medicilerin evi. Tabi Medicilerden bahsetmişken Leonardo da Vinci ve Michelangelo’nun da Firenze için yaptıklarını ya da diğer bir tabirle yapmalarına izin verilmesi sonucu miras bıraktıklarını es geçmek olmaz. Dönemin Roma-Floransa çekişmesi göz önüne alındığında, her iki taraf için de yani sanatçı ve yönetici ilişkisi bakımından tarihin belki de en faydalı, en üretken ve en güzel birlikteliği diyebiliriz bu döneme. Bu yüzdendir ki Yeniden Doğuşun* başladığı yer ve temsilcisidir Floransa.

Florence Duomo as seen from Michelangelo hill. Tuscany, Italy. - Petar Milošević
Florence Duomo as seen from Michelangelo hill. Tuscany, Italy. – Petar Milošević

Floransa, Michelangelo Tepesinden bakılınca kendisini daha iyi, daha güzel ifade edebilecek bir şehir. Estetik kaygılarımızın yönlendirdiği günümüz dünyasının, kurulduğu günden bugüne en güzel temsilcilerinden biridir. Bu noktaya giderseniz şayet, Lucio Dalla’nın 1976’da seslendirdiği Piazza Grande³ ’yi açın. Yanınızdakinin elini sıkıca tutun ve varlığına şükredin. Şarkıda denileni; ‘burada, yıldızların altında ve hayatın hayalleri yoksa bile bende var ve onları sana veriyorum.’ deyin ona.

Firenze, dünyaya yön verdiğini düşünen biz yetişkinler için sanat, estetik ya da bankacılığın doğduğu şehir diye anılırken, çocuklar için küçük çam fıstığı, yani Pinokyo demektir. Gerçi masalların da dejenerasyona uğradığı bu yıllarda kaç çocuk Pinokyo’nun hikayesini bilir, o da bir muamma. Masalı bilenler ise kahramanları hatırlayacaktır. Sıradaki durağımız olan Roma ziyaretimizin sonunda Paragöz Gideon ve Kurnaz Juan’ın aslında kimler olduğunu anlamanız çok uzun sürmeyecektir diye düşünüyorum.

Gün akşama dönüp de, Firenze’nin hiçbir zaman karanlıkta kalmadığına şahit olduğumuz dakikalarda, yarın sabahki çizmenin son Başkenti Roma seyahati için enerji toplamakta fayda var. Malum, 2800 yıllık şehre, her şeyin başkentine gideceğiz.

Kim olursak ve nerede nasıl hayatlar yaşıyor olursak olalım Stoacı filozof ve Roma İmparatoru Marcus Aurelius’un dahi adam tutarak sık sık kendi kulağına fısıldamalarını emrettiği kelimeleri bilerek yaşamakta fayda var. Memento Mori*.

Az evel bahsi geçen ve morla özdeşleşen diğer şehir ise boğazın iki yakasında açan mor erguvanlarının Bizans hanedan kaftanı rengi olması sebebiyle İstanbul’dur.

Roma’da görüşmek üzere..


Sommelier : şarap uzmanlarına verilen ünvan

Yeniden Doğuş : fr. Renaissance, tr. Rönesans

Memento Mori : ‘’fani olduğunu hatırla”, “öleceğini hatırla”, bir gün öleceksin, bunu hatırla ve şimdi yaşa’’ veya “ölümünü hatırla” gibi şekillerde çevrilebilecek bir Latince deyiş

Aykut Bildan, 1986 Sakarya doğumlu. Şehirleri, o sokakların notaları ve kitaplarıyla keşfetmek isteyenler için kelimelere döker.