♫Başlarken dinle Santana/Europa
‘İnsan tükettikçe zorbalaşır, yalan söyler, ahmaklaşır. Umursamazlaşır. Tüketmek, insana otorite verir. Eskiden din toplumun afyonuydu, şimdi ise para!’ der Alein Kentigerna ‘Tanrının psikopat çocukları’ adlı kitabında. Bu tabir günümüz insanına aynı anda çok şey ya da hiçbir şey ifade etmese de yöneticiler için tarih boyunca bunun böyle olduğuna defalarca şahit olmuşuzdur. Hemen her coğrafyada da karşımıza çıkar böyle zorbalar. Çocuklara göre okulda, yetişkinlere göre ise iş hayatında, sokakta. Peki bunun panzehiri nedir? Ya da şöyle sormak belki daha makul. Bir insan ne zaman zorba olur? Ve neden? Üstelik tüm bunlar gerçekleşirken niçin bir tanrıdan ya da onun insanları düzeltmesi, hizaya sokması için gönderdiği nimetler alet edilir? Sorarım size neden? Ya da duygu mudur gerçekten eksik olan?
Anadolu kurulan, yıkılan, yıkılmak zorunda kalan birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bir yerdir. Bu sebeptendir ki İzmir’i sağ omuz hizanıza aldıktan sonra pusula yönünde güneye direksiyon sallarsanız, göreceğiniz kahverengi tabelalar kâinat üzerinde muadiline az rastlanır bir zenginliği sunacaktır size. Her biri de ayrı bir güzellik, zarafet ve tat bırakır oraları ziyaret edenlerde.
Geçen ay ilk opusu yani ilk bölümü paylaştığım Güneşin doğduğu yer/Anadolu² başlıklı yazımda, sırasıyla Truva antik kentinden, bu coğrafyanın ilk kahramanından bahsetmiş, oradan Mysia ve Bitinya’ya geçmiştik. Önemli detaylar, masalsı yaşanmışlıklar, gerçeklerle harmanlanmış hikayeleri okumuştuk. Bu ayki rotamız ise sırasıyla Aiolis, İyonya ve Doris. Bunları, belirtmek isterim ki opus*1 olarak nitelendirmemin de apayrı bir sebebi var. Bölüm, bölmek kökenli olduğu için oldum olası sevemedim. Opus öyle mi? Hepsi birleşince bir bütün olan, bir yarım kalmışlıktır bana göre. Neyse.
Yolumuza devam ederken bu bölgelerin en özel kentlerine varmadan evvel uğramamız gereken ilk durak Bergama antik kenti. Sanatın merkezi Bergama! Meşhur adı ile Pergamon. Peki burayı özel yapan nedir? Zeus altarı mı, üst şehir anlamındaki akropolisi mi yoksa ustalık ve incelikle çalınan taşınmazları(!) mı? Bana göre hiçbirisi. Parşömeni. Evet, doğru okudunuz, parşömeni. Latince karşılığı ile Charta Pergamena olarak anılan Bergama kağıdı. Hikaye odur ki, bu sefer karşımıza zorba bir lider çıkıyor. Dönemin Mısır kralı, Bergama’daki kütüphanenin İskenderiye Kütüphanesini geçmesini sindiremiyor ve bu bölgeye ihraç ettiği kağıdı yasaklıyor. Çünkü kültür, medeniyetlerin etkileşimden geçer ve bu etkileşimin de yavaş yavaş hoşgörüyü katlettiğinin farkına varmaz. Peki yer mi Anadolu çocuğu 2. Eumenes bu zorbalığı? Tabii ki hayır. Malum her yer dağ bayır ve haliyle de keçi. Farklı metotlar denendikten sonra oğlak derisi işleniyor, birtakım işlemlerden sonra da artık üstüne yazı yazılacak hale geliyor. Ve parşömen dediğimiz Bergama kağıdı bu şekilde bulunuyor. Dünya dillerinin bazılarında kullandığı karşılığıyla Yunanca/pergamini, Arapça/pergamun, İngilizce/parchment, Almanca/pergament, Fransızca/parchemin, Rusça/pergament, İspanyolca/pergamino, İtalyanca/pergamena; işte bu şekilde doğuyor. Aynı Bergama kralı ki, ilerleyen zamanlarda yine yeniliyor. Üstelik her lider gibi yine kibrine. Ve bizlere parşömen kadar olmasa da yine güzel bir miras bırakıyor, istemeden. Dünyanın basılmış en nadir gümüş sikkesini. Nadir demişken, toplamda 2 tane. Araştırmanızı naçizane istirham ederim.
Bergama, Berlin’e yolu düşenlerinizin maalesef ki daha da kahrolduğu, yine de de yerinde, yurdunda görülmesi gereken şahsına münhasır bir yerleşim yeridir. Üstelik popüler tatil noktalarına giderken ki güzergahta olması onu daha da erişilebilir yapmaktadır. Ama yine de tabii ki tercih sizin. Lakin popüler bir mekan değil bildiğiniz üzere. Neden? Henüz bir influencer tarafından fotoğraflanmadığı için.
İlk bölgemiz Aiolis. Aiolis tek bir şehir değildir. Burası 12 şehirden oluşan bir bölgedir. Homeros’un Odysseia’sında Odysseus’un kikloplarla*2 kaldığı yerdir burası. Az önce bahsettiğim sikkeleri basan, sonrasında da toplatan Bergama kralı 3. Attalos’un Romalılara miras/hediye bıraktığı topraklar. En önemli kenti Smirna’dır. İzmir’e ismini verdiği düşünülen şehir. İzmir’in Bayraklı ve Konak ilçelerinde kalıntılarını görebileceğiniz bu antik kentten geriye gerek iyi korunmadığından gerekse de insanoğlunun büyüme ve fethetme çılgınlığının etkileriyle günümüze pek fazla bir şey kalmamıştır. Doğal afetleri de eklemek gerekir tabii ki bu miras erozyonuna… Ha bir de Bayraklı demişken, az ilerisindeki Karşıyaka’ya da dokunmadan geçmek olmaz. Aslan Yürekli Richard ağabeyimizin şehridir burası. Kordelya! Coeur de Lion! Öyle ki 3. Haçlı seferine katılan dönemin İngiltere Kralı Aslan Yürekli Richard rivayete göre ordusu ile burada konaklamıştır ve bu bölgenin o günden bugüne Cordelieu, Cordelion, Kordelya ve en sonunda Karşıyaka‘ya dönüşmüştür. Ve aynı Kordelya, ilerleyen zamanlarda Shakespeare’in Kral Lear adlı eserinin ana karakterlerinden biri olarak sanat tarihine geçmiştir.
Sonraki durağımız, güneşin sol yanaklarımızı yakmaya başlarken varacağımız İyonya Bölgesi. Burası ki Anadolu’nun en güzide antik kentlerinden birisine ev sahipliği yapmaktadır. Lakin vakti benim gibi bolca olanlarınızı ya da daha önce gitmemiş olanlarınızı yolumuz üzerinde güzel bir kasabaya, Şirince’ye de yönlendirmek isterim. Sıradaki durağımızdan önce enerji depolamakta fayda var. Bir dönemin kıyamet senaryolarından nasibini almış, hak ettiği şöhreti mütevazı(!) bir şekilde harcamış, hor kullanmış bir yer Şirince. Görülmesi, şarabının içilmesi gereken güzellikte! Ve nihayet durağımız 24 bin kişilik antik tiyatrosu, günümüze kalan en eski kütüphanelerden birine ev sahipliği yapması, Yuhanna incilinin yazıldığı yer olması kutsallığı, bu sebepten de yerdeki ayak izini bu uhreviliğe bağlanan efsaneleri-ki hikaye hiç de öyle uhrevi değil-, duvarındaki gizli ihthis sembolü ve dünyanın ilk kanalizasyon sistemini deneyen umumi tuvaletleriyle Efes Antik kenti! Yanı başındaki Meryem Ana kilisesi ile Hristiyan alemi için de özel bir yere sahip olan Efes antik kentinden bahsederken öncelikle bir yanlışa açıklık getirmek durumundayım. O da yerdeki bu ayak izidir! Bu ayak izi uhrevi bir ayak izi değildir. Yani bakış açınıza göre. Burası, buraya ilk defa gelenleri kütüphanenin arkasındaki geneleve yönlendiren tarihin ilk reklam prodüksiyonudur. Evet, doğru okudunuz. Belki de ilk yol tarifidir. Tek uhreviliği de bu yüzdendir.
Efes antik kenti, kurulduğu bölgenin coğrafi koşullarından ötürü üzerine kurulduğu deltanın kuruması ile liman şehri olma özelliğini kaybederek tarih sahnesinden yavaşça çekilerek miadını tamamlamış gibi gözükse de aslında az evvel söylediğim gibi, Anadolu coğrafyasının en kıymetli, en özel yerlerinden biridir. Ha unutmadan belirtmek de gerekir ki, en eski kanalizasyon sisteminin de gerçekten burada yapıldığı söylenmektedir. Bizzat yerinde gördüğüm kadarıyla, yan yana bulunan hacet çukurları ve umuma açık temizlik fırçalarıyla farklı bir deneyim sunmuş zamanında bu mermere çömelenlere. Ethos*3! Stadyum caddesinde yerdeki oymalar, şekiller de o dönem ulaşım araçlarının mermer yol üzerinde sabitlenmesi, kaymaması için ince düşünülmüş, bu detaylarıyla da bir kez daha bambaşka bir medeniyet şehri olduğunu ispatlamaktadır. Buradan ayrılmadan, ve mümkünse, Liman caddesine çıkın ve karşınızdaki antik tiyatronun ağzına kadar dolu olduğunu düşleyin. İnanın zor değil. Ve ruhunuzu birkaç dakikalığına şarkının³ notalarına, sözlerine ve hanımefendinin büyülü sesine teslim edin..
İyonya Bölgesi, 12 şehriyle bulunduğu bölgenin en güzel, en gezilesi yerleşim yerlerinden biridir. Öyle ki Dünyanın 7 Harikasından birisini, Artemis tapınağını gördüğünüzü de unutmayın. Benim bir diğer favori İyonya kentim Milet. Tarihini okumanızı, yaşanmışlarını yerinde deneyimlemenizi öneririm. Bu şehir halkının yaptıkları, yapmaya çalıştıkları, başarısızlıklarına rağmen gerçekleştirdikleri ortada. Burası İyonya aydınlanması olarak da anılan 7 bilgelerden Miletli Thales’in kenti. Maddenin ilk öğesini su olarak niteleyen Thales’in…
Son durağımız Doris bölgesi. Aradaki günümüz popüler destinasyonlarına, restoranlarına, barlarına ve yerleşim yerlerine de tabii ki uğradığımızı varsayaraktan rotamız epey uzadı, farkındayım. E ama filancanın gittiği yere gidip biz de birer kahve içmeyelim mi arada?
Doris, Persler, Rodos Şövalyeleri ve Büyük İskender’in aynı cümlede adının geçtiği bir kaleye, St. Peter Kalesinin ya da bildiğimiz adıyla Bodrum Kalesinin, Antik Dünya’nın 7 Harikasından biri olan Halikarnas’ın ve 6 kentin olduğu bir diğer bölgedir. Burayla alakalı diyecek pek söz yok. Malumunuz. O bölgeyi bileniniz, deneyimleyenleriniz aslında ne demek istediğimi gayet iyi anlamıştır beni diye düşünüyorum. Ki ben oraların 90’lardaki halini hatırladıkça içim sızlıyor ama.. Sanırım yaşlılık belirtisi. Aklıma bu noktada Kültigin yazıtlarındaki cümle geliyor. ‘Zamanı tanrı yaşar, insan ölmek içindir.’
O günlerden bugüne bu rotayı kaç kişi geçti, kaçı durdu baktı, en önemlisi gördü. Kaçı hissetti bu dokuyu da kulak verdi.
Ve kaçı doğrudan devam etti geçmeye, gitmeye, bitmeye..
Hayat da devam etmekte.Yaşamak! Var olan, yıkılan, yıkılmaya mahkum bırakılana inat, her şeye rağmen zorbalığa sapmayan bir avuç insanla güzel yaşamak!
Nasıl anlatsam?
Nerden başlasam?
Bilemedim..
Şarkıda⁴ da dediği gibi.
Duygu.. Biraz duygu..
Önümüzdeki ay Karia-Kilikya yolunda görüşmek üzere.
Aykut Bildan.
- Opus: Klasik dönemde bir sanat eserini tanımlamak, listelemek ve kataloglamak için kullanılan Latince kelime. ↩︎
- Kiklop: Yunan mitolojisindeki tek gözlü dev. ↩︎
- Ethos: Yunanca. Bir toplum ya da bir kişinin geleneksel anlamdaki eğilimi ve duruşu. ↩︎
Kutluyor, sevgilerimi sunuyorum.
Teşekkür ederim☘️