Sanatçı Deniz Varlı ile Fahrenheit Sergisi Üzerine Söyleşi

Deniz Varlı
Deniz Varlı

Adını bir ısı ölçme biriminden alan “Fahrenheit” sergisi, izleyiciye güncel sanatın ateşini, ısısını, değiştirme ve dönüştürme gücünü hatırlatarak güçlü bir deneyim sunuyor.

Sergide Ahmet Güven, Aslı Işıksal, Asaf Erdemli, Aykut Öz, Bestami Gerekli, Beyza Boynudelik, Deniz Varlı, Erdal Duman, Fırat Engin, Genco Gülan, Hamza Kırbaş, Haydar Akdağ, Hüseyin Arıcı, Mehmet Sinan Kuran, Mustafa Duymaz, Ramazan Can, Serkan Demir, Şevket Arık, Tanzer Arığ ve Zeynep Karabacak’ın eserleri yer alıyor.

Sanat Okur birlikteliğinde “Fahrenheit” sergisinde yer alan sanatçılar ile söyleşi dizisi gerçekleştirmeye başladık. Sanatçıyı tanımak ve eserini serginin kavramsal çerçevesi bağlamında daha iyi okumak adına gerçekleştirdiğimiz bu dizinin üçüncü konuğu Deniz Varlı. Kendisine bu kıymetli söyleşi için çok teşekkür ederim.

Deniz sizin üretimlerinizde insan figürlerine sık sık rastlıyoruz. Eserlerinizin karşısında durduğumuzda onların ruh halleri ile yalnız kalıyoruz. Biz izleyenler olarak o insanların yalnızlığında buruk bir his duyuyor belki de ona dönüşüyor kendimizle yüzleşiyoruz. Eserlerinizin sizdeki karşılığı nedir?

İnsan figürlerinin benim çalışmalarımdaki ana unsur olmasının sebebi anlatmak istediklerimi daha açık ifade ediyor olduğumu düşünmemden kaynaklıdır. Ayrıca bilimsel olarakta açıklanabilen nörolojik bir mesele insan bedeni ve portre gibi görseller zihnimizde daha uzun yer edinebiliyor. Özellikle portre çalışmalarımda insanlar sözlü bir şekilde ifade etmediği ruh hallerini mimiklerinde saklayamıyor. Kendimin gözlemci özelliğinin yüksek olduğunu biliyorum ve zaman içerisinde oluşan tecrübelerimle birlikte insanlarda bunu kolayca fark edebildiğimi görüyorum. Çoğu resimlerimde ki modeller kurgusal değil, yakınımdaki insanların gözlemleyerek ve doğru anda çekim yaparak yakaladığım anlar vardır. Bendeki karşılığına da gelecek olursak açıkçası ben sözlü iletişimimi insanlarla biraz kısıtlı tutan biriyim bunu keşfettikten sonra kendimi anlamlandırmaya çalışırken sadece kendim üzerimden değil çevremdeki insanlarla birlikte yapmış oldum. Aslında bu anlamlandırma çabası birbirimizin yansımasından oluşarak geliştiğini düşünüyorum.

Çalışmalarınızda üretmiş olduğunuz imajların kaynağının kendi mitolojiniz olduğunu ifade eden bir söyleminiz var. Bize bunlardan biraz bahsedebilir misiniz üretimlerinize kaynaklık eden hikayenizden nasıl besleniyorsunuz?

Çalışmalarıma ilk başlarda meseleye kendimi ve ailemi inceleyerek ve çeşitli çözümler üretmeyi deneyerek başladım. Sorun olarak gördüğüm ve bana ıstırap veren bazı olaylar ve duyguları öne çıkarmaya çalıştım. Bu süreç içerisinde hem psikolojik hem sosyolojik hem de politik okumalar yaparak her birine anlamaya çalıştım. Gördüğüm ve anladığım kadarıyla bu durumun kişisel bir kusur ya da sorunlu aile gibi kısıtlı bir meseleden kaynaklanmadığını çözümledim. Bunu da fark ettikten sonra tabi ki yönümü içinde bulunduğumuz topluma çevirdim ki asıl meseleler buradan kaynaklanıyor. Çalışma konularımı özel olan meselelerden çıkarıp cinsiyet eşitliği, kadın hakları ve köhne gelenekler gibi daha toplumsal konulara yönelttim çünkü birazda bizleri buralar yönetiyor.

“Kaçış” isimli eserinizde bir kadının boğazını kesen bir iskelet ile bir aynı isimli bir diğer eserinizde ise bu iskeletin kadının boğazını sıktığını görüyoruz. Öldürmek ve yok etmek üzerine bir şiddet ile karşı karşıyayız. Bu elin ataerkil düzenin ve yönetiminin eli olduğunu söyleyebilir miyiz?

Söylediğiniz nokta doğru ama yalnızca o değil. Patriyarka ve kapitalizm gerçekten bizlere bunları yaşatıyor ve hissettiriyor. Ülkemizin şu anki kaos ortamının bizlere yarattığı geleceksizlik, iklim değişikliğinin sebep olduğu doğal afetler vs bizleri negatifliğe itiyor. Kendimde keza neye elimi atsam çuvallıyormuş gibi hissediyorum. Gerçekten kendi boğazımın sıkıldığını ve ne kadar kaçsam da bir yerde yakalandığımı hissettiğim depresif bir dönemimde yaptığım bir çalışmaydı. Pieter Brueghel’in yaşlı: ölüm çalışması göz önümdeydi o sürede sık sık inceliyorum ve onun bazı detaylarından kendime uyarladığım çalışmam oldu.

Deniz Varlı, Enkaz Serisi, 2020, Tuval Üzeri Yağlıboya, 35*50 cm
Enkaz Serisi, 2020, Tuval Üzeri Yağlıboya, 35*50 cm

Fahrenheit sergisinde yer alan “Enkaz” serinizden ve üretim sürecinden bize bahsedebilir misiniz?

Çalışmayı yaptığım 2019’da yukarıda da bahsettiğim gibi kişisel dünyamı anlamlandırmaya ve aile ortamındaki özel konulara yoğun olarak eğildiğim dönemlerdendi. Bir de o süreçte yeni bir eve taşınmıştım ve farklı bir atmosferi vardı. Figürlerle anlatmaya çalıştığım meseleleri bu yeni mekan adeta kendiliğinde bunları barındırıyor ve benimle konuşuyor gibiydi. Evin birçok fotoğrafını çektim. Genellikle doğalında ama bazen de ufak dokunuşlarla dillendirmiş oldum. Daha sonra bu fotoğraflardan esinlenerek ve hali hazırda pratiğim olan figüratifliği de ekleyerek bu şekilde kompozisyonlar oluşturdum. O dönemde koyu yeşil, gri yeşil ve yağ yeşili gibi yeşil tonları kendi ruh halimle özleştirdiğim tonlardı ve bunları da kullanarak son haline gelmiş oldu. Geleneksel toplum, kadın olmak ve dört duvar meseleleri bizlere burada değiniyor.

Fatma Leylâ Ak, sanat tarihçi kent, bellek ve sanat üzerine yazar.