Kuş Evi // Dilara Alemdar

Kuş Evi // Dilara Alemdar
Dilara Alemdar

İTEF (İstanbul Uluslarası Edebiyat Festivali) kapsamında 15-19 Haziran tarihlerinde ger-çekleşen #itef2020ekranda etkinliklerinin konuklarından biri Hollandalı akademisyen, yazar ve aktivist Eva Meijer’di. Meijer’in Kuş Evi adlı romanı Gül Özen çevirisiyle Nebula Kitap’tan 2018’de yayımlandı. Meijer, bu söyleşide Kuş Evi’ni yayına hazırlayan Başak Güntekin’in konuğu oldu ve hem Kuş Evi hem de felsefede hayvanların yeri hakkında konuştu. Meijer, ’Hayvanlar hakkında düşünmeyi bırakıp hayvanlarla birlikte düşünmeyi öğrenmeliyiz.’ diyerek hayvanlar hakkında düşünürken insan-merkezci bir yaklaşımdan uzaklaşmamız gerektiğini vurguladı.

Bu yazıda Meijer’in Kuş Evi romanından bahsetmek istiyorum çünkü Eva Meijer gibi felsefe alanında da hayvanlar hakkında çalışmalar yapan bir düşünürün gerçek bir hayat hikayesi üstünden, her tür okuyucu için oldukça ulaşılabilir bir romanı olmasını çok değerli buluyorum. Meijer, Len Howard’ın hayat hikayesi üstünden okuyucuyu hayvanların, ve tabii özellikle kuşların, dünyasına götürüyor ve gözlemleriyle hayvan dünyasının sanılandan daha tanıdık olduğunu gösteriyor. Meijer kuşların dünyasını aktarırken dogmatik bir dil takınmadığı için okuyucuyu belli bir şekilde düşünmeye zorlamıyor ve bir gerçek hikaye üzerinden hayvanlarla insanların ilişkisinin yanında dil, iletişim, müzik ve insan ilişkileri gibi bir çok farklı konuda sorular sorarak okuyucuyu düşünmeye itiyor.

Kuş Evi // Dilara Alemdar
Kuş Evi // Eva Meijer

Kuşların dünyasının anlatıldığı ‘Yıldız’ bölümleriyle çok güzel bir denge kuruluyor ve bu dünya aslında kocaman bir tarihsel hikayenin, 1900’den başlayıp 1973’de Len’in ölümüne süren bir zamanın paralelinde devam ediyor. Böylelikle okuyucu insan dünyası ve insana mahsus özel-liklerin vurgulandığı Len’in hayatının anlatıldığı bölümlerin yanında, başka bir dünyayı da yakından gözlemleyebiliyor. ‘Yıldız’ bölümleriyle insan dünyasından kopup kuşlar arasındaki ilişki, düzen ve iletişimi, Len’in hikayesiyle de 2 dünya savaşını ve bu savaşların beraberinde getirdiği yıkımı oku-yoruz. Bence kuşlarla ilgili gözlemleri bu kadar güçlü yapan en önemli nokta ise kuşların dünya-sının insanların dünyasındaki sorunlara karşı bir çözüm olarak sunulmaması.

Len’in hayatını okurken insan ilişkilerinde ve özellikle de iletişim alanında sıkıntı çektiğini görüyoruz. Len genç bir kızken kelimelerin kendini ifade etmesine yetmeyişinin çözümünü önce müzikte buluyor, fakat ayak uyduramadığı insan ilişkileri orda da peşini bırakmıyor ve ancak ‘kuş evi’ adını verdiği evi bulduğunda huzurlu yaşayabileceği hayatı buluyor. Bu noktada hikayenin kuşların dünyasını ve iletişim biçimini bir çözüm, veya insanların başaramadığını başaran bir ileti-şim olarak sunduğunu düşünebiliriz ama zamanla aslında Meijer’in amacının bu olmadığını anlayabiliyoruz. Meijer kendi içinde de hikayeler bulunduran kuş karakterlerinin üzerinden aynı insanların arasındaki gibi kuşların arasında da iletişimin bazen başarılı bazen de başarısız olabileceğini, kuşların ilişkilerinin de aynı insan ilişkileri gibi kıskançlık, öfke, güvensizlik gibi duygularla etkile-nebileceğini gösteriyor.

Kuşların iletişiminin ve hayatlarının yüceltilmemesini ve gerçekçi bir gözlem sunulmasını çok değerli buluyorum çünkü hayvanları konu alan kitaplarda hayvanları insanlarla kıyas etmek-ten kaçınmanın oldukça zor olduğunu düşünüyorum. Bu noktada Meijer’in edebi başarısının ya-nında bir akademisyen ve aktivist olarak da hayvanlar üstüne düşünüyor olmasının büyük etkisi olduğuna inanıyorum.

Meijer’in Türkçe’de yayımlanan son kitabı ise yine Gül Özlen’in çevirisiyle Kaplumbaa’dan yayımlanan kurgu dışı kitabı Hayvanlar Konuşa Konuşa.

New York University'de Karşılaştırmalı Edebiyat ve Politika alanlarında çift lisans yaptı. Karşılaştırmalı edebiyatta 20. ve 21. yüzyıl felsefesi ve hayvanların felsefedeki yeri üstüne çalışmalar yaptı. New York'ta farklı yayınevlerinde staj ve yayıncılık sektöründe çalışmak üzere İstanbul'a geri döndü. Haziran 2020'de Kalem Ajans'ta staja başladı.