“Nasılsınız bakalım?
Suyu görünce kendinize geldiniz değil mi?
Efendim, ne dediniz?
Peki, baş üstüne.
Bir daha müziğinize zamanında başlarım.
Ya siz ya siz nasılsınız Sevda Hanım
Bunlar duymasın ama Safiye Ayla’yı sizin için çaldığımı bilin
Size özel bir ilgi duyduğumu bilmenizi isterim.”
Müziği duyuyor musunuz? Müzeyyen Senar, çalıyor. Muhsin Bey’in rüyasında… Benim de kuracağım cümlelere eşlik etmeye başladı Sevgili Müzeyyen Senar, bilmem şimdi bu yazının sonu nereye gider?
Muhsin Bey, 1987 yapımı, Yavuz Turgul’un yazıp yönettiği bir film. Sinemanın önemli özelliklerinden biri, insana döneme dair belge niteliğinde bir okuma sunması, Muhsin Bey de o yıllara dair bazı okumalar yapabileceğimiz toplumun siyasi-sosyal değişimlerinin temsilcilerinden. Şener Şen, Şermin Hürmeriç, Uğur Yücel, Osman Cavcı, Erdoğan Sıcak, Doğu Erkan ve bu yıl Haziran ayının başında vefat eden Sönmez Yıkılmaz’ın yer aldığı geleneksel ve modernin-geleneksel ve popüler olanın çatışmasını bize sunan ve konulara sosyolojik bir pencereden bakabilmemizi sağlayan bir film.
Kapitalist sistem yayıldığı toplumu çıkarı güdümünde değiştiren, itaatkar toplumlar yaratan bir ideoloji olmasının yanında insanı bu çıkar odaklı sistemin içinde aklını ve zihnini sorgulamak zorunda bireyler haline getirebilen estetik bir yaratı olarak da düşünülebilir. Bu açıdan bakıldığında sinema, baştan bakanlara karşı bir başkaldırıyı ve direnişi hazırlayan sanatsal yaratı olarak ele alınabileceği gibi, üretimdeki ilişkiyi değiştiren bir araç olarak da düşünülebilir.1 ‘Muhsin Bey’ filminde Yavuz Turgul sinemayı salt ideolojik aygıt olmaktan çıkarıp sanatsal bir yaratım haline getirmiştir. İnsanı, Aristotales’in tragedyasında ve onu içinde barındıran klasik anlatıdaki gibi figüratif unsur olarak değil politikleşen ve belirlenen yerine belirleyen bir birey olarak ve Marx’ın politik manifestosuna destek veren nitelikte çağdaş anlatı yapısı çerçevesinde ele alır.2
24 Ocak kararları, 12 Eylül rejimi ve 1982 Anayasası özellikle, 12 Eylül askeri darbesi ve 1982 Anayasası, Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve siyasal yaşamında bir dönüm noktası olmuştur. 3 1979 son baharında ekonomik bunalım artmış, temel tüketim mallarında kıtlıklar ve bugün önümüze çıkan bağnazların sık sık dile getirdiği meşhur kuyruklar oluşmaya başlamıştır. Gerçi söyleye söyleye geçtiğimiz yıllarda da girdiler kuyruğa. Şimdi kuyruğa girecek parası da yok insanların. Konuyu bugüne taşımadan filme dönersem film bize; Türkiye’nin taşralı yüzünün kültürel alanda tekrar eden karşılaşmasını ve bu siyasi sosyal değişimleri medyanın yansıttığı bolluk ekonomisinin aksine kapitalist sistemlerin topluma iyice yerleşen düzenini yansıtıyor. Muhsin Bey’de bu değişimlerden maddi, manevi nasibini alanlardan… Sabah evden çıkarken artan kiraya yakınırken bir de arabayı yürütecek benzin parasını nasıl buluyor bir sorsunlar Kanadıkırık organizasyonun sahibi Muhsin Kanadıkırık’a. Bunlar yetmez gibi yazıhanesinin kirasını altı aydır ödemeyip at yarışına yatıran Osman Cavcı gibi bir yardımcısı da vardır. Nereden baksan yüzü gülmemiş Muhsin Bey’in. Artık Kanadıkırık Organizasyon işlerini kahvehanede yürütmek zorunda kalmıştır. Peki, kahvehanede durmadan çalan o kemanı, klarneti duyuyor musunuz? Müzik aleti çalınır mıydı bilmem ama entelektüel tartışmaların yapıldığı bir yermiş eskiden kahvehaneler. Şimdiki gibi işe yaramaz emeklilerle dolu değilmiş. Bu genç ve sivri dilimi bağışlayın lütfen. Bunlar da toplumumuzun siyasal, sosyal değişimlerinin aynası, yirmi yılı aşkındır dönüştürülmesi istenen toplumun çirkin yüzü, söylenmeden geçilemiyor.
1980 sonrası Türkiye’sinde gerçekleşen siyasi-sosyal değişim kolay yoldan para kazanmak ve yükselmek uğruna her şeyin yapılabilirliği ile siyasetten kültüre, yozlaşma olarak kendini göstermektedir. Bu yozlaşma insanın varlığını ve onun tarihsel sürecinin temsili olan sanatı da etkilemektedir. Filmin penceresinden başımızı uzattığımızda da 80’li yılların değişen yüzünde Muhsin Bey’in karşısına da kolay yoldan para kazanmak uğruna İstanbul’a yolu düşen filmde pek çok adı zikredilen Bitli Salman’ın yeğeni Ali Nazik çıkar. Ali Nazik türkücü olmak ister. Konser bürosunun kapandığını onu türkücü yapamayacağını söyleyerek başından savmaya çalışır Muhsin Bey Urfalı Ali Nazik’i fakat bırakmaz onun peşini. Ardından Muhsin Kanadırkırık’tan o replik gelir:
“Demek insan böyle katil oluyor” bu cümle de birinin ağzından ancak insanı böyle gülümseterek dökülür.
Muhsin Bey, Doğan apartmanında birkaç evin sahibi olan orta yaşlı Rum bir kadının kiracısıdır. Ali Nazik’ten kısa bir an kurtulup apartmandan içeri girdiğinde Sönmez Yıkılmaz ile karşılaşır. Onun başrol oynayacağı haberini alınca “Eh nihayet, ha şöyle… İçinde aşk olsun aşk” der Sevda çiçeğine aşık adam. Meğer Amerikalı Rambo’nun hikayesinde başrol oynayacakmış Sönmez Yıkılmaz. Belli ki dünün ve bugünün şaşkınlığı değişmiyor:
“Hay allah bizim konulara kramp mı girdi?”
Ah Muhsin Bey nezaketiniz ne kadar güzel, gönlünüz nasıl mis kokuyor, sizi çiçeklerinizle konuşurken izlemek ne hoş, ne keyifli…
“Derinden bakınca gözlerinize neden başınızı öne eğdiniz? Başınızı önünüze eğdiğiniz de yok da”
Yağmurlu bir günde karşı apartmanın girişinde Muhsin Bey görsün de onu içeri alsın diye bekler Ali Nazik, onu gören Muhsin Bey’in sinirlendikçe tutan diş ağrısı yeniden başlasa da dayanamaz alır evine Uyanık Urfalı’yı. Pek çok şey denense de Ali Nazik, ağrı geçsin diye rakıyı içip sarhoş olan Muhsin Bey’i sırtında taşıyarak ev sahibi Madamın verdiği adrese götürür. Gecenin bir yarısı diş çekmesi için çare yaşlı Kirkor’da bulunur. Ah! Bir bavul 100 liraya gönderilenler belli ki o zamanlar ağrılarımıza çare olmuşlar.
Ağrı geçmiş, sabah olmuş, Urfalının yanık sesi duyulmuş ve Muhsin Bey artık karar vermiştir Ali Nazik’i türkücü yapmaya.
İstanbul Beyefendisi, vefalısı Muhsin Bey elinde çiçeklerle sık sık ziyarete gittiği Afitap Hanım’a da anlatır Ali Nazik’i ve eski günleri hatırlatır:
“Tabi nerede eski şarkılar, şarkıcılar, türkücüler… Siz sahnedeyken çıt çıkmazdı. Kaç defa evden kaçtım sizi dinlemek için. Kaç defa dayak yedim filmlerinizden döndükten sonra… Mikrofonu ne güzel tutardınız, ne güzel okurdunuz… Belki de sizin yüzünüzden bu işi seçtim. Belki de sizin yüzünüzden hep bekar kaldım. Evet, hala evlenmedim… Aslında biri var… Sevda Hanım. Yo hayır henüz açılmadım, açıkçası korkuyorum. Deli dolu biraz, ağzı pek bozuk… E birader bu kadının neresini beğeniyorsun diyeceksiniz. Bunu ben de düşündüm, sonunda buldum. Size benziyor. Elbette yine geleceğim, sizi hiç yalnız bırakır mıyım?”
Çok para kazanıp İbrahim gibi pembe ipek gömlek giyip kadınları etrafında toplama hayali vardır Ali Nazik’in. Aynı evde farklı coğrafyanın insanlarının biri mandalinayı soyarken biri çiğköftesini yoğurmaktadır, hayalleri de başkadır iki adamın. İstanbul Beyefendisi Muhsin Bey’in para kazanıp işleri yoluna koyunca hayali Beyoğlu’ndan kurtulmaktır.
“Çok paramız olursa Üsküdar’da bir ev alırım kız kulesini gören, yeter Beyoğlu’nun kahrını çektiğim. Tekrar tesbih yapmaya başlarım. Eski arkadaşlar toplanıp fasıl geçeriz. Afitap Hanım’ı düşkünler evinden çekip alırım. Sevda Hanım’ı da çağırırım, gelirse tabi.”
Muhsin Bey yozlaşmaya yüz tutmuş müzik dünyasının karşısında kendi kültüründe hakim olanı Türk Sanat Müziğini yaşatmak ister, arabesk konusunda ısrar eden ve başkalarının türkülerini okuyan Ali Nazik’e “Senin kendi türkülerin yok mu onları oku o zaman içten okursun.” demesi de bundandır. Müzik, kültür ve beğeninin en belirgin taşıyıcılarındandır. Kitleleri kolay etkilemesi bakımından da oldukça önemlidir. Bu nedenle Türkiye’deki toplumsal kültür beğenisinin oluşum süreci, modern dönemde taşra ve kent kültürü çatışması içerisinde hibrit bir karakter taşımaktadır. 4 Muhsin Bey de bu çatışmada karşılaşan ve melez bir karakter taşıyan müzik kültürünü filmdeki iki karakter üzerinden ele almaktadır.5
Pek çok çareyi deneyen mücadele veren Muhsin Bey Ali Nazik’in türkü kasetini çıkartabilmek için bir şarkı yarışması düzenlemiştir fakat toplanan paraları kaseti çıkartmak için kullanmıştır. Gerçekleştiremediği şarkı yarışması yüzünden de polis tarafından dolandırıcı olarak aranmaktadır. Aslında dürüst bir beyefendidir Muhsin Bey, vicdan muhakemesi sonunda da sabaha karşı kendisi teslim olmak ister polislere. Vedasını Sevda Hanım’a bırakır, ondan yalnızca arada çiçekleri sulamasını ister.
Hapse girdiğinde Ali Nazik, Osman Cavcı ve sevdiği kadın Sevda Hanım Muhsin Bey’in yoluna taş koyan bir başka organizatör Şakir ile çalışmaya başlamıştır. Muhsin Bey hapisten çıkıp şehre karıştığında yıkılmış bir sürü apartmanla karşılaşır kendi apartmanının merdivenlerinden içeri adım attığında ahşap kapıyı silen Madam onu görünce sevinir fakat hüzünlüdür.
-Evimizi yıkıyorlar,
-Burayıda mı?
-Sadece burayı değil, bütün Beyoğlu’nu yıkıyorlar.
-Ben Paris’e dönüyorum ama bütün hatıralarım burada kalacak evin her köşesinde.
-Şimdi hepsi yok olacak. Hepsi…
Evine döndüğünde ise çiçekleri solmuş ve kurumuştur. Üstelik Safiye Ayla’yı dinlettiği Sevda çiçeği bile…
“Çiçekler ölmüş. Hepsi… Eskiden bir yer ayarlardım, güneşi iyiyse, yerini de sevdiyse ne biçim açardı. Şimdi güneş aynı, ışık aynı yer aynı… Suni gübre istiyorlar. Bir iki gram potas koyunca bir coşuyor namussuzlar ama sonra ölüyorlar.”
Muhsin Bey bir zamanlar, “herkes senin gibi gelip ünlü olmak istiyor, sonra puşt oluyor memleketine git” dediği sözlerini de haklı çıkaran Ali Nazik ile yüzleşmesinin ardından Sevda Hanım’ı yanına alarak başka hayata başka yolculuğa çıkar. Ve Müzeyyen Senar yeniden sesini duyurmaya başlar… Üstelik Muhsin Bey rüyada da değildir. Siz de duyuyor musunuz?
1 Kılınç Barış. Yabancılaşmış Karakterler ve Politik Eleştiri: Yavuz Turgul Sinemasından ‘Muhsin Bey’ Örneği . Selçuk İletişim . c.5 s.3 2008. 220-235
2 Kılınç Barış. Yabancılaşmış Karakterler ve Politik Eleştiri: Yavuz Turgul Sinemasından ‘Muhsin Bey’ Örneği . Selçuk İletişim . c.5 s.3 2008. 220-235
3 Küçük, Ayşe. Türkiye’de Sosyal ve Siyasal Değişim: 1980 ve Sonrası. Econharran Harran Üniversitesi İİBF Dergisi Cilt: 3 Sayı: 4 Yıl: 2019
4 Belge Murat. Tarihten Güncelliğe. İstanbul. Alan Yayıncılık. 1983
5 Erkılıç Duruel Sanem. Toplumsal Beğenideki Değişimlerin Temsili Olarak Sinema ve Müzik: Ah Güzel İstanbul, Muhsin Bey ve Neredesin Firuze. Galatasaray Üniversitesi İletişim Dergisi. c.5, s.8, 2008 s.123-144