Sezaver Seçki
Sezaver Seçki

Sezaver Seçki ile Evrensel Yasalar Üzerine Bir Söyleşi

31 Ağustos 2024

Sezaver Seçki; İngilizce öğretmeni, yazar ve ressam. Kaş’ta yaşayan ve oranın eşsiz doğasına ve kültürel zenginliğine yoğun hayranlığı bulunan yazar, Kaş’ın güzelliklerini sergilerine konu ederken sanatsal sürecini yeni kitaplar yazmakla taçlandırıyor. Yazarın şu ana kadar çıkmış 4 kitabı bulunmaktadır. Bunlardan yeni baskısı çıkan “Kaderimize Yön Veren Evren Yasaları ve Kuantum Bilgelik” adlı kitabının konusu ise şöyle: Kadim öğretiler evreni yöneten fizik yasaları gibi insan hayatını da etkileyen birtakım evrensel yasaları vurguluyor ve yazar Sezaver Seçki de bu evrensel yasaları kitabında, onlarla uyumlu yaşamanın önemini gerçek hayat hikâyelerinden örneklerle okuyucuya aktarıyor.

Yasalar deyince aklımıza ilk olarak bir zamanlar çok popularize edilen Çekim yasası geliyor. Sanki evrendeki tek yasa çekim yasası imiş ve insan salt düşünerek istediği her şeyi elde edebilirmiş gibi lanse ediliyor. Siz ise kitabınızda olaya çok yönlü yaklaşarak bir çok yasaya yer vermişsiniz. Bu kitabı yazma fikri nasıl ortaya çıktı?

Bugüne kadar ‘Secret’ adlı kitapla başlayan süreçte birçok kitap Çekim Yasasını sanki evrendeki tek yasaymış ve tek başına bütün sorunlara cevap olacakmış gibi sundu. Bu durum birçok yanlış ve eksik anlamaya neden olunca, temelde olmazsa olmaz, biz istesek te istemesek te ‘birlikte’ çalışan diğer Evrensel (Doğal/Kozmik/Ruhsal) Yasaları araştırmak kaçınılmaz oldu.

“Birlikte çalışan yasalar” ifadesi kulağa biraz ilginç geliyor; tıpkı bir çarkın dişlileri gibi.. Çekim yasasının diğer yasalarla nasıl bir bağlantısı olabilir?

Çekim Yasasını kısaca Rezonans Yasasıyla birlikte anlatırsam, düşüncelerimiz kendi elektromanyetik titreşimine uygun deneyimleri çeker ve hayatımızda düşündüğümüz, hak ettiğimize inandığımız şeyler olur. Bu şekilde ‘kolektif insan’ deneyimine katılırız. Böyle baktığımızda insanlığın hem tek hem de bütün olduğunu düşünebiliriz.  Başka bir ifadeyle, düşünceler enerjidir ve enerji, suyun kendi seviyesini arayıp bulması gibi, kendine uyan titreşimi (frekansı) arar bulur. 

Çekim Yasasını, Gandhi’nin “Düşüncelerinize dikkat edin, sözleriniz olur, Sözlerinize dikkat edin inançlarınız olur” ile başlayıp, “Davranışlarınıza dikkat edin, kaderiniz olur” ile biten ifadesiyle birlikte, Mevlana’nın “Gül düşünürsen gülistan olur, diken düşünürsen dikenlik olur” sözleriyle anlatmayı seviyorum. 

Yani, olumlu ve olumsuz düşüncelerimizin/isteklerimizin oluşturduğu beklenti, bu beklentilerin gerçeğe dönüşme olasılığını arttırır. (Beklenti Yasası) Olasılık diyorum. Çünkü her istediğimizin veya düşüncemizin gerçekleşmesi çok başka etkenlere de bağlıdır. Aklımızın yetmediği kadar sonsuz yasanın ve olasılıkların devrede olduğu bir sistemde her istediğimizin veya düşündüğümüzün olup olmayacağını bilemeyiz. Bizi ilgilendiren, güzel niyetlerle, elimizden gelenin en iyisini yapmak ve ardından tevekkül etmektir.

Bazı kişiler ya da kaynaklar Çekim yasasını kullanarak isteklerini elde ettiklerini afişe ederken, uzmanlar bu durumun çekim yasasıyla isteklerini bir türlü gerçekleştiremeyip başarısız olduğunu hisseden insanlar üzerinde olumsuz bir etki yarattığını belirtmektedir. Çekim yasasının bu kadar popularize edilmesinin handikapları nelerdir sizce?

‘İste ve olsun’ diyerek konuyu basitleştirenler umut istismarı yapadursun, Eylem Yasası, Çalışma Yasası, Hak Yasası vb yasalara uyumlanmadan Çekim Yasası tek başına çalışmamaktadır. Çekim yasasını ilk öğrendiğimizde bir isteğimiz hemen gerçekleştiyse, bunun sebebi, sistemin ‘Seni duyuyorum’ diyen desteği olarak açıklanabilir. Bu iletişim, yaşama/sisteme güven duymamızı sağlayacak ve evrensel yasalara uyumlanmamızı kolaylaştıracaktır.

Vurgulamak istediğim, ruhsal dönüşüm yolculuğunda kısa yol yoktur. İstediğini ‘şöyle söylersen çekersin’ gibi vaatlere kanan insanlar, sanki bunu vaat eden kişi istediğini kolaylıkla çekmiş de, bir tek kendileri çekemiyor zannedip kafa karışıklığı yaşıyor. 

Diğer taraftan her isteğimiz ve düşündüğümüzün yüzde yüz olacak zannının, olumsuz düşüncelerden korkmaya, gereksiz kaygılara yol açması ihtimali de en büyük handikaplardan biri sanırım.

Sizce tüm bu yasaları kapsayan tek bir yasa var mı?

Aslına bakarsanız tüm yasalar bir noktada kesişmektedir. Bunu da Sevgi Yasası, yani, öz sevgi olarak tanımlayabiliriz. Çünkü ancak Öz’de ne olduğunu bilen kişi kendini sevebilir ve sevgi dolu olayları, ilişkileri kendine çekebilir. Taşıdığı ‘can’ parçasının/ Öz’ün, Yaratan’ın uzantısı olduğunu hücrelerinde hisseden birinin bu ‘emanete’ ve tüm Doğa’ya sevgi duyması kaçınılmazdır. Böyle bir kişinin titreşiminin de (Rezonans yasası), yaşam yelpazesindeki yerinin de yüksek olacağını söyleyebiliriz.  

Kitabınız tema olarak Jung felsefesiyle örtüşüyor gibi. Sizin bakış açınızdan evrensel yasaların Jungien bakış açısıyla benzer noktaları var mıdır ya da nelerdir?

Evrensel Yasaların Jungien bakış açısıyla örtüşen yanları var gerçekten. Jung, kahraman/savaşçı arketipi üzerinden yaşam yolculuğunda karşılaştığımız aşamaları anlatıyor. Maceraya çağrı, çağrının kabulü veya reddi durumundaki olasılıkları anlatarak ‘kendini gerçekleştirme’ noktasına doğru ilerliyor. 

Bu sorunuz için özellikle çok teşekkür ediyorum. Çünkü kitapta yazdığım tüm gerçek hayat hikâyelerinde aynı süreci evrensel yasalar üzerinden yaptığımı fark ediyorum. Örneğin Kalıplar Yasasında, negatif inanç kalıplarımızın davranışlarımızı nasıl sabote ettiğini anlatırken, (sabotajcı arketipi’ sözcüğü kullanmadan onun davranış modelini yansıtıyorum) okurları kendini tanımaya ve sınırlayıcı kalıpları pozitife dönüştürme çağrısı yapıyorum aslında. Bu çağrıyı alan okurlar dönüşüm için yola çıkmaya cesaret edebiliyor. Yolda karşılaşabileceği aksiliklerin hangi evrensel yasaya aykırılıktan olduğunu sezinleyebiliyor. Jungien bakış açısında ise, hangi arketipin baskınlığı hangi tür aksilikleri (ya da ödülleri) getiriyor ve bu arketipler yolculuğun hangi aşamasında ortaya çıkıyor hakkında bilgilendiriyor. 

Evrensel Yasaların gelişim yolculuğumuzda bir yol haritası olduğunu düşünürsek, Jung’un, kahramanın yolculuğu ifadesinde, ‘kendini gerçekleştirme’ veya ‘self/ ‘kendilik’ dediği son aşamayla örtüştürebiliriz. 

Evrensel yasalarla ifade edersem, önemli olan Özgür İrade Yasasıyla Yüksek İrade Yasasını ‘bir’ etmek, ikisine uyumlu bir yol izlemektir. Bu ifadeyi Jung bakış açısından anlatırsak, bilinç ve bilinçdışını birlemek/bütünlüğe ulaşma yolculuğunda olmak  diyebiliriz. 

Kitap yazma serüveninizin yanında aynı zamanda ressamsınız; ne tür resimler yapıyorsunuz? Düşünce dünyanızın zenginliği resimlerinize nasıl yansıyor?

1995- 2010 yılları arasında 15 yıl yağlı boya tekniği ile çalıştım. O yıllarda yaptığım tablolarımdan bir kısmını mistik ve sürrealist olarak adlandırabilirim. En çok natürmort resimlemeyi sevdim ve 6 kişisel sergi açtım. 3 Eylül 2024 tarihinde 7. sergimi açacağım. Son dönemde akrilik boya ile peyzaj çalışmaktan çok keyif alıyorum. Canlı renklerle ışık ve gölgeyi vurgulayarak, fırça darbelerinin belirgin olduğu, gerçekçi denebilecek bir tarzda ilerliyorum.

3 yıldır Kaş’ta yaşıyorum ve şu sıralar akrilik boya tekniği ile Kaş’ın güzelliklerini resimliyorum. Düşüncelerim ve inançlarım tablolarıma doğal olarak yansıyor. Renklerin enerjisinin ve doğadaki güzelliklerin sanat eseri olup bir duvarı süslemesi, bakan kişiye şifa diye inanıyorum. Yazdıklarım ve boyadıklarım aracılığıyla, iyilik ve güzelliği hatırlatma niyetim motivasyon kaynağım.

Emel Keskinkılıç

Emel Keskinkılıç, psikolog, psikoterapist, okur, araştırmacı yazar. 'Bir Simülasyonda mı Yaşıyoruz?' kitabının yazarı. Hümanist ve hayvansever. Kozmos, insan ve varoluş üzerine düşünür.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Nehir Yıkık
Önceki

Nehir Yıkık’ın Yeni Şarkısı “Her Gece” Yayında!

Troya Film Platform
Sonraki

Troya Film Platform’da Etkinlik Takvimi Belli Oldu

Kaçırmayın!

Bruno Munari

Bir Tasarımcı Olarak Sanatçı: Bruno Munari ve Kare Daire Üçgen

İtalyan sanatçı, tasarımcı, yazar ve eğitmen Bruno Munari (1907-1998), gerek
İnatçı Kent / Dirençli Doğa

İnatçı Kent / Dirençli Doğa Sergisi Artweeks Akaretler’de!

Çarpık yapılaşmanın gölgesinde kontrolsüzce büyüyen kentlerimizde, sahip olduğumuz teknolojik araçlar