“Fantastik bir dünyanın kahramanları aramızda” diyen Burcu Seçmeer’in kendi hikayelerinden oluşturduğu tek kişilik oyunu “Fısıltı & Önemli Bir Gün”, 28 Kasım’da Kanyon Hann Sahne’de tiyatroseverlerle buluşuyor.
Bu vesile ile kendisi ile bir söyleşi yaptık. Keyifli okumalar…
“Bir gün kendimi roman yazarken de bulabilirim”
“Doku” ve “Önemli Bir Gün” kitaplarıyla edebiyat alanında tanımaya başlayanlar dışında, tiyatro sahnesinde de etkin ve özel projelerde yer aldınız. Ki aslında Tiyatro mezunusunuz. Söyleşimizde isminizle ilk defa karşılaşacak okuyucularımız olabilir. Kendinizden kısaca bahsedebilir misiniz?
Tabii. Çocukluğumdan beri hayalim olan Bilkent Tiyatro Bölümü’nden mezun oldum. Okul bittikten sonra üç sene Amerika’da melekler şehrinde, Los Angeles’ta kaldım. UCLA’de oyunculuk, yazarlık, yapımcılık, yönetmenlik derslerinden oluşan karma bir sertifika programına katıldım ama asıl okul, oradaki o kültürel çeşitlilik, rengarenk insanlar, özgür yaşam ve koskoca bir sektör olan Hollywood’un yamacında olmak oldu benim için. İstanbul’a döndükten sonra Bahçeşehir Üniversitesi’nde oyunculuk yüksek lisansı yaptım. Aksanat, Tiyatro Kare, Talimhane gibi tiyatroların projelerinde yer aldım. Oyunculuk işlerine mola verdiğim bir dönemde de edebiyatın, yazmanın büyüsünü keşfettim. Şair, fotoğrafçı, gezi yazarı Akgün Akova ve Gülden Akıncı ile tanıştığım günse, yaşam nehrimin akışı değişti. Onların yazı atölyeleri sayesinde amatör olarak ilgilendiğim öykü ve gezi yazarlığı daha profesyonel bir hal aldı. Altı yedi yıldır da birlikte çalışmaya, üretmeye devam ediyoruz.
Tiyatro oyunlarınız için “Öykü Performansı” tanımını kullandığınızı okuduğumda çok etkin ve farklı geldi bana. Bunu okuyucularımız için biraz açmanızı rica edebilir miyim?
Şu an sahnelediğim tek kişilik oyunum, son öykü kitabım Önemli Bir Gün’den seçtiğim iki öyküden oluştuğu için böyle tanımladım. Kitap çıktığındaki ilk motivasyonum, okuma etkinlikleri yapmaktı. Fakat bir gün dinleyici olarak katıldığım bu tarz bir faaliyette sıkıldığımı fark ettim. “Okumak yerine canlandırılsa nasıl olurdu? derken buldum kendimi. O an bir ampul yandı hem kafamda hem kalbimde. 😊 Hikayelerimi sahneye taşıyabilir miydim? Hem de yazıldıkları haliyle! Uyarlamadan. Deneysel bir iş olacaktı ama değerdi. Bu işe en uygun iki öyküm, Fısıltı ve kitaba adını veren Önemli Bir Gün’dü. İyi ki de bir şans vermişim bize.
Değişik sanat dallarını hayatında başarıyla taşıyanlara sorulan klasik bir soru vardır, hangisi ağır basıyor? Var mı sizde böyle bir durum iki sanat alanının hayatınızdaki yaşamsal ağırlığı nedir?
Oyunculuk da yazarlık da çok zevk aldığım, yaşamımı anlamlı, değerli, eğlenceli, üretken, zengin, renkli kılan dallar ama yazarlığın bir tık öne geçmiş olduğunu fark ediyorum. Yazdıklarımı oynamaksa oyunculuktan alabileceğim en güzel tat.
“Fısıltı & Önemli Bir Gün” ne zamandır sahnede? Devam edecek sanırım…
Pandemiden bir iki ay önce Ankara ve İstanbul’da başlamıştım oyunu sahnelemeye. Dört kez seyirciyle buluştuktan sonra kapanmalar başladı. İki sene boyunca tek açık tiyatro, evlerimizin bir iki kişilik, seyircisiz odaları oldu. Neyse ki normalleşme süreciyle beraber geçen sene şubat ayında yeniden perde açtık. 28 Kasım’daki oyun da pandemiden sonra İstanbul’daki ilk oyun olacak. Dileğim bu gösterinin uzun yıllar devam etmesi ve çok seyirciye, okura ulaşması. Heyecanlı ve mutluyum.
Kendi yazdıklarınızı oynamak nasıl bir duygu? Daha mı zor yoksa?
Çok güzel ve özel bir duygu. Öykü olmaları sebebiyle oynaması daha mı zor olur diye düşünüyordum ama hiç öyle olmadı. Hiç böyle bir fikir aklımda olmamasına rağmen meğer yazarken için için oynamışım. Prova yapmaya başladığımda karakterlere, duygulara hâkim olduğumu fark ettim. Nasıl bakarlar, nasıl dururlar, nasıl konuşurlar? biliyordum 😊
Bugüne kadar yer aldığınız sahne performanslarında sizi en çok etkileyen oyun hangisiydi?
Kendi oyunum. 😊 Fısıltı & Önemli Bir Gün. Prömiyer yaptığım gece sahneden inerken, kucağımda heyecanla ama acabalarla, cesaretle ama inşallahlarla doğurduğum bebeğim vardı adeta. Kendi yazdığım, yönettiğim, oynadığım, her aşamasıyla tek başıma ilgilendiğim el emeği göz nuru bir bebek. O sebeple bu işin yeri bende bambaşka. Cümlelerimin nefes alır, karakterlerimin görünür, seyredilebilir olma hali başka türlü bir haz.
Benim için öykü yazarlığı zordur; mesela romandaki sayfalarca anlatımı bir cümleye sığdırır öykü yazarı. Katılır mısınız bu görüşüme?
İki türün de kendine göre özellikleri, kolaylıkları, zorlukları var tabii ama bunun üzerine kafa yorarak ya da seçim yaparak başlamadım ben. Öyküler akmaya başladı içimden ve kalemimden. Şu anda da o alanda üretken olduğumu fark ediyorum. Gerçi şu an çalıştığım öykü, novella olma yolunda ilerliyor. 😊 Bir gün kendimi roman yazarken de bulabilirim yani. 😊
Sohbetimize katıldığınız için teşekkür ederim. Sizin eklemek istediğiniz bir konu var mıdır?
Ben teşekkür ederim. Haydi kalkın oyuna geliiin 😊