Tiyatromuz Yaşasın kampanyasının bugün geldiği noktada ne yazık ki hem tiyatro emekçileri hem de imzalarını bırakarak Türk tiyatrosuna destek veren sanatseverler, yeterli desteğin alınamadığını görüyor.
Mart ayından bu yana Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ile yapılan görüşmeler, konuyla ilişkili kişilerle kurulan diyaloglar sonucunda; 2020 sonuna kadar KDV oranı faturada %18‘den %8‘e, bilette %8‘den %1‘e indirilirken; Kira Stopajının da %20‘den %10‘a indirildiğini öğrendik.
Süreci yakından izleyen biri olarak; süreçle ilgili aklımı kurcalayan, cevabını merak ettiğim sorularımı, Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi üyelerinden yazar ve yönetmenlerine sordum.
Söyleşilerimin ilki TİYATRO KALEMİ yazar ve yönetmeni Kamer Yıldız Ok.
-Tiyatro emekçisi ve Tiyatromuz Yaşasın dayanışmasının etkin isimlerinden biri olarak süreci nasıl yorumluyorsunuz?
Tiyatromuz Yaşasın süreci baştan sona bir mücadele süreci. Emek, dayanışma kelimelerinin yer aradığı, tanımlardan çıkıp nasıl olması gerektiğinin sorgulandığı ve arandığı bir süreç! Bazen dinamik, bazen yorucu, bazense yüzlerce tiyatro emekçisinin tüm farlılıklarına rağmen “Tiyatromuz Yaşasın” tamlamasında birleşiyor olmasından ötürü de güçlendirici bir süreç. Tiyatro emekçileri olarak hepimizin farkındalığı, paydaşlığı, farklılıkları birleştiğinde her geçen gün bizleri yıldıran, bir çoğumuzu kelimenin tam anlamıyla çıldırma noktasına taşıyan koşulları en yüksek sesle değiştirmek için “Tiyatromuz Yaşasın” diye haykırdığımız süreç olarak yorumlamaktayım.
-Mart’tan bu yana yaşananlara ve son gelişmelere dışarıdan baksak bile işimize yarar elle tutulur somut bir şey yok. Eksik kaldığınızı düşündüğünüz, yetkililere ulaştıramadığınız noktalar var mı?
Olaya maalesef şu an polyana gibi bakma eşiğini bir çoğumuz geçmiş durumdayız. Yaklaşık 6 aydır işsiziz. Tiyatrolarımız, atölyelerimiz, prova alanlarımız kapalı! Sürece dışardan baktığımızda gördüğümüz tek şey sesimizin asla karşılık bulmadığı; tabi ki kazanımlarımızın da olduğu bir süreçteyiz. Yedi maddelik taleplerimizden birkaçı geçici de olsa karşılık buldu. Bu karşılık ise şu an biz tiyatrocuların boğuştuğu koşullarda maalesef elle tutulur değil. Yetkililere ulaştırdığımız noktalar gözle görülür ve çok net. Yedi maddeden oluşan talepler okunduğunda anlaşılamıyorsa bu bizlerin eksik kaldığından çok, okunmadığımız ya da görülmek istemediğimiz anlamını doğurmakta.
-Geçtiğimiz gün, Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileriyle yürüttüğünüz diyalogları, yapılan önerileri, çağrıları ve vaatlerin bir kısmını kronolojik olarak sıralayan yazılı açıklamanızı basına ve kamuoyuna duyurdunuz. Sizleri anlamadıkları ve/veya önemsemedikleri ortada. Kitlesel olaylarda ön saflarda duran, seslerini çıkartmaktan korkmayan, hak ve emeğe her seferinde dikkat çeken sanatçıları yıpratmaya çalışıyor olabilirler mi?
Karşılıklı bir yıpranma ve önemsenmeme hali desek? Bizlerin dediği şey; Bizler bağımsız tiyatro emekçileriyiz, üretiyoruz ve üretmeye de devam etmek istiyoruz. Yani kamusal alanda kamusal hizmet veriyoruz! Bu yüzden de mücbir sebeple “kapatılan” tiyatrolarımızın, tam da bu sebeple ayakta kalabilmesi için, emeklerimize karşılık desteklenmemiz gerektiği; yani bir hibe beklemiyoruz. Üretenler olarak, yanımızda olmalısınız diyoruz! Bizleri yıpratan şey, tüm bu çağrılara rağmen hak taleplerinin, yüksek sesle dile getirilmesine rağmen sürecin bizlerin aleyhine işletiliyor olması!
-Tiyatrocuların ütopik bir dünya yarattıklarını düşünmemek gerektiği gibi var olan bir mesleğin diğerleri gibi üretmeye devam etmesi ve emekçilerinin evlerine ekmek götürebilmeleri tüm gaye. Bugününe baktığımızda turizm için kapılarını açanlar, yatırımlarını geniş ve büyük ölçekli iş piyasasına göre yapanlar sanatçılarına daha az maliyetle de destek olabilirlerdi. Bu dönemi sanata karşı Turizm demek doğru olur mu? Nasıl yorumlarsınız?
Sanata karşı turizm! Sanata karşı bina! Sanata karşı yol! Sanata karşı savaş! Aslında her şeyin özeti…
-Tiyatro emekçileri yıllardır aynı ve benzer sorunlarla savaş halindeler. Fakat dünya olarak bugün içinde bulunduğumuz salgın sebebiyle işler daha da derinleşti. Sonuçta bugün yine vaatlere uyulmaması, yeri gelince muhatap bile bulunamaması üstüne üstlük zamanın hızlı ve emekçilerden bir şeyleri alarak geçiyor olması; sizleri üretmeye ve dayanışmayla savaşmaya daha da kamçılıyor. Dayanışmanın içindeki meslektaşlarınızla bir araya geldiğinizde ne gibi diyaloglar yaşanıyor?
Tiyatro emekçileri olarak bizler; dayanışmanın gücünü pandemi de hatırladık! Pandemi bizleri kamçıladı, harekete geçirdi, uyandırdı. Hepimiz aynı sorunlarla cebelleşirken tabi ki farklı örgütlenme modellerini de deneyimledik, dahil olduk, ayrıldık. Pandemi de yaşanan ise, tüm kentlerdeki tiyatrocuların bir anda birbirini fark etmesi, kollar hale dönüşmesi… bir arada olmazsak şu an hepimiz daha da görünmez olacağımızı biliyoruz bizi görmeyenlerin gözünde! Bizler şu an birbirimizin yanında, arkasında belki de karşısında durarak, birbirimizi daha da görünür kılıyoruz. Bu çok büyük bir güç!
Kent bazında şu an İzmir’de İzmir Bağımsız Tiyatrolar İnisiyatifi çatısı altında üretmeye zorlarken birbirimizi, Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi de yurt bazında birbirimizi duymamıza, dinlememize, tartışmamıza yahut ayrılmamıza bile sebep olabiliyor. Haberdar olma hali iyidir; güçlendirir!
-Sezon yaklaşıyor. Perde açacak özel tiyatrolar var. Fakat Mart’tan bu yana biriken borçlar ve giderlerin yeni sezonla artmasıyla gelir-gider dengesizliğinin tavan yapacağı günler hızla yaklaşıyor. Sezona dair öngörüler nelerdir? Geçen sezonla kıyaslarsanız; önümüzdeki sezon perde açamayacak kaç tane özel tiyatro var?
Gelir gider dengesizliği yok aslında; tablo çok net! Gider birikmiş ve büyüyen borçlarla dolu, gelir ise aylardır 0(sıfır) Sezona dair öngörüler ise hepimizi şu an bir tür biliciliğe zorluyor. 2. Dalga geliyor mu? Sosyal mesafe kuralları ile kaç koltuk kaldı? Tüm hijyen koşullarını sağlayarak kaç sahne tiyatrosunun kapılarını açacak? tüm bunları yaparken zaten olan borçlara eklediği borçlarla, kaç oyun oynayarak dengeyi sağlayacak? Sağlayamayacak! Bir çoğumuz perde açamayacak! Geçen sezonla kıyaslanacak bir halimiz de yok aslına bakarsanız. Öngörümüz eğer hak talepleri karşılık bulamazsa, kapanmakta olan tiyatrolara her gün bir yenisi daha eklenecek! Öncelikle sahneli bağımsız tiyatrolar perdesini açık tutmalı ki; sahnesiz olmayan tiyatroların evi olamaya devam edebilsinler!
-Gelişmeleri dışarıdan takip edenler için tiyatro emekçilerinin içinde bulunduğu buhranlı durumu nasıl ifade edersiniz?
Tüm tiyatro emekçileri yaşam mücadelesi veriyor. Tiyatromuz yaşasın diye…
-Bundan sonraki adımlarınız neler olacak, savaşmaya alışık olan sanat emekçileri olarak B planınız nedir?
Adımlar her geçen gün daha da hızlanacak, hızlanmalı da… yetişmek durumunda olduğumuz şey kendi yaşamlarımız. Bu sebeple her kentte dayanışmayla perdeler açılacak, bizler de her perde açıldığında bir şekilde bir diğerimizi haberdar ederek birbirimize buradayız demeye devam edeceğiz. Planlarımız tasarlamak, yazmak, oynamak… mümkün olmayandan bir mümkün yaratmak!
-Sanatseverlere düşen görevler nedir? Destek olmak isteyenler nasıl bir yol izleyebilir?
Sanatseverle düşen yük ağır… Bizlerin yanında olmaya devam etmeliler! Virüs her yerde, sadece tiyatroda değil! Maske ile tüm kapalı alanlarda olabiliyorlarsa, tiyatroya da gelebilirler…
Instagram: tiyatrokalemi
Söyleşilerde bize destek veren Tiyatromuz Yaşasın Yürütücü Kurul Üyesi Gizem Duman Şeşen’e teşekkür ederim.
SanatOkur olarak Türk tiyatro sanatımızı ve özel ödeneksiz tiyatrolarımızı destekliyoruz.
Tiyatromuz Yaşasın…