"Soyut Madde", Galeri 77
"Soyut Madde", Galeri 77

“Soyut Madde” İsimli Karma Sergi Galeri 77’de!

9 Temmuz 2024

Galeri 77 yeni karma sergisinde, neredeyse sadece soyut eser üretimi gerçekleştiren yedi sanatçıyı bir araya getiriyor. Armen Gevorkian, Hamlet Hovsepian, Mesut Karakış, Armén Rotch, Kirkor Sahakoğlu, Tigran Sahakyan ve Arman Vahanyan’ın soyut sanatı farklı şekillerde ele alışlarına tanıklık eden sergi, sanatseverleri soyut sanatın kimi zaman vahşi kimi zaman ise sükûnet dolu dünyasına bir keşif yolculuğuna çıkarıyor.

4 Temmuz – 3 Ağustos tarihleri arasında Galeri 77’nin Karaköy’deki mekânında gerçekleşecek “Soyut Madde” isimli sergi, bir yandan canlı, dinamik ve coşku dolu anlık jestlerden; minimal, tek renkli ve tamamen planlı kompozisyonlara kadar geniş yelpazede soyut sanatın günümüzde ulaştığı farklı yaklaşımları galeri sanatçıları üzerinden izleyicinin beğenisine sunarken diğer bir yandan bu çeşitliliğin yanında üretim süreçleri ve tekniğin önemine de vurgu yapıyor.

Geleneksel temsilden radikal bir kopuş olan soyut sanat 20. yüzyılın başlarında sanatçıların modern dünyanın karmaşıklıklarını ifade etmenin yeni yollarını aramaya başlamasıyla ortaya çıktı. Soyut sanatın kökenleri, sanatçıların duyusal ve duygusal deneyimlere odaklandığı Ekspresyonizm ve hatta Post-Empresyonizm gibi hareketlere kadar uzanabilir. Soyut sanatın öncülerinden biri olarak kabul edilen Wassily Kandinsky renklerin ve şekillerin ruhani ve duygusal gücüne inanıyordu. Onun 1910’lardaki çığır açan çalışmaları, Kazimir Malevich ve Piet Mondrian gibi çağdaşlarıyla birlikte ileride çeşitlenecek soyut akımların ilk temellerini atmıştır. Malevich’in Süprematizm’i saf sanatsal duygunun üstünlüğünü vurgulayarak geometrik soyutlamayı tanımlarken Mondrian’ın De Stijl hareketi ise daha düzenli, ızgara tabanlı bir yaklaşımı savunmuş ve soyutlama yoluyla evrensel uyumu hedeflemiştir. 20. yüzyılın ortalarında Jackson Pollock, Mark Rothko ve Willem de Kooning gibi sanatçılar soyutlamanın sınırlarını zorlayarak özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde soyut dışavurumculuğun gelişmesine büyük katkı sağladılar. Pollock’un ikonik damla resimleri ve Rothko’nun duygusal renk alanları spontanlığı, jestleri ve bilinçaltını vurgulayan bu akımla eşanlamlı hale geldi. Diğer taraftan Art Informel ve Tachisme gibi Avrupa akımları da benzer temaları araştırmış, Jean Dubuffet ve Hans Hartung gibi sanatçılar dokuyu ve medyumun fizikselliğini vurgulayan eserler yaratmışlardır.

Günümüzde soyut sanat, hızla değişen dünyanın küresel, toplumsal ve bireysel ölçeklerdeki dönüştürücü etkilerine paralel olarak sürekli yeniden şekilleniyor ve gelişiyor. Teknolojik imkanlar ve iletişimin gücü sayesinde çağdaş soyut sanatçılar çok çeşitli etkilerden, tekniklerden ve felsefelerden beslenerek, jestürel ve spontane olandan titizlikle planlanmış ve sistematik olana kadar geniş bir spektrumda eserler yaratmaya devam ediyor. Geleneksel olanın sorgulandığı, taze bakış açıları ve farklı ifade biçimlerinin yepyeni malzeme ve uygulama tekniklerindeki çeşitlilikle buluştuğu bu yeni düzlemde artık bizleri üretim sürecinin de etkin şekilde işin içine dahil olduğu çok katmanlı ve zengin yaklaşımlar karşılıyor.

Jestürel ve Renkli…

Hareket ve canlı tonlar bakımından zengin; renk, çizgi ve formun etkileşimine odaklanan bu eserler güçlü bir duygu ve enerji uyandırmayı hedefliyor. Soyut dışavurumculuğun mirasından  beslenerek,  izleyicileri  sanatçının  üretim  sürecinin  dolaysızlığını  ve

dinamizmini deneyimlemeye davet ediyor. Bu eserler, medyumun kendine özgü niteliklerini kutluyor ve izleyicilerin sanat eseriyle tamamen duyusal bir düzeyde etkileşime girmesine olanak tanıyor. Eserlerinde bu tarz teknikleri bir ilham olarak kullanan Kirkor Sahakoğlu tuvaline duyguyu, jestürel hareketleri ve kullandığı renk kompozisyonları ile harmanlayarak aktarıyor. Daha uysal, bütünsel ve barışçıl eserler ile bir tezatlık kuran Hamlet Hovsepian ise doğadan aldığı ilhamı kullandığı malzemeye dahi taşıyarak ham fırça darbeleriyle oluşturduğu coşku dolu kompozisyonlarında dönüşüm ve organik-inorganik yaşam arasındaki geçiş gibi tarifi zor konuları büyük bir özenle ele alarak izleyiciyi büyülüyor. Keskin ve fragmente hatlar, boyayı katmanlı ve daha agresif bir şekilde uygulaması ile bu dışavurumcu işaretlerin birikimi, akımın hayret verici şekilde yeniden canlanmasını destekliyor.

İnsan ruhunu temsil eden duygular, dış dünyanın içimizdeki yansımaları ve birtakım güncel kavramlar üzerinden bizleri müthiş derinlikli görsel yolculuklara çıkaran Kirkor Sahakoğlu, özellikle kelimeler ve onların içerdiği imgeler ile olan ilişkimizi soyut eserleri üzerinden sorgulayan bir sanatçı. Foucault, Baudrillard, Adorno gibi düşünürler ve varoluşçu felsefeye duyduğu yakınlık tüm eserlerine yansıyor; Milan Kundera’nın “Sadece rastlantı bir şeyler söyler bize…” sözüne paralel tüm işlerini doğaçlama bir üslup ile gerçekleştiriyor. Sahakoğlu, kendi hayatı ve hissettiklerinden yola çıkarak eserlerinde adeta bizleri gördüğümüzü değil, görünmeyeni düşünmeye davet ediyor. Soyut Dışavurum tarzı çalışmalarında genellikle farklı malzemeleri buluşturan, eserlerine ara ara kendi hayatında bir anısı olan türlü nesneleri de eklemekten kaçınmayan ve bütün renklere eşit mesafeyi gözettiğinin altını çizen Sahakoğlu için resimlerinin anlamı “…Burada görülecek şey, ilk bakışta karşımıza çıkan birtakım yüzeyler, birtakım renkler ya da birtakım kompozisyonlar değildir. Onların ‘derininde, derininde, daha derininde yatan’ bir ‘ben’in tutkuyla açığa çıkartılma isteğidir.”

Hamlet Hovsepian’ın sanatı ise yaşadığı yeri çevreleyen topraklar ve doğadan ilham alır. Alüminyum, altın ve bronz gibi çeşitli metalleri yağlı boyayla birlikte kullanarak doğanın önemi hususundaki inancını sanatına yansıtıyor, zira “Toprak ananın zenginliği” derinlerde gömülü yatan metaller ve minerallerden oluşmakta. Sanatçı, toz alüminyum ya da bronzla karıştırdığı yağlı boyayı kullanarak ve zaman zaman tuval üzerine yapıştırılmış boyalı yosunla eseri dokusal olarak güçlendirerek biçimsel soyutlamanın alfabesini keşfediyor. Hem jestürel hem de özenle inşa edilmiş eserlerinde aynı zamanda doğal yaşamda yer eden, yaşayan canlıların inorganik kalıntılara dönüşme sürecini ve hatta tam tersi olan inorganik kalıntıların organik yaşama dönüşünü inceliyor. Soyut Dışavurumcuların edimsel yöntemleri sayesinde, Hamlet Hovsepian ham fırça darbeleriyle bütünüyle biçimsel kompozisyonlar üretiyor; böylece izleyiciyi zahiren imkânsız anlatıların dürtüsüyle büyülüyor. Bununla birlikte, bu resimlerin zorla açığa vurduğu bir anlatı da Aksiyon Resmi. Willem de Kooning’in lekeleri, Franz Kline’ın karalamaları, Jackson Pollock’un damla damla çizgileri ve Cy Twombly’nin grafiti izlerinin hepsi Hovsepian’ın son derece jestürel resimlerinde tekrar hayat buluyor. Hovsepian’ın eserleri tüm bu emsallerle olan ilintilerini açık ettikleri gibi, modernist estetik algısının bitmez tükenmez kaynağını da tasdik ediyorlar. Resimlerin “saf otomatizmi”, fırçayı yumuşak veya sert tutuştan, gergin bilek büküşleri ya da enerjik fırça darbelerine kadar sayısız uygulamayla gözler önüne seriliyor. Hovsepian’ın kompozisyonları zaman zaman aralıksız uzamsal bir enginlikle, boya damlaları içeren serbest jestürel fırça hareketlerini birleştiriyor; bazen de tüm resim alanı Dadaist, hazır obje parçalarıyla birleşiyor. Böylece Duchamp ve Rauschenberg’in zihinsel etoslarıyla, dışavurumcu ve dizinsel işaretlerin iç yaşamını birbirine bağlıyor. Hosvepian’ın resimlerindeki tüm bu dışavurumcu işaretlerin birikimi, Soyut Dışavurumculuğun hayret verici şekilde yeniden canlanmasını destekliyor.

Monokromatik ve Düzenli…

Jestürel çalışmalarla tezatlıklar oluşturan bu eserler minimalizm ve hassasiyeti kucaklıyor. Dikkatli kompozisyon ve ölçülü paletler sayesinde, form ve yapı üzerine düşünmeyi teşvik eden hem meditatif hem de illüzyonik bir deneyim sunuyorlar. Armén Rotch ve Mesut Karakış’ın eserlerinde bu geometrik düzen ve hassasiyet daha da ön plana çıkıyor. Seçilen renkleri ve oluşturulan kompozisyonları mimari bir titizlikle katman katman inşa ederek, maksimum görsel seyir zevki hedefleyen bu sanatçılar için düzen ve planlama tekniklerinin mihenk taşı sayılabilir.

Sadeleşme ve aynı zamanda özü dışında resminin diğer tüm öğelerini sadeleştirme gerekliliği Armén Rotch eserlerinin temelini oluşturmaktadır. Sanatçı için hayat sonsuz bir tekrardır ve eserlerinde hareketin kendisi de bu tekrara dahil olmalıdır. Gündelik hayatın sürekli tekrar eden yapısını temsil eden hem her zaman aynı hem de asla aynı olmayan repetitif hareketlerle oluşturulmuş bu düzenli çizgi kümelerini bir araya getirdiği planlı kompozisyonlarıyla izleyiciye sıradan ve basit şeyleri daha farklı bir şekilde inceleme imkânı sunuyor. Rotch için önemli olan bakış açısındaki derinliği ve dinçliği korumak, çünkü ancak farklı perspektiflerden bakarak ve görmeyi seçerek dünyanın gerçeklerinin farkına varabiliriz.

Yapılmamış olanı yapma hedefiyle hareket eden Mesut Karakış’ın eser üretme süreci fazlasıyla hassas, tamamen planlı, alışılmış resmetme tekniklerini reddederek sanatçının adeta tuval yüzeyi, akrilik boya ve su ile bir kontrol savaşına giriştiği çok meşakkatli bir süreç. Sanatçının hiç fırça kullanmadan kendi kendine geliştirdiği, yapıcılık-yıkıcılık arasında gidip gelen sofistike ve özgün bu yeni tekniği iki temel aşamadan oluşmakta: Önceden belirlediği renk paletine göre tuval yüzeyine her gün yeni bir kat olacak şekilde farklı renklerde akrilik boyanın doğru bir sıralamada üst üste 70-80 kat sıvanmasını içeren ilk aşama (yapım); ve tasarladığı kompozisyona göre renk katmanlarıyla doyurulmuş tuval yüzeyinin su ve zımparayla kazınması sayesinde alt katmanların yavaş yavaş açığa çıkarıldığı ve buradaki farklı renklerin yüzeye taşınmasıyla yepyeni bir görünüm ve izlenim kazandırıldığı ikinci aşama (yıkım). Uzaktan bakıldığında izlenen derinlik ve dokusal değerler, dokunsal yakınlıkta tuvalin düz ve pürüzsüz yüzeyi ile birleşince izleyicide tam bir illüzyon etkisi yaratıyor. Resmetme sürecinde tıpkı bir renk bilimcisi gibi zamanı, ortam ısısını ve nemi, resim üzerindeki birçok çevresel etkeni hesap etmek zorunda kalan sanatçı için bir resmin tamamlanması ortalama 3-4 ay sürüyor. Doğada kendini tekrar eden müthiş düzen, bütünsellik ve mutlak uyumdan bir hayli etkilenen Karakış için önemli olan sanatsal unsurlar formlar ve renklerdir. Kompozisyonu planlarken resmin içsel yapısına odaklanıp izleyiciyi içine alan azami estetik ve görsel bir etki yaratmayı amaçlayan sanatçının resimlerinde karakteristik olarak doğal örüntüler, organik bozulmalar, lirik dışa vurumlar, geometrik ızgaralar ve çizgilerden oluşan dinamik matrisler, karmaşık dokular ve canlı renklerle karşılaşırız. Bunlar resimsel üslubun daha ağır bastığı, psiko-görsel etkinin renk üzerine yoğunlaştığı resimlerdir.

Hemen hemen tüm resimlerinde monokromatik bir yaklaşımı benimseyen Tigran Sahakyan’ın eserlerinde ise tuval yüzeyi sanatçının bir nevi sohbet ve benzersiz bir deney/oyun alanına dönüşür. Geleneksel/klasik resim sanatından alıştığımız “boya” ve “fırça” tedavülden kalkar. Materyal değişime uğrar; metal, kumaş, harç, yer yer buluntu malzemeler işin içine girer ve elle dikkatli müdahaleler eserin tüm içeriğini değiştirir. Malzemeyi ön plana çıkaran bu alışılmadık eserler rastlantısallığa fazlasıyla açıktır. Sanatçı kompozisyona dair bir ön fikre sahip olsa dahi imgenin son hali ancak bu üretim süreci sonunda şekillenir. Hatta her ne kadar sanatçı eserle işini bitirmiş gibi görünse de

tuval yüzeyindeki farklı materyaller zaman içinde kaynaşıp malzeme kurudukça eser değişip dönüşmeye devam eder, yeni renkler ortaya çıkar ve yer yer çatlaklar oluşur. Bu, tam da sanatçının istediği arzu edilen bir durumdur. Kullanılan malzemeler kendilerinin eski işlenmemiş materyal hallerine vurgu yapar ve bu süreç yavaş yavaş hem yüzeye hem de resmin dışı ve içeriğinin yapısına yayılır. Eserler, baskın bileşenin resmin merkezini doldurduğu hedef-imgeler gibi gözükür. Renk skalası zengin ve keskin tonlardan monokroma kadar çeşitlilik gösterir. Sahakyan’ın sanatının taslağı, dışarı sızdırdığı canlılığın da teyit edebileceği gibi yavaş yavaş şekil almaktadır. Her ne kadar Tigran Sahakyan’ın sanatı günümüz izleyicisine sırt çevirmiş gibi duruyor olsa da eserlerinde yarattığı biçimsel ve resimsel dönüşümleri sayesinde sanatçının işleri tanınabilir bir özellik kazanmıştır. Bu renk ve form yapıları, basit formüllerin kısıtlamalarına tabi olmayan açık bir estetik bakış açısı meydana getirmektedir.

Figüratif Soyutlamalar…

Sergideki bazı eserler soyutlama ve temsil arasındaki çizgiyi bulanıklaştırarak insan figürleri veya manzaraları ima ediyor, izleyiciyi soyutun içindeki tanıdık şekilleri ayırt etmeye zorlayarak gerçeklik ve hayal gücü arasında güçlü bir diyalog yaratıyor. Armen Gevorkian’ın “Bir Terzinin Günlüğünden Anılar” serisi işte tam da bu noktaya değiniyor. Sanatçının mutlu çocukluk yıllarının geçtiği babasının terzi dükkânından esinlenerek ürettiği bir soyutlama sayılabilecek bu eserler, kesilmiş kumaş parçaları ve tekstil ürünlerinden müteşekkil, ipliklerle bir arada tutturulmuş soyut bir aile tablosunu andırıyor. İmza niteliğindeki alışılmadık eşsiz tekniği ve kendine özgü homojen karakterleriyle oluşturduğu sürreal figüratif kompozisyonlarına aşina olduğumuz sanatçının bu çizgi dışı yeni serisi ölçülü renk ve ışık kullanımı, elde etmenin imkânsız olduğu bir orijinallikte kolajvari, sakin ve düşünce yüklü eserler olarak dikkat çekiyor.

Arman Vahanyan’ın eserlerine bakıldığında imgelerin sanki rastgele serpiştirilmiş görüntüsüne karşın aslında tamamen kontrol altında ve bilinçli şekilde bir araya getirildiği soyutlanmış ilkel ve dingin kompozisyonlarla karşılaşmaktayız. Eserlerinin karakteristik özelliği olan bu içsel dinginlik aslında sadece alçakgönüllülüktür. Vahanyan, kavramları ve izlenimleri anında görselleştirmek yerine derinden hisseden, gözlemleyen ve özümseyen bir sanatçı. Ani duygusal durumlara kendini kaptırmaz, ancak bu hissi bir mantıksal analiz süzgecinden geçirerek bulmaya çalışır. Vahanyan’ın sanatında bilinç ve bilinçaltı dengededir. Yüzeyin her bir parçası için mutlak renk ve gölge uyumu gerektiren bu denge sayesinde eserlerine içsel bir gerilim ve dışavurum kazandırılır. Sanatçı, Kandinsky’nin doğayı eğrilere, çizgilere, noktalara ve geometrik formlara dönüştürmeye yönelik girişimlerinden ve deneylerinden ilham alıyor ve görüntüyü baskın-tonal renklerde oluşturmaya çalışan bir dizi resim yaratıyor. Tasvir edilen formlar aslında gerçekliğin ve rüya imgeleminin marjinal alanına aittir. Bu alan, sanatçının özgür yaratıcılığının ve derin deneyimlerinin kesişimidir. Sanatçının hayallerinden, duyumsal ve görsel deneyimlerinden doğan motifler, daha fazla detaylandırılmadan eserin yüzeyine yansıtılır. Vahanyan’ın tefekkür ve hayal gücü gerektiren çok katmanlı, kapsamlı sanatını takip etmek izleyici açısından her zaman oldukça ilgi çekici olmuştur.

Geleceğe baktığımızda, soyut sanat dinamik ve sürekli gelişen bir alan olmaya devam ediyor. Teknolojideki, malzemelerdeki ve küresel bağlantılardaki gelişmeler yeni yaklaşımlara ve yorumlara ilham vermeye devam ettiği sürece, günümüz sanatçıları yalnızca seleflerinden değil, aynı zamanda daha geniş bir yelpazedeki kültürel ve kişisel deneyimlerinden de etkilenerek soyut sanatın canlı ve güncel bir ifade biçimi olarak kalmasını sağlıyor.

Sizleri; fikrin ve duygunun tuval yüzeyine aktarılması aracılığıyla düşüncenin bir nevi somutlaştığı “Soyut Madde” isimli sergiye kendinizi kaptırmaya, soyut sanatın zengin tarihini ve çeşitlilik içeren bugününü keşfetmeye davet ediyoruz. Soyutlamanın sınırsız olanakları arasında yolculuk ederken her bir eserin sizinle konuşmasına, düşünceyi kışkırtmasına ve duyguları uyandırmasına izin verin.


Galeri 77

Hacımimi Mah. Necatibey Cad. Sakızcılar Sok. No:1/E Karaköy 34425 Beyoğlu, İstanbul

Sanat Okur

Türkiye'nin En Büyük Kültür Sanat Haber Portalı, Sanat Haberleri, Sergi Rehberi, Sanatçı Portfolyoları, Sanat Üzerine Söyleşiler

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Rana Türkyılmaz
Önceki

“World Akustik” Sahnesi “Rana Türkyılmaz”ı Ağırlıyor!

Sabahattin Ali
Sonraki

Sabahattin Ali’nin “Dağlar ve Rüzgâr” Kitabı Yayımda!

Kaçırmayın!

Didem Yazıcı ve Burcu Çimen

“Bugünü Resmetmek” Açılışına Özel Panel ve Sergi Turu’yla Başlıyor!

Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık’ın yeni sergisi “Bugünü Resmetmek” 17
Müge Ceyhan

Portfolyo: Müge Ceyhan

1984 yılında İstanbul’da doğan Müge Ceyhan, Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar