Son yıllarda Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’da heykellere yönelik saldırıların artmasının nedenleri arasında:
1. Tarihi ve Kültürel Tartışmalar: Batı medeniyetlerinde birçok heykel, sömürgecilik, kölelik veya baskıcı rejimlerle ilişkilendirilen figürleri tasvir ediyor. Bu heykeller, geçmişteki adaletsizlikleri sembolize ettiği düşünüldüğü için hedef alınıyor. Özellikle ırksal adalet hareketlerinin güçlendiği dönemlerde, bu tür semboller tartışmalara yol açıyor.
2. Sosyal ve Politik Protestolar: Heykeller, toplumsal ve politik protestoların bir parçası olarak hedef alınabiliyor. Örneğin, BLM [Black Lives Matter] hareketi sırasında Amerika’da Konfederasyon liderlerinin heykelleri sıkça hedef alındı. Bu tür heykeller, adalet ve eşitlik taleplerinin bir sembolü olarak yıkılmak isteniyor.
3. Sanat ve Kültürel Değişim: Sanatın ve kamusal alanların, toplumun değişen değerlerine ve normlarına uygun hale getirilmesi gerektiği düşüncesi. Bu bağlamda, bazı heykellerin yerinin değiştirilmesi veya kaldırılması gerektiği savunuluyor.
4. Vandalizm ve Anarşizm: Bazı saldırılar ise tamamen vandalizm ve anarşist hareketlerden kaynaklanıyor. Bu tür saldırılar, heykellere yönelik spesifik bir ideolojik neden olmadan gerçekleşebilir.
5. Sembolik Değişim İsteği: Toplumların kendilerini yeniden tanımlama ve sembolik olarak eski değerlerden uzaklaşma isteği. Heykeller, bu dönüşüm sürecinde fiziksel ve görünür hedefler haline geliyor.
Bu saldırılar, genellikle daha geniş toplumsal ve politik tartışmaların bir yansıması olarak ortaya çıkar ve geçmişle hesaplaşma, adalet arayışı ve toplumsal değişim talepleriyle yakından bağlantılıdır.
Heykeller, halka açık ve kolaylıkla görünen alanlarda, korunmasız, ulaşılabilir olmaları sebebiyle sıklıkla çevresinde gösteriler yapılan yerlerin merkezinde bulunan yapıtlar. Yürüyüşler, gösteriler ve herhangi ‘aktivizm’ eylemi, onların çevresinde gerçekleştiği ve ‘aynı amaç için’ bir araya gelen göstericilerin yükselen gerilimini de dahil olduğunda kolaylıkla bir şiddet eylemine dönüştüğü için, ‘zafer ânı’ olarak da adlandırılabilecek en yüksek duygusal reaksiyonun da merkezinde bulunur. Bu ânın, kitleyi eylem amacının gerçekleştiğine inandırması için en güçlü [veya karşı çıkan] önermeyi barındırması elzemdir.
Günümüzde Türkiye’de heykellere yapılan saldırılar rejim düşmanlığı ekseninde, ‘inanç’ motivasyonu ile, batıda yapılanlar ise ülkelerin kurucu değerlerinin sömürgeci ve/veya köleliği içselleştiren çizgisi nedeniyle gerçekleşiyor.
Bu yapıtları ana akım klasik ve modern/çağdaş olarak ayırdığımızda, klasik heykellerin rejim manifestosunun bir uzantısı şeklinde, modern/çağdaş heykellerin de sanat akımları veya herhangi fikri yansıtanlar olarak hayatta karşımıza çıktığını görüyoruz.
Farkı var mı bir sanat yapıtını yok etmek söz konusu olduğunda, yapıtın yıkıldığı güne kadar temsil ettiği ideolojinin? Yani bir Nazi heykelini yıkmakla, Rönesans veya Antik Mısır heykelini yıkmak arasında davranışsal bir düzensizlik bulunabilir mi? İyi-kötü illüzyonu çağlara ve motivasyona göre değişkenlik gösterirken, kolonyal bir heykeli parçalayan bir bireyin, mezopotamya heykellerini yok eden IŞİD militanlarından farklı bir davranış sergilediği söylenebilir mi? Motivasyon farkı var diyorsanız motivasyonun yüce bir amaca hizmet ettiğinin kararını kim vermiş oluyor? Zaten sömürgeci bir bireyin heykelinin yaratılması ve dikilmesinin kararı da geçmiş Zeitgeist’lar tarafından verilmiş olmadı mı? Bu döngü içinde sanatı hizmet ettirdiğimiz şey kararsız yüzyıllar içinde bir yap-boz unsuru haline geliyor zira sömürgeler ve coğrafi keşifler dönemin siyasi konjonktürünün ayrılmaz birer parçasıydılar.
Olaylar özelinden çıkıp resmin bütününe bakıldığında, batıda itiraz edilen sömürgeci heykelleri yıkmak, bir neo-kolonyal çizgi yaratıyor zira her gelen modelin kendisinden öncekini devirmesinin başka bir kavrama benzetilmesi absürt olacaktır. Eleştirdiği fikrin kendisi hâline gelen bu döngü, yarın iptal kültürünün [cancel culture] varlığına son vereceği bir anlayışı, bugünün kesin doğrusu olarak post-gerçeklikler etkisinde kabullenip, dün inşa edilen dünyayı linç etmek anlamına geliyor.
Batının bugün İsrail karşıtı gösteriler esnasında ‘çeşitlilik’ adı altında radikal terör örgütlerinin propagandasının nasıl normalleştiği, Washington DC’deki anıta geçen hafta ‘Hamas geliyor’ yazan göstericinin rahatlığından da okunabilir.
Paradokslaşan sorunu bir düşünce deneyi hâlinde sunmak gerekirse,
1. Global iptal kültürü, Nazi Almanyası’nı tarih derslerinde okutulmayacak veya belgesellerde yer almayacak biçimde silmek ister.
2. Politik doğruculuk-iptal kültürü-post gerçeklik üçgeninde bu istek, bireylerin toplumda linçlenme fobileriyle bütünleşerek gerçekleşir.
3. Eğitim sistemlerinde bu örnek olmadan yetişen nesiller, yaklaşan otokratik tehlikeleri göremez bireyler olurlar.
4. Tehlikeyi fark edemeyen toplumlarda süreçler tekrarlanır. [ayrıca bkz. Look Who’s Back, 2015]