Jeanne Hébuterne çizim konusunda çok yetenekliydi ve 1916 sonlarına doğru Académie Colarossi’de eğitim almaya başladı. Hébuterne, 1917 baharında ise Colarossi’de Amedeo’da Modigliani ile tanıştı. Modigliani, Yahudi ebeveynlerin çocuğu olarak İtalya’da doğmuş. 1906’da Paris’e taşınmış ve burada Montmartre’ın canlı sanat topluluğuna katılmıştı. Yeni modern sanat yapım biçimlerini öne çıkaran ve o dönemlerde Paris’te dolaşan Afrika sanatının biçimsel niteliklerini benimseyen sanatçılar Pablo Picasso ve Constantin Brancusi ile tanışmıştı. Modigliani’nin kompozisyonlarının indirgeyici doğası, bu iki etkiye ve sanatçının Floransa ve Venedik’te sanat öğrencisi olarak aldığı klasik İtalyan Rönesans’ı etkilerine bağlanabilir.
Modigliani’nin figüratif eserleri son derece stilize edilmiş dar yüzü ve boş gözleriyle dingin bir çehreye sahiptir. Sanatçının büyük kalçalara ve uyluklara yaptığı vurgu, üremeyi fetişleştiren antik heykellerin odağına bir göndermedir. Basitleştirilmiş, uzun oval yüzleri, zarifçe inceltilmiş burunları ve düğme ağızlarıyla sanatçının Afrika maskelerine olan ilgisi figüratif eserlerinde dikkat çekmektedir. Jeanne’i sayısız kere resmetmiştir. Kendisinin âdete ilham perisi olan Hébuterne Yazar Charles-Albert Cingria tarafından nazik, utangaç, sessiz ve narin olarak tanımlanırdı.
Modigliani, eserlerinin birçoğunda gözleri çizmemiş, ince ve uzun boyunlu kadın figürlerine hissiz bir bakış vermişti. Onun için ruhu yansıtmak gözlerden çok daha önemlidir. Bu yüzden; en büyük aşkı Hébuterne’nin de portrelerini çizerken “ruhunu gördüğümde gözlerini de çizeceğim” sözlerini dile getirmiştir.
Hébuterne ailesi tarafından bu ilişkiden vazgeçirilmeye çalışılıyordu. Modigliani 35 yaşında Hébuterne ise tanıştıklarında 19 yaşındaydı. Ayrıca Modigliani’nin Yahudi olması bu ilişkiyi onaylamamalarının diğer büyük nedenlerinden biriydi. Kısa süre sonra, tüm güçlü itirazlara rağmen beraber yaşamaya başladılar. 1918 sonbaharında çift Fransız Rivierası’ndaki Nice’e taşındı. Nice’te yaşarken bir kızları doğdu. Sonraki baharda Paris’e geri döndüler. Beraber yaşadıkları evleri sanat ile aşkın merkezi olmuştu. İkisi birlikte bolca eser üretir, sanat sohbetleri yapardı. Paris’e döndükten sonra Hébuterne ikinci bebeklerine hamile kaldı. Ailesinin tüm itirazına rağmen evlenmek için kesin karar vermişlerdi belgelerin tamamlanmasını bekliyorlardı.
Ancak ilişkilerinde en başından beri bir sorun vardı, Modigliani alkol ve uyuşturucular da dahil olmak üzere madde bağımlılığıyla ilgili ciddi sorunlarla uğraşıyordu. Son dönemlerde ise uyuşturucu ve alkol tüketimi giderek artmıştı. Ne yazık ki 24 Ocak 1920’de Amedeo Modigliani tüberkülozdan öldü. Jeanne Hébuterne’nin ailesi onu aile evlerinde yaşaması için yanlarına geri getirdi. Ancak Hébuterne, Modigliani’nin ölümünden iki gün sonra beşinci kattaki apartman penceresinden kendini atarak intihar etti. Ailesi, onun ölümünden Modigliani’yi sorumlu tuttu ve başlangıçta beraber gömülmelerine bile tahammül edemeyerek onu Cimetière de Bagneux’a gömdüler. Yaklaşık 10 yıl sonra yumuşadıklarında kalıntılarının Modigliani’nin yanına gömülmesi için Père Lachaise Mezarlığı’na taşınmasına izin verdiler. Acının pek çok farklı yansıması mümkün. Kızlarının acısıyla baş etmekte güçlük çeken aile kızlarının aşkına saygı göstermekte oldukça zorlanmış. Haklı veya haksız sonucuna varmak oldukça güç. Lakin Aşkından aklını yitirecek kadar tutkulu birinin sonsuzlukta kavuşmasını engellemek müthiş bir müdahale biçimi olsa gerek!
Hébuterne’nin mezar taşında ise şöyle yazıyor: “Aşırı fedakarlığa adanmış yoldaş.” Fedakarlık yaptığına çok emin olmuş herkes. Belki hayatının zor ama en güzel üç senesini geçirmişti. O kadar kıymetli bir zamanki yokluğu zihnini ve gerçeklik algısını yok etmeye yetmişti. Farklı duruş, biçim, bakış, ifade ve duyguyla onlarca kez Modigliani’nin kompozisyonlarında yer etmişti. Bazen izleyicinin gözlerinin içine bakarken, bazen derin düşünceler içerisindeydi. Her bir mimik ve hareketini ezbere bilen bu adamı şüphesiz ve koşulsuz çok sevmiş bir o kadar sevilmişti. Sonu ölümle sonuçlanan her aşk için “trajik” demek haksızlık olsa gerek. Kısa ama çok nadir bir tutkuyla birleşen iki ruha sonsuz huzur!