Fotoğraf sanatçısı ve araştırma yazarı Hilal Bayar, “20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü” için tasarladığı “Zeytindağı Çocukları” isimli fotoğraf sergisini aktif savaşın devam ettiği Suriye, Ukrayna ve Filistin başta olmak üzere diğer ülkelerden de çocukları fotoğraflayarak projelendirdi. Sergiyi daha iyi anlamak adına Hilal Bayar ile Zeytindağı Çocukları’nı konuştuk.
Keyifli okumalar.
Tanımayanlar için kendinizden kısaca bahseder misiniz? Hilal Bayar kimdir?
UNESCO’daki kardeşlerime yazdığım mektuplarla yeryüzüne bırakacağım en değerli şeyin insan ruhuna dokunmaktan geçtiğini 7-8 yaşlarında kavramış bir insan hakları savunucusuyum diyebiliriz. Ben bir belgeselciyim. Çektiğim fotoğraflar, dinlediğim insan hikayelerini taçlandıran birer belge elbet. Fakat günün sonunda gelinen nokta, insan olabilmek, insanı anlayabilmek ve topluma aktarabilmekte anlam buluyor.
“Zeytindağı Çocukları” sergisinin temel çıkış noktası ve ana mesajı nedir? Bu projeye sizi yönlendiren ilham kaynakları nelerdi?
Evrensel insan hakları bildirisinden yola çıkarak; dünyada vahşete çanak tutup savunuculuğu yapılan hiçbir gerekçenin çocuk haklarının önüne geçemeyeceğini iyi biliyorum. Bu bilinç beni ‘20 Kasım Dünya Çocuk Hakları’ gününde özellikle soykırıma kurban giden Filistinli çocuklar için bir farkındalık projesi hazırlamam gerektiği düşüncesine itti.
Şu an aktif savaşın devam ettiği ülkelerden Filistin ve Suriye de yıllar içinde 30 bine yakın çocuk öldü. Bu korkunç bir rakam. Ukrayna’da yine aynı şekilde 1000’e yakın çocuk ölümü gerçekleşti. Öte yandan Suriye’de 24 yıllık rejimin yıkılmasıyla birlikte diğer ülkelerdeki insanlar iç savaşın vahametinin aslında Filistin’deki soykırımdan farksız olmadığı bilincine varmaya, göçmenler ve sığınmacılarla empati yapmaya başladılar.
Bu proje; Suriye’li ve Filistin’li çocukların üzerine uzun yıllardır çalıştığım bir düşünce arşivinin yansımasıydı aslında…
Öte yandan serginin afiş görseli; Diala isminde Filistin’li bir kız çocuğunun evlerinin bombalanması sonucu ölen kuşlarına ithafen çizildi.
Bu proje bir mozaik taşı gibi. Her parçasındaki fotoğraf bir diğer fotoğrafla birleştikçe savaş çocuklarının yaşadıkları vahşeti, zorunlu göçün getirdiği psikolojik travmaları dünya daha büyük bir görselde görüyor.
Zeytindağı ve çocuklar teması, tarihsel ve toplumsal açıdan güçlü çağrışımlara sahip. Bu temayı işlerken ne tür zorluklarla karşılaştınız?
Sergide savaş mağduru ve göçmen çocukların fotoğraflarına ağırlık verince içine girdiğiniz çalışma alanlarında sayısız hikayeye şahitlik ediyorsunuz. Eli parçalanan bebekler, gözü kör olan gençler, bütün ailesini kaybeden çocuklar, yaşadığı travmaları atlatamayan kadınlar. Bu insanların hepsiyle göz göze geliyorsunuz. Öte yandan çalışma alanlarının yapıldığı bölgeler istihbaratın güçlü olduğu ve sıkıntılı bölgeler. Her şeyden önce şehrin en alt tabakasına iniyorsunuz. Ben özellikle Kahire’de çalışırken birçok bölgede risk alarak çalıştım. Fakat hazırladığınız projenin sonuçlarını ve savaş çocuklarına sağlayacağı faydaları düşününce aldığınız zorlukları çoğu zaman düşünmüyorsunuz.
Bu sergi, sanat kariyerinizin hangi noktasında duruyor? Sizin için ne anlam taşıyor?
Bugüne kadar birçok proje yaptım fakat; benim için en kıymetli olanı 2016 yılında gelirini süresiz olarak çocukların eğitimi için bağışladığım ve babamın anısına yazdığım bir biyografi kitap projesiydi. Babam idealist bir eğitimciydi. Beni hep insanlara yârdim etmenin en önemli erdem olduğu bilinciyle yetiştirdi. Kendisini Gazeteci Savaş Ay’ın 1996 yılında çocuklar için başlatılan bir yardım kampanyası için çıktığı yolda geçirdiği trafik kazasında kaybettim. Ve ‘4 harf 2 hece’ kitabımın bütün gelirini yarım kalan o iyilik yolculuğunun devamına adadım. Kitabın ilk imza gününden elde ettiğim gelirle 48 tane köy okulunun kütüphanesini yaptırdım.
‘Zeytindağı Çocukları’ sergisi sanat kariyerim açısından hangi noktada bilmiyorum ama sanat hayatımda yaptığım en kıymetli projeyle aynı noktada diyebilirim.
Sanatseverlerden aldığınız ilk tepkiler nasıl oldu?
Dünyanın gündemi malum… Sergiyi gezen ve ‘Zeytindağı Çocukları Belgesel Filmi’ni izleyenlerden genellikle duygusal ve derin yorumlar aldım. Sergi, fotoğrafların sanat boyutundan ziyade gerçekliği belgelediği için etkili oldu aslında. Sergiyi inceleyen hemen hemen herkeste aynı his vardı. Duyarlı ama çaresiz… Çıkartılan seslere tutulan alkışlar, manevi destekler… Herkes gibi… bu sergide sanat değil gerçeklik konuşuyor…
Sergiden elde edilecek gelirin savaşın mağdur ettiği çocuklara bağışlanacağını biliyorum. İstediğiniz oranda bir bağış oldu mu? Sergiye ilgiliyi nasıl buldunuz?
Biliyorsunuz serginin ilk ayağı İstanbul’da oldu. Şuan ikinci ayağı da Ankara’da devam etmekte. Genel olarak herkesin beğendiği ve desteklediği bir proje olduğunu söyleyebilirim. Bağışlar ebetteki bölgelerdeki sayısız çocuğu düşündüğümüzde yeterli tatmine ulaşmış değil. Fakat bu konuda duyarlı insanların olduğunu bilmek, sergi için daha farklı kitlelere ulaşmasına destek olmak isteyen iyi insanların olduğunu görmek ve Sanat Okur gibi önemli sanat sayfalarında farkındalık projesi olan ‘Zeytindağı Çocukları’ sergi haberine yer verilmesi çok kıymetli diyebilirim.
Sanatınızın toplumsal değişim üzerindeki potansiyelini nasıl değerlendiriyorsunuz?
İnsanoğlu anlaşılmaz ve karmaşık bir varlık. Sanatın insanların ruhunu sakinleştirdiğini ve iyileştirdiğini düşünüyorum. Sanat bu yüzden iyi ki var. Ama fotoğraf sanatı çok başka bir boyutta. Faydaları kadar dezavantajları mevcut. Günümüz dünyasına baktığımızda dünyada olan biten her şeyi anından görüp, yine aynı şekilde anında tüketebiliyorsunuz.
Sorduğunuz soruya güzel bir örnek verecek olursam; Suriye’deki Esed rejiminin ürkütücü boyutlarından habersiz binlerce insan son bir hafta içerisinde dünyaya gösterilen fotoğraflar sayesinde kendilerini sorgulamaya, Suriyeli göçmenleri anlamaya ve uzun yıllardır zihinlerine yer edinen düşünce yapılarını; özetle kendilerini eleştirmeye başladılar. Fotoğraf sanatın önemli temel taşlarından biriyse eğer; bu noktada sanatın toplum üzerindeki değiştirme gücünü gösterecek daha iyi bir örnek olamazdı sanırım.
Son olarak “Zeytindağı Çocukları” projesi devam edecek gibi duruyor hedefiniz nedir? Yeni sergiler bekleyelim mi?
‘Zeytindağı Çocukları’ projesi sadece bugünün değil, yüzyıllardır dünya çocuklarına yapılan katliamların ve vahşetin bir utanç belgesi aslında. Bu yüzden bu proje dönemsel aralıklarla ve çeşitlendirerek (gönül ister ki savaşın soğuk yüzüyle değil de barışın güzellileriyle yansıtılsın) devam edecektir.
Öte yandan özellikle Suriyeli kadınların ağırlıkta olduğu kadın ve göç hakları çalmamalarımı; değişen rejim üzerine başlattığım ‘Geriye Dönüş Suriye’ projesiyle şekillendirip, ‘Zeytindağı Çocukları’ ile birleştirerek serginin ikinci ayağı olarak devam ettirmeyi düşünüyorum.
Saygılarımla…