Glasxs
Glasxs

Melis Uslu ile Glasxs’in Dünyasına Yolculuk

15 Aralık 2024

Sevgili Melis, uzun süredir takip ettiğim; hem kişiliğini hem de müziğini içten bulduğum bir isim. Siz onu Glasxs olarak tanıyorsunuz. Son dönem çalışmaları başta olmak üzere müzikal yolculuğundan bahsettiğimiz güzel bir söyleşi gerçekleştirdik, umarım siz de keyifle bize eşlik edersiniz.

“Bir süredir müziğe daha çok odaklanıp konserlere ara verdim, çok da özledim. Ama tekrar başladığımda koskoca bir sahne grubuyla, olabildiğince akustik bir performans olarak çıkmak istiyorum.”

Glasxs (Melis Uslu)

Kendi ismin yerine “Glasxs” mahlasını kullanmayı tercih ediyorsun ve bu isim seni tanımlayan özgün bir kimlik oluşturuyor. Bu mahlası seçme hikayen nedir? Sence bu isim, müzikal tarzını ve sanatsal duruşunu nasıl yansıtıyor?

Glasxs, Arctic Monkeys’in Alex Turner’ının bir şarkısı olan Glass in the Park’tan geliyor. O şarkıyı çok seviyorum, o sırada prodüksiyonunu mixini her şeyiyle devraldığım yepyeni bir persona ile müzik yapmaya başladığımda isim düşünüyordum. “Glass” oldu isim. Çok geçmeden ne büyük enayilik yaptığımı farkettim, ne aratınca bulunabiliyordu ne başka bir şey. Üstelik dünyadaki bir milyon Glass isimli grup varlığını düşünmemiş olmam da epey komikti. Bir tanesi direkt iletişime geçip kızmıştı hatta başka isim mi kalmadı diye. Glasxs oluverdi sonra isim, The Weeknd de Weekend iken başka bir Weekend de ona kızmış The Weeknd yapmış örneğin. (Bu hikayeyi de hep böyle anlatıyorum ama, tam olarak öyle oldu çünkü.). Aslında hep bir pişmanlık içindeyim neden düz “Melis Uslu” diye çıkmadım diye. Şimdilerde değil ama önceden bir de Glasxs ismini duyan grup sanıyordu. Ama artık değişebilecek yeri çoktan geçti tabii, ben Glasxs oldum ve içimden geldiği gibi müzik yapmaya devam ediyorum.

Müziğinde hem elektronik unsurları hem de geleneksel dokuları bir arada harmanlıyorsun. Radiohead ve Portishead gibi isimlerden ilham aldığını biliyorum ama seni etkileyen başka hangi unsurlar ya da sanatçılar var? Bu etkiler müziğine nasıl yansıyor?

Aslında pek çok isim var ilham aldığım, ama sanatçılar haricinde her “şey” ilham verebiliyor aslında. İsimlerden Lana Del Rey, The Weeknd, James Blake, Arctic Monkeys sevdiklerimden. Ama mesela bir anda yeni keşfettiğim bir grup varlığıyla bana ilham verebiliyor. Direkt müziğe ilham vermese de ilham veren çok şey var. Küçükken dinleyip durduğum Tarkan kasedi de biraz büyüyünce ablamın verdiği The Cranberries kasedi de şu anımı aşırı etkilemiştir. Yolculukları hiç sevmem ama, yolda da aklıma çok şey gelir. İlham hiç belli olmuyor yani.

Prodüktör kimliğinle tamamen kendi prodüksiyonlarını oluşturuyorsun ve bu sana büyük bir özgürlük sağlıyor olmalı. Peki, prodüksiyon sürecin nasıl ilerliyor? Kullandığın araçlar ve yöntemler neler? Bu özgürlük sana avantajlar sağlarken, beraberinde getirdiği zorluklar da oluyor mu?

Ankara’da Bilgisayar Mühendisliği okurken bir yandan hep müzikle ilgiliydim. Sonrasında İngiltere’de Ses Mühendisliği yüksek lisansım itibariyle prodüktörlük ve mix mühendisliği yapmaya başladım. “Ah şu işin arka planını bir bilsem aklımdakileri ne de güzel yaparım” diye her konuya atlamam yüzünden aslında başladı Glasxs süreci de. Elbette büyük özgürlük, kendini saf bir şekilde yansıtabileceğin bir alan yaratıyorsun aslında. Prodüksiyon süreci de şöyle oluyor genelde; bir şeyler oluyor aklımda, masanın başına geçiyorum, genelde ilk altyapı üstünde çalışıyorum, sonrasında vokaller, prodüksiyon geliştirme ve mix süreci başlıyor. Ama bu masanın başına geçtikten sonra o gün içinde ortaya çıkan müzik arasında bilinçsiz bir süreç oluyor gibi. Tam anlatamadım ama, yani matematik gibi oturup bu burada şu şuradadan ziyade daha içimden gelenler çıkıyor ortaya sanırım. Gerisi de mühendislik. Zorluk var diyemem ama, zaman zaman o grup olarak bir şey üretme heyecanını da özlüyorum. O yüzdendir belki de, geçen seneden beri canım arkadaşım Serkan Çinioğlu’yla ortak çalışmaya başladık.

2024 yılı senin için oldukça üretken geçti. “Çilekli Milkshake”, “Retro Aşk”, “Kırık Dökük Kalpler”, “Gesi Bağları” ve “Seni Yerler” ve son olarak da “Sanmam” gibi birbirinden farklı projelere imza attın. Bu süreçte bir de TSM şarkılarına kendi yorumunu kattın. Türk Sanat Müziği’nin günümüz gençlerine fazla ulaşamadığı düşünülüyor. Bu türün şarkılarını yorumlarken genç kitleyi düşünerek mi hareket ediyorsun? Türk Sanat Müziği’ni günümüzle daha fazla buluşturma fikri sende nasıl gelişti?

Aslında kimseyi düşünerek hareket etmiyorum, özür dilerim. Ama modern bir altyapıyla, nağmesiz Glasxs vokallerini TSM ile buluşturunca insan biraz korkuyor. Ama yapmak istiyorum, yapıyorum diyebilirim. Böyle değerli bir türü, hiç ilgisi olmayan birilerine dinletebiliyorsam da ne harika.

Glasxs (Melis Uslu)
Glasxs (Melis Uslu)

Zaman zaman dinleyenlerini Sezen Aksu gibi Türk müziğinin önemli bir isminin şarkılarını kendine özgü yorumlarınla buluşturuyorsun. Daha önce de onun şarkılarına farklı bir soluk getirmiştin. Hatta benim seninle tanışmam da bir Sezen Aksu cover’in sayesinde olmuştu. Sezen Aksu şarkılarını bugüne taşımakta gerçekten çok başarılısın. Üstelik eski şarkıları tarzına uyarlayarak dinleyicilere bambaşka bir ambiyans sunuyorsun. Peki, bu konuda sen neler düşünüyorsun? Cover yaparken şarkıyı kendi tarzına uyarlama sürecin nasıl oluyor?

İnce sözlerin için çok teşekkür ederim! Cover yapmak çok sevdiğim bir şey. Mükemmel şarkılar var ve bir müzisyen olarak kendi yorumumu katmak, onlara duyduğum saygıyı göstermenin en azından yapabileceğim bir yoludur belki de. Yani belki de öyle görüyorumdur, bilemiyorum. En önemlisi, sevdiğim bir şeyi yeniden uyarlamak çok ama çok sevdiğim bir şey.

Yeri gelmişken bu konuda bir iki başka laf da etmek isterim. Tüm müzik kariyerim boyunca çok fazla müzisyene karşı cover yapmaları konusunda eleştiren çok insan gördüm. Bu önyargıyı anlamak mümkün değil. Yahu o sanatçıyı o cover ile tanımışsın işte, belli ki özgün şarkısı sana ulaşamamış, çünkü hepiniz cover dinliyorsunuz yahu. Bir gazeteci var örneğin, bu kedi gibi miyavlayıp cover yapan “kız”lardan bıktım diyordu bir köşe yazısında. Keşke özgün şarkılarını da dinlesen o kızların o zaman amcacım diye düşünmüştüm ben de o zaman hatırlıyorum.

Kendi adıma bir de bir çift albümümü tek bir albüm gibi sayarsak toplamda yayımlanmış 4 albümüm, bir sürü de özgün single’ım var. Bu önyargıyı yıkmak bana düşmez, böyle bir amacım da yok ama, cover yapmak istediğim zaman da yapacağım. Çünkü seviyorum. Sonrasında gelen yorumları duymaya da bayılıyorum. Dinleyenlere, sevenlere, paylaşanlara da bu vesileyle çok ama teşekkür ederim. İyi ki varsınız.

Serkan Çinioğlu’yla yaptığın iş birlikleri dikkat çekici. Birlikte  yakın zamanda müzikseverlerle buluşturduğunuz projelerinden  “Gesi Bağları” ve “Seni Yerler”in ardından şimdi de “Sanmam” geliyor. Serkan Çinioğlu’yla olan müzik yolculuğunuzdan biraz bahsedebilir misin?

Serkan’la ilk bir arkadaşım vasıtasıyla tanışmıştık, yaptığı bir altyapıya vokal yapmamı istiyordu. Bazen kendi kaosumdan hiç vakit bulamıyordum ama tam harika bir zamana denk gelmişti ve şarkıya bayılmıştım. Kimse Görmüyor ortaya çıktı. Gerçekten bayıldığım bir şarkı, Kimse Görmüyor 2 de biraz daha heyecanlı bir versiyon olarak epey ses getirmişti. Arada şarkılar yapmaya başladık birlikte. Hem mükemmel bir prodüktör hem de harika bir insan ve arkadaş, ayrıca çalışması süper biri. O olmasa “yine playliste sokmamışlar vay be” diye söylenebileceğimiz biri de olmazdı. Geçen yıl birlikte Melankoli diye bir şarkı yaptık mesela. Dinleyiciler karar verir tabii ki ama biz o kadar seviyoruz ki, arada kaynadı gitti. Çok garip bir yerindeyiz endüstrinin, neyin ne olacağı belli değil. Sonra biraz daha büyüttük ortaklığı, “Çilekli Milkshake”le prodüktör koltuğuna oturdu Serkan. Şimdi de arada Serkan Çinioğlu ft. Glasxs olarak arada da Glasxs olarak birlikte şarkılar yapıyoruz. Müzik konusunda çok benzer şeyler hissediyoruz, ben onun yaptığı bir şeye vay canına diyip hemen üstüne çalışmaya başlıyorum, o benim eklediğim bir şey için nası yaptın bunu yahu diyor, körler sağırlar birbirini ağırlar değilizdir umarım. Çok keyifli Serkan’la çalışmak. Umarım herkes de seviyordur yaptığımız müziği.

Önceki sorumla bağlantılı olarak bir iş birliğin de Son Feci Bisiklet’in solisti Arda Kemirgent ile olmuştu. Horror Pizza, tek şarkıyla kalacak mı yoksa devam edecek bir proje mi?

Tek şarkıyla kalacak bir proje.

 “Prenses Anksiyete/Princess Anxiety” albümünle çift dilliliği öne çıkararak hem yerel hem de global dinleyicilere hitap ettin. Türkçe ve İngilizce arasında bu dengeyi kurmak senin için nasıl bir deneyim oldu? Çift dilli projelerin senin için müzik kariyerinde nasıl bir yer tutuyor?

Aslında çok uğraştırıcı bir deneyimdi. Fikirlerin oluşması itibariyle, İngilizce olarak aranjesini yaptığım şarkıları, Türkçe’ye adapte etmek (tabii ki direkt çeviri olmayacaktı), tüm şarkıların prodüksiyonu, kayıtları, revizyonları, mixi derken toplamda bir buçuk-iki yılımı aldı sanırım. Yani başlangıcında, ilk olarak Shipwreck ortaya çıkmaya başladığında COVID yoktu! Covid döneminde ortaya çıktı her şey. O dönemde bir de depresyonun dibindeydim. Şarkılardan da anlaşılıyor, Glasxs için bile fazla karanlık. Bu fikir Asgeir’in biri İzlandaca biri İngilizce olmak üzere yaptığı albümden esinlenerek ortaya çıkmıştı (Ben İzlandacasını daha çok dinliyordum, İngilizce bir albüme başlarken yahu neden Türkçesi de olmasın belki onu daha çok sever insanlar demiştim). Çok naifmişim tabii. Bir de aslında o kadar sabırsızım ki, bir şarkıyı “ya ne güzel oluyor” diye düşünerek ortaya çıkarınca orada bitsin istiyorum işim. O revizyonlar hep işkence gibi geliyor. Yani o süreç epey yorucuydu. Ama çok sevdiğim gurur duyduğum bir iş çıktı ortaya, sanırım eninde sonunda önemli olan o. Bir daha yapar mıyım, albüm olarak yo yo yo! Single olarak ise, emin olamıyorum, çünkü aslında biraz Glasxs olarak Türkiye-İngiltere arasında sıkışmış hissediyorum, nereye ait bir müzik yapıyorum bilmiyorum. O yüzden çok düşünüp delirmeden, kindi dinlemek istediğim müziği, istediğim şeyi istediğim zaman yapmaya devam etme mottomdan devam ediyorum.

Londradan Berlin’e, İstanbul’dan festivallere kadar çok farklı sahnelerde yer aldın. Farklı dinleyici kitlelerinden aldığın geri dönüşler seni nasıl etkiliyor? Canlı performansların için hazırlık sürecinde önceliklerin neler oluyor?

Konserler hep çok acayip. Hep aşırı heyecanlı. Sahne düzenimiz beni hiç sadece vokallere odaklanabileceğim şekilde oluşmadı. O yüzden bir şeyler aksamasın diye de ödüm kopar genelde. Sonra bir bakarım biri tatlı tatlı eşlik ediyor, o sırada her şeyi unuturum. Harika bir şey sahnede olmak, birilerine müziğini ulaştırma hissi. Konser sonrasında insanların gelip güzel yorumlarını ilettiğini duymak, sonrasındaki o his, çok anlatılabilecek bir şey değil. O sırada sahnede olduğun arkadaşlarınla, bir şarkıyı birlikte ortaya çıkarırken olduğu gibi bir bütün oluyorsunuz bir de… Ne olursa olsun birbirimizi koruruz hissi var o da çok ilginç. Lokal sahnelerin yeri hep ayrıdır ama festivaller de bambaşka bir alan. Nilüfer Müzik Festivali’nde mesela o kadar eğlenmiştim ki. Hastaydım bir de iğne yiyip çıkmıştım (kimim ben assolist mi hahaha). Özgür Can Öney de eşlik etmişti davullarda. Yine burda PureGold ve Brockley Max festivalleri çok eğlenceliydi. Berlin’deki bir konseri de unutamıyorum, kulaklık konseriydi. Kulaklıksız biri yani benim çıplak sesim dışında hiçbir şey duymuyor, çok komik.

Bir süredir müziğe daha çok odaklanıp konserlere ara verdim, çok da özledim. Ama tekrar başladığımda koskoca bir sahne grubuyla, olabildiğince akustik bir performans olarak çıkmak istiyorum.

Müziğinde belirgin bir tarzın var ve bu tarz seni tanımlıyor. Ama benim gözlimlediğim; bir müzisyen olarak sürekli gelişim halindesin. Gelecekte müzikal kimliğini coverların ya da TSM yorumladığın örneklerde olduğu gibi sürprizli yeni yönlere de taşımayı düşünüyor musun? Yeni türler, temalar ya da iş birlikleri konusunda heyecanlandığın projeler var mı?

Böyle görüyor olman ne güzel, çok teşekkür ederim! Varoluşsal düşüncelerle sürekli kendimi geliştirmeye çalışıyorum gerçekten. Çok heyecanlı olduğum şeyler var evet gelecekle ilgili. “Sanmam” yepyeni bir şarkı, umarım herkes severek dinler ve sevdiklerine dinletir. Sonrasındaki planların önceliği olarak; Sevgililer Günü için bir şarkı gelecek ki bunun tam da senin sürprizli yönler yerine uyabileceğini düşünüyorum. Hiç paylaşmadım henüz ama, bu yıl bir de yeni bir albüm gelecek. İnanılmaz heyecanlıyım!

Sohbetimize katıldığın için teşekkür ederim Melis’ciğim. Senin eklemek istediğin, okuyucularımıza iletmek istediğin bir şey var mı?

Harika birisisin, bu incelikle hazırladığın sorular için çok teşekkür ederim. Sevgili Sanat Okur’a ve okurlarına çok sevgiler! İyi ki varsınız.

Beyza Cumbul

Beyza Cumbul, On Air Music Co.'da projelendirmeci, müzik ve yaşam yazarı, röportajcı.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

İsimsiz, 2022, tuval üzerine akrilik, 62x140cm
Önceki

Emel Ezal’ın İlk Kişisel Sergisi: “Huzurlu Bir Rahatsızlık Hissi”

Niki de Saint Phalle
Sonraki

Niki de Saint Phalle: “Sanatçı Oldum Çünkü Başka Seçeneğim Yoktu!”

Kaçırmayın!

Kadir Öztoksoy, Fake Plastic Dreams, 100x100 cm, Diasec

Kadir Öztoksoy “The Gallery of Mutation” Artopol Galeri’de

Kadir Öztoksoy’un solo sergisi “The Gallery of Mutation” 4 Aralık
Absürt Senfoni (Serkan Abeş)

“Absürt Senfoni” Nisan Ayında Apartman Sahne’de

“Proje Eksi Bir” ekibinin 2. oyunu “Absürt Senfoni”, özgün sahne