Güzel anıları halılara mı dokuyalım, kodlar yazıp piksel tabanlı led levhalara mı? Birbirine bu kadar zıt malzemeler kullanarak yaratıcılıklarını ortaya koyan iki sanatçının ortak sergisi All the Good Memories are Stored, Anna Laudel’de 12 Ocak’a kadar görülebilir. Geçtiğimiz yıl Almanya’nın Köln şehrinde düzenlenen dünyanın en bilinen sanat fuarlarından biri olan Art Cologne’de ortak üretimlerini sergileyen Ramazan Can ve Cem Sonel’in bu sergide yer alan iki eserinin dışında yaklaşık 20 yeni çalışmayı Anna Laudel’de görebilirsiniz. Hem sergiyi gezip hem de 14 Aralık’ta galerideki sergi konuşmasına katılma fırsatım olduğu için kendimi şanslı hissediyorum. Hem basın bülteninden hem de bu konuşmadan birtakım alıntıları sizlerle paylaşmak isterim.
Dijital tabanlı led ve dokuma halıların birleşimiyle geleneksel motiflere çağdaş bir yaklaşım getiren sergi, sanatçıların bireysel hafızalarından yola çıkarak kolektif bir belleğe uzanmayı amaçlıyor. Ramazan Can’ın ana malzemesi olan halıda kullanılan atkı ve çözgülerin oluşturduğu kesişme noktaları, Cem Sonel’in kod yazılımında kullandığı binary ikili sayı sistemin oluşturduğu zeminle örtüşüyor. All The Good Memories Are Stored sergisinde vurgulanan kolektif hafıza, insanların birlikte aynı anda yaşadıkları geçmiş üzerine değil; geçmişin bilgisinin ortak olmasına odaklanıyor. Piksel tabanlı led ve halıların birleşimden oluşan eserlerde sanatçılar geçmiş ve geleceği çağdaş bir yaklaşımla birbirine bağlıyor.
Her iki sanatçının da atölyesi Ankara’da yer alıyormuş bu arada. Zaten ikilinin arasındaki dostluk ilişkisi de İstanbul-Ankara arasında sergi için eserleri taşıdıkları birlikte yapılan yolculuklarla gelişmiş. Yolculuklar sırasında kendi sanat pratikleriyle ilgili sohbetler ederlerken aslında işlerindeki paralellikler de ortaya çıkmış. Belki bu ortak sergi projesinin tohumları bile o yolculuklarda atılmış olabilir.
Ramazan Can’ın eserlerinde Şamanizm ve modern mistisizm önemli bir rol oynuyor. Sıklıkla izlerini gördüğümüz Anadolu motiflerini kullanırken bu motiflerle biraz mesafeli bir ilişki kuruyor ve onları neo ekspresyonist unsurlarla birleştirirken tarihsel bağlamlarından koparıyor. Osmanlı’nın son dönemlerine kadar göçebe-yörük olarak yaşamış bir aileden gelen sanatçı, bu kültüre ait bazı geleneklerden ve bu geleneklerin var olmasını sağlayan kaynaklardan beslendiğini söylüyor. İşlerinde göç, aidiyet ve kimlik konuları ön planda. Cem Sonel ise ağırlıklı sokak sanatına odaklanıyor. 2009 yılında sokak sanatı kolektifi KÜF Project’i kurmuş. Led tabelalara sarkastik müdahaleleri ile kimi zaman korsan eylem kimi zaman kamusal performans tadındaki işleri kimi zaman da led tabelaların sahipleri ya da belediyeler tarafından yok olabilmiş. Bu da sokağın dinamiği tabi ki. Eserleri Berlin Art Week, Contemporary İstanbul, Sonar Festival ve 48 Stunden Neuköln gibi etkinlik ve kurumlarda sergilenen sanatçı dünyada yarı dijital duvar resmi sergileyen de ilk sanatçı olma özelliğini taşıyor.
21. yüzyılın ana konusunun yarı dijital hayatlar olduğunu düşünüyor Cem Sonel. Hepimizin “telefonumun şarjı bitti” değil de “şarjım bitti” dediğine dikkat çekiyor örneğin. Dijitalleşmenin hayatımızdaki yerini göstermesi açısından çarpıcı bir örnek. Dokunabildiklerimiz ile dokunamadıklarımız arasında nasıl bir uyum sağlayabildiğimizin önemine değiniyor. Dijital tarafta pikseller aracılığıyla bir hikâye çıkarırken halıdaki data bilgisinin de bize bir algoritma ile aktarıldığına dikkat çekiyor. Halı hep vardı hayatlarımızda. Hâlâ çocuklarımızın üstünde emeklemeye devam ettiği bir nesne olmaya devam ediyor. Ama artık dijital ekranlar da hepimizin hayatında. Birbirine bu kadar zıt görünen iki farklı materyalin aslında ne kadar benzer hafıza kayıt araçları olduğunu görmek çok etkileyici değil mi?
Zaten her kavramın zıddıyla var olabileceği ve o zıtlıklar içerisindeki farklılıkların birbirini var eden etkisine de değinilen söyleşide aslında bu ortak çalışmaların da düalitenin ortaya çıkardığı bir ortaklık olduğunu görüyoruz. O kodlardaki 1 ve 0’ların birbirini nasıl var edebildikleri, aralarındaki ahenk ve bir araya geldiklerinde ne anlattıkları çok önemli. Cem Sonel’in 2022 yılındaki kişisel sergisinin adı gibi tam da: “Bir ve Sıfır İki Eder.”
Picasso’nun “aslında her çocuk sanatçı doğar, problem sanatçı olarak kalabilmeleridir” sözünden yola çıkarak her iki sanatçıya da sanatçı kalabilmeyi nasıl başardıkları soruluyor. Ramazan Can buna biraz esprili bir cevap vererek “Ankara’da yapacak daha iyi bir şey olmadığından” diyor. 😉 Cem Sonel ise merak ve uygulama isteğinin güçlü motivasyonlar olduğuna değiniyor. Bunun kendileri için oluşturdukları bir oyun alanı olduğunu söylüyor. Aslında Picasso’nun sözüyle bağlantılı bir yanı var bu anlamda. Hayatın gerçeklerine karşı içlerindeki çocuğu kaybetmemek için kendilerine açtıkları bir alan bu. Bir de herkesin ortak meselesinin varolmanın getirdiği sıkıntıyı çekmek olduğu konusu var tabi. Bu nedenle üretmenin ve içimizdeki o sıkıntıyı ve düşünceleri paylaşmanın bir yolu olmaya her zaman devam edecek sanat. İyi ki de öyle.
12 Ocak’a kadar yolunuzu Anna Laudel’e düşürmenizi öneririm.
Şimdiden iyi gezmeler.