Oralı Olmayan Şehir – Miami

♫Başlarken Dinle: – Giorgio Moroder – Scarface / The World is Yours¹

Keywest ( Fotoğraf : Aykut Bildan )
Keywest ( Fotoğraf : Aykut Bildan )

Siz hiç bir film sahnesinin içinde dolaştınız mı? Stüdyo ya da set değil. Kanlı canlı, o filmin geçtiği sokaklar, caddeler, barlar.. Belki de evler. Ben o sokaklarda yürüyen, o barların gerçek müdavimi olan insanlarla sohbet ettiğimde, aslında o insanların o filmi hiçbir zaman izleyemeyecek olmalarının farkına vardığımda boğazım düğümlendi. Üstelik o film de literatürde ‘gelmiş geçmiş en iyi 250 film’ sıralamasındaydı ve başrol oyuncusu da benim gibi çoğumuzun çocukluk kahramanıydı. Esasında bu hissi ilk olarak Havana’da yaşamıştım. Ve yıllar sonra, Havana’nın 140 kilometre kuzeyinde tekrar ziyaret etti bu his beni. Şehir sakinlerinin insan değil, horozlar olduğu bir ülkede.. Ülke demişken, kimse tarafından tanınmayan bir mikro-devlette. Gerçi o film de, defalarca dönem otoriteleri tarafından değerlendirilmeye alınmış, reddedilmiş ve izlediğiniz sahnelerinin bir kaç kez daha çekilmesi gerekmişti. Son hali, hikayesinin geçtiği yerde değil de Los Angeles’ta çekildiği için de tüm içerdiği anlam benim gözümde değerini yitirmişti. Hiçbir zaman izleyemeyecekleri o filmin o sahnelerinin yok olması değil de o insanların emekleri ve mutluluklarına üzülmüştüm en çok..

Conch Cumhuriyeti, tam da az evvel bahsettiğim ‘Scarface’ filminin gösterime girdiği tarihlerde bağımsızlığını(!) ilan etmiş bir ülke. Scarface kelimesini duyduğumuz ilk an hepimizin gözünün önüne Al Pacino’nun, siyah beyaz ve elinde silah tuttuğu afiş gelir. Film ülkemizde 1985 senesinde vizyona ‘Sicilyalı’ ismiyle girdiğinde bir yanlışlık olduğunu ilk etapta kimse fark etmedi. Sonuçta konusu Amerika’da geçen bir mafya filmiydi ve otomatikman ve tabii ki önyargılarımızla Sicilyalı’dır bu dedik; çok da zorlamadan öyle adlandırdık. Sonradan yanlışımızı fark ederek ismini değiştirsek de, ülkemizde bir müddet ‘Sicilyalı’ diye izlenmiştir ‘Yaralı Yüz’ filmi. Esasında izleyenler hatırlayacaktır. Filmin İtalyanlarla bağı yoktur. Hatta orijinal dilinde izlerseniz, sadece iki kez İtalya kelimesi geçer ki o da mafyalardan bahsetmez. Kelime demişken, film tam 207 kere geçen ‘f*ck’ kelimesiyle en çok küfür edilen film özelliğindedir. Conch Cumhuriyeti de, Havana’dan gelen Kübalıların Amerikan rüyasına ilk inandıkları yerdi. Sonrasında da gerek Key West gerekse de Miami, bu sürüklenmenin sonucu şekillenecek, evrilecek ve birçok kült film ve kitaba ev sahipliği yapacaktı.

Conch Cumhuriyeti, 1962 senesinde Fidel Castro’nun meşhurLos Gusanos’ yani Solucanlar diye itham ettiği ve devrim sonrası yaşantıya ihanet ederek Birleşik Devletlere sığınan ya da sığınmak isteyen  Kübalılara ithafen yaptığı konuşmasıyla popüler olmuştur. Devamında da yoğun göç alarak popüler olmaya başlayan bir yerdir.  Esasında ismine ilk olarak 1928’de Ernest Hemingway’in buraya yerleşmesi ile rastladığımız Key West, Kuzey Amerika kıtasının en güney noktasında olduğunuzu gösteren anıtın yanındaki Albert Klee isimli piskoposun heykeli ile bilinir, tanınır. Bu bey, 1950’lerden itibaren heykelinin bulunduğu yerde, elinde tuttuğu deniz kabuğuna üfleyerek karşılamış bu yerleşkenin ilk turistlerini. Ailesinin yeni nesilleri de hala bölgede yaşamaktadır. Aradan geçen senelerde, Birleşik devletlerin Küba’dan gelen ve çoğunlukla suça bulaşmış kişilerin ülkeye girişini kontrol altına almak istemesi sonucu buraya bir sınır kapısı yapması fikri,  yerel halkı isyana zorlamıştır. Nihai olarak da 23 Nisan 1982’de bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Amerika hükümeti ilk olarak tepki gösterse de ‘reklamın iyisi kötüsü olmaz’ şeklinde düşünmüş olacaklar ki ses çıkarmamışlar bu başkaldırıya. Hatta Conch Cumhuriyeti’nin 6 asker ve 100 görünmez ninjadan oluşan ordusu, Birleşik Devletlere savaş bile ilan etmiştir. Gerçi aynı gün akşam saatlerinde teslim olarak işgal ettikleri kullanılmayan köprüden küçük düşürüldüklerini bir basın bildirisi ile paylaşarak Birleşik Devletlere tazminat davası bile açacaklardır. Bu şanlı ordularının bilgisine, ülkenin resmi sitesinden ulaşabilirsiniz. Tamamen korku salan bir ordu!

Miami-Biscayne Boulevard ( Fotoğraf : Aykut Bildan )
Miami-Biscayne Boulevard ( Fotoğraf : Aykut Bildan )

Miami, Florida eyaletinin en popüler şehridir. Birçok film ve kitabın da konusunun geçtiği yerdir. İstanbul’dan yaklaşık 12 saatlik bir uçuşla varacağınız Miami, turistik noktalar sıralamasında da üstlerde yer almaktadır. Plajları, gece hayatı ve iklimiyle, 12 ay turistlerin rağbet yeridir. Sakinlerinin çok renkliliği ve kozmopolitliği de bu yüzdendir. Tabi bir de gelir vergisi olmayan 7 eyaletten biri olmaları da bunda etmen sebeptir. Conch Cumhuriyeti yani Key West ise Miami’den yaklaşık 260 km uzaklıkta ve bir çok adacığın ‘Overseas Otobanı³ ile bağlandığı noktada bulunmaktadır.

Miami’de konaklayacak yer olarak seçilecek yelpaze çok geniş. Buna istinaden de gezilmesi ve görülmesi gereken yerlerin uzaklığı eklenince araba kiralamak şart. Tabi bir de en başta bahsi geçen Conch Cumhuriyeti’nin şahane yolu da eklenince, kalacağımız yerden önce araba kiralama işini çözmekte fayda var. Buraya kadar gelenler için de bir kaç farklı rotayı belirtmekte fayda var. Disneyland için Orlando, Amerikan şehir hayatını merak edenler için Tampa, Okyanus kıyısı lüks şehir hayatı için West Palm şehirleri diğer isteğe bağlı duraklar. Karada kalmak istemeyip denizlere, Karayipler’e açılan gemi turlarının da durak noktasıdır Miami.

Bu ay Miami şehrini, okyanusun tatlı suya döndüğü nehirlerini, plajlarını, ikonik ve tarihi binalarla birlikte Conch Cumhuriyetini gezeceğiz.. Bu seyahatimiz için önerdiğim kitap, Ernest Hemingway’in hayattayken yayımlanan son kitabı olan ve ona 1953 Pulitzer ödülünü getiren ‘Yaşlı adam ve Deniz’..

İlk durak, bölgenin ritmine ayak uydurmak için Little Havana, yani Küçük Havana.. Latin Amerika Sanat galerileriyle ve sokağa taşan müzikleriyle hareketli bir cadde. Hatta tarihi ‘Tower Theatre’ ‘da bir şeyler  izleyip, Küba kahvesi ile Küba purosu içebileceğiniz bir mahalle. Burada, Latin ruhuna istinaden siparişlerinizi yudumlarken üç dakika elli iki saniyeliğine gözlerinizi kapatmanızı ve Buika² ’ya kulak vermenizi isterim. No Habra Nadie En El Mundo ‘nun sözlerinin naifliğinde..              

Ertesi gün, sıcak çok da bastırmadan gideceğimiz yer ‘Vizcaya Müzesi ve Bahçeleri’. Kişisel bir mülk olan ve korunan bu yer, tarihi bir öneme sahip. Farklı söylenceleri barındırmasıyla beraber, gezilip görülmesi gereken, muazzam bir kişisel koleksiyona sahip bir mülk. Öğlen saatlerinde, güneşin de kendini iyiden iyiye hissettirmesi ile görünce, burada çekilen filmlerin müziklerine kadar hatırlayacağınız ‘Ocean Drive’ ‘a geçerek Miami’nin meşhur plajında vakit geçirebilirsiniz. Maalesef yüzmek pek mümkün değil. Gerek dalgalar, gerek rüzgar, gerekse de buradaki sahillerin asıl sahibi olan köpekbalıklarından dolayı diz kapağınızın hizasını pek geçemiyorsunuz. Ama tabii ki tercih sizin..

Miami sky ( Fotoğraf: alyssa BLACK ) wikipedia
Miami sky ( Fotoğraf: alyssa BLACK ) wikipedia

Merkezde, Karayipler’e devam eden gemi turlarının bulunduğu marinanın karşısında yer alan ‘Bayfront’ bölgesine geçerseniz, Biscayne Bulvarının NE2th (Kuzeydoğu 2.caddesi) 118 numarasındaki Gesu Kilisesi ve Rektörlük binasını ziyaret edin isterim. Burası Florida’nın en eski ruhban okulu ve kilisesidir. Latin ülkelerinde ve nüfus yoğunluğu Latin Amerikalı olan yerlerde Katoliklik bir mezhepten ziyade bir din olarak algılanmaktadır. Bunu da belirtmekte fayda var. Az ileride, Biscayne bulvarı üzerinde sırtında bir kutu taşıyan koltuk değnekli bir çocuk heykeli görebilirsiniz. Aslında epey acıklı bir hikaye barındırmakta bu. CIA’in hükümet destekli ‘Peter Pan Operasyonu’nun görsel özetidir bu heykel.

Miami ve genelinde Florida, her köşesinde farklılıkları ve sürprizleriyle dolu bir yer. Tabi ki her karışını da gezmek mümkün değil ancak seyahatinizin uzunluğuna göre, en başta söz ettiğim Conch Cumhuriyeti’ni mutlaka gezmenizi, görmenizi isterim. Herşeye üşendiğimiz ancak hiçbir şeyden de geri kalmadığımız hayatlarımızı baz alırsak, hiç yoksa yolu için bile görmeye değer bir nokta.

Dünyanın en popüler noktalarından birinde olmanın, aslında hiçbirimize hiçbir şey katmadığını da üzülerek belirtmek isterim. Gezdiğiniz bu sokaklarda geçen Yaralı Yüz filminde de dediği gibi..“Makyajına ve yüzündeki boyalara güvenme; caddeler de güzeldir ama altından kanalizasyon geçer.”

Her köşesinde yeni bir şeyler öğrendiğimiz, her sokak başında yepyeni hayatlar keşfettiğimiz, bu toprakların kağıt üzerinde olması gereken anadilinden değil de sokakların dilinden A Mi Manera  ile iyi gezmeler..


Peter Pan Operasyonu : Cia’nin 1960-1962 yılları arasında Kübalı yoksul aileleri, ‘çocuklarını Sovyetlerde yok olacak’ yalanı ile 2-14 yaşları arasındaki çocukları alarak Birleşik Devletlere getirdiği operasyon.

Aykut Bildan, 1986 Sakarya doğumlu. Şehirleri, o sokakların notaları ve kitaplarıyla keşfetmek isteyenler için kelimelere döker.