Yağız Oral ile Müzik Kariyeri Üzerine Söyleşi

Yağız Oral, bestecilik yeteneğini değişik alanlarda sunarak, dikkat çekici başarılara imza atmış bir müzisyen. Kendisi ile film besteciliğinden orkestra şefliğine, yaşamdan yeni projelerine, … ve dahası konuları birbirine bağladığımız söyleşimizi keyifle okuyacaksınız.


“Her sanatçının biraz daha evinde gibi hissettiği yerde sanatını icra etmesi gerektiğine inanıyorum.”
Yağız Oral


Yağız Oral
Yağız Oral

Konservatuvar ve sonrasını profesyonel kariyeriniz nedeni ile öğrensek de öncesi ile sohbetimize başlamak istiyorum. Gitar sanıyorum ilk tanıştığınız müzik aletiymiş; kaç yaşlarınızda ve nasıl başladı gitar merakınız?

Öncelikle beni konuk ettiğiniz için teşekkür ederim. Gitar ile lise yıllarımın başında, ben 15 yaşındayken tanıştım. Müziğe olan ilgim çok daha küçüklükten gelse de gitar özelinde bir merak söz konusu değildi. Gitara ailem yönlendirmişti beni. İlerleyen zamanlarda bu karara iyi ki demeye başladım.

Gitar ile başlayan merakınızın başka bir müzik yolculuğuna evrilmesi nasıl gelişti? Hala gitar çalıyor musunuz; evde kendiniz için bile olsa?.. Yoksa tamamen bıraktınız mı gitar çalmayı?

Gitar sonrasındaki müzik yolculuğum beni müziğin çok boyutlu haliyle tanıştıran ve zamanında içinde yer almaktan büyük mutluluk duyduğum bir çoksesli koro ile başladı. Burada müziği çok daha derinden tanıyıp geleceğim ve kariyerimle ilgili kararlar alabildim. Hala gitar çalıyorum, hatta kurucu olduğum orkestra ile ve müzik yazdığım projelerde çok sık kullandığım bir enstrümandır. Gitar ile aramdaki ilişkinin besteciliğe ve şefliğe yöneldikten sonra kopmamış olması beni oldukça mutlu ediyor haliyle.

Ankara’da başlayan müzik kariyeriniz İstanbul’da devam ediyor bildiğim kadarı ile…
İki şehirde olmak arasındaki en büyük fark nedir sizce? İstanbul’da olmadan sanat yaygınlaşmıyor gibi bir izlenim var; bu katıldığınız bir görüş mü; deneyiminizle her iki büyük şehrimizin birlikte size göre -özellikle sanat adına- avantaj ve dezavantajlarını öğrenebilir miyiz?

Ankara ve İstanbul arasında çok büyük bir dinamik ve çevre farkı var maalesef. Gönül ister ki ülkemizin pek çok önemli şehrinde sektör benzer dinamiklerde olsun ki o şehirlerdeki sanatçılarımız da bu çarkın bir parçası olabilsin. Ancak İstanbul’un bir metropol olması ve pek çok şeyin bir arada olmasından kaynaklı Ankara ve diğer şehirlerden biraz daha ayrışıyor. İstanbul’da olmadan sanatın yaygınlaşması konusuna katılmıyorum. Çünkü her ne kadar İstanbul’un diğer tüm şehirlerden farklı ve hareketli bir dinamiği olsa da Ankara’nın klasik müzik dinleyicisi, tiyatro izleyicisi, kısaca sanatseverlerinin yaklaşımı çok özel diyebilirim. Ankara gibi sahiplenici bir şehrin yanında İstanbul tabir-i caiz ise kurt kapanı formatında kalıyor. Bu iki şehir için de ayrı bir yaşam stili gerektiriyor. Ben bu noktada her sanatçının biraz daha evinde gibi hissettiği yerde sanatını icra etmesi gerektiğine inanıyorum.

Ankara’da daha çok film ve oyun müzikleri bestelerken; İstanbul’a gelişinizle reklam sektöründe de imzanız bulunan projeler yer almaya başlamış. Film müziği, oyun ve reklam… Bestelerken ne gibi değişimler hissediyorsunuz kendinizde, böylesi değişik alanlarda beste yapmanın farklılıkları nelerdir size göre?

Film, video oyunları ve reklamlar birbirinden farklı üç ayrı sektör diyebiliriz. Bu da muhatap olduğunuz insanların kimliği, tavrı veya yaklaşımından; yazacağınız müziğin türüne, istenebilecek değişikliklere kadar pek çok şeyi etkiliyor. Bir besteci olarak müzisyen kimliğinizden ayrı hangi prodüksiyon sektörüne yakın olduğunuz bu işi yaparken en önemli rolü oynuyor. Çünkü her işte olduğu gibi bizim işimizde de yaptığınız şeyi sevdiğinizde aldığınız keyif ve ortaya çıkan ürün bambaşka bir seviyede oluyor. İçten gelen bu sevgi ve ilgi, merakı da beraberinde getiriyor. Film sektörünü ele alacak olursak; filmlere müzisyen kimliğinden bağımsız olarak ilgili biri nerede nasıl filmler çıkmış, müziklerini kimler ne şekilde bestelemiş veya tarihte ne gibi filmler ne şartlarda yapılmış gibi çok kilit konulara kendiliğinden hâkim olabiliyor. Bunun sonucunda da bu farklar size gelen işi yaparken müziğinize çok net bir biçimde yansıyor. Kendi adıma en yakın olduğum ve beni en iyi ifade eden sektörün bağımsız filmler ve video oyunları olduğunu söyleyebilirim.

Yağız Oral
Yağız Oral

Müzisyenliğinizin yanı sıra projelerinizin prodüksiyonunu üstlenen bir de şirket kurmuşsunuz: “Los Angeles Independent Film & Music Production”. Bu şirketinizin başka sanatçısı ya da etkinliği var mı, kendi projelerinizi daha iyi geliştirmek için bir adım mı?

Amerika merkezli kurduğumuz bu şirket, yaptığım işlerin prodüksiyonunu üstlenmektense işlerimi bizzat oradan yürüttüğüm bir çatı gibi görev alıyor. Henüz daha bebek adımlarını atan şirketimiz, sevgili müzisyen arkadaşım Nagihan Öztürk ile beraber yürüttüğümüz bir oluşum. Bu oluşum kapsamında bağımsız olarak işler yapan ve sanatını üreten birçok besteci ve film yapımcısını bir araya getirerek, beraber gelişebileceğimiz bir sanat ortamı sunabilmeyi hedefliyoruz. Bu şirket kapsamında bizzat eğitim verdiğim besteciler olduğunu ve yeni projeler alarak deneyim kazanıp sektöre hazırlandıklarını da duyurmak isterim.

Önceki soruma ek olarak: İşin mutfağı ile de ilgilenmek; zorunda kaldığınız bir durum mu, özel tercihiniz mi?

2017 Yılından bu yana aktif olarak hem bestecilik hem de şeflik tarafında sanatımı icra etmeye gayret gösteriyorum. Bu işi hem sahnede orkestramızı ve bizleri takip eden izleyicilerin önünde, hem de tamamen işin mutfağında müzik üreterek yaptım. Bir senfoni orkestrası ile yüzlerce, binlerce insanın önünde bulunmak ve enstrümanınızla müziğinizin icrasını izleyecek sanatseverlere müzik yapmak çok özel ve eşsiz bir deneyim. Ancak işin arka planında görüntülerin sesi, müziği, hatta duygusu olabilmek ve izleyenlerin sinema salonundan veya ekranlarından kalktıkları zaman içlerinde kalan o etkilenme hissinde müziğimle bir pay sahibi olabilme fikri çok daha ilgili çekici. Bunun en önemli sebeplerinden biri ise müziğimin salt olarak film veya video oyunu ile oluşturduğu his. İşin mutfağında müzik üretmek, herhangi bir performans gerektirmeden yüzlerin ve hatta isimlerin ön planda olmadığı, sadece sanatın konuştuğu bir alan gibi geliyor. Bu sebeple besteciliğim, aktif olarak şefliğini yaptığım orkestram ile yolculuğumun yanı sıra tercihen daha fazla aktif olduğum bir alan.

Genç kariyerinize sığdırdığınız çok önemli nokta projeler var, profesyonel kariyer başlangıcınız Amazon Prime’da yayınlanan “Meeting” filmiyle olmuş. Sonrasında ise Ümran Safter’in yönetmiş olduğu “Kabahat” gibi bağımsız film projeleri ve “Büyük Macera: Hazine Peşinde” gibi gişe için yapılan filmlerle de devam etmiş. Bağımsız projeler ve gişe için yapılan filmler arasında çalışmak sizin için nasıl bir deneyim?

Buradaki fark, yukarıda cevaplamış olduğum sektör farklarına biraz benziyor esasen. Çünkü yapımın yayınlanacağı platforma göre muhatap olacağınız insanların kimler olduğu ve müzikten beklentiler değişiklik gösterebiliyor. Ne var ki projenin size geldiği aşamada ileriye yönelik tüm süreci bilebilmeniz pek mümkün olmuyor. Bu noktada biz besteciler olarak elimizden gelenin en iyisini müzikal olarak filme aktarmakla yükümlüyüz. Bu kadar çeşitli projelerde yer alabilmiş olmak da tecrübe kazanmanızda çok önemli bir rol oynuyor.

Yağız Oral
Yağız Oral

Besteciliğiniz yanında orkestra şefliği kariyerinize de devam etmişsiniz. Ve sonrasında da kurucusu olduğunuz “Agora Senfoni Orkestrası” ile çok özel projelere imza atmışsınız. Müzisyenlerin karşılaştığı sorunlara çözüm bulmak amacıyla kurulan bu orkestranın, konserlerinden biri de UNICEF’in tarımda çocuk işçiliği konusunda farkındalık yaratmak amacıyla düzenlediği konser olmuş. Ki bu çok dile getirilmeyen önemli bir toplumsal yaraya dikkat çekmek olmuş; çok etkileyici. Agora Senfoni Orkestrası’nı kurma süreciniz nasıl gelişti? Zaman içinde kurulma amacı çerçevesinde neler yaptı? Şu anda yeni projeleri nelerdir?

Agora Senfoni Orkestrası’nın kuruluş amacı tam olarak sorunuzda bahsetmiş olduğunuz gibi müzisyenlerin karşılaştığı birtakım sorunlara çözüm önerisi olabilmekti. Zamanla bu amacı büyüterek kapsamlı işler yapan bir orkestra formatına dönüştürebildik. Orkestramızın kuruluş serüveni, konservatuvar mezunu veya öğrencisi sanatçıların açılmayan orkestra kadroları ve dolayısıyla orkestra yetersizliğinden ötürü mesleklerini icra edemeyecek olmaları üzerine başlamış oldu. Genç sanatçıların karşılaştığı bu sorunlara bir çözüm önerisi sunarak onlara sahne imkânı verebilmek ve birlikte kolektif bir bilinçle müzik yapmak için başlatılmış bir gençlik hareketidir aslında Agora. İlk yıllarında tam olarak bu amaçlara hizmet eden orkestramız zamanla daha profesyonel bir kadroyla, daha profesyonel işlere imza atmayı başardı. Agora, klasik müzik repertuvarlarından film müziklerine, popüler sanatçıların orkestral aranjmanlarından kültür bakanlığı projelerine kadar pek çok farklı iş içerisinde kendini gösterebilmiş olan ikinci bir ailem oldu adeta. Orkestramız şu an ise aktif olarak çeşitli özel şirketler, belediyeler ve enstitüler desteği ile farklı konseptlerde projeler tasarlayıp seyirci karşısına çıkmaya devam ediyor.

Yeni projelere değinmişken; kişisel kariyerinizde yeni projeleriniz nelerdir?

Şu sıralar kişisel olarak müziklerinden sorumlu olduğum film ve oyun projelerim var. Bununla beraber doğaçlama performans projem olan ‘Ezgisel Yansıma’ ve Agora Senfoni Orkestrası ile beraber sezon içerisinde planladığımız birkaç konser için hazırlıklar başlamış durumda.

Yanıtlarınız aracılığıyla kariyeriniz hakkında daha fazla bilgi edindiğimiz sohbetimize katıldığınız için çok teşekkür ederim. Sizin eklemek istediğiniz bir şey var mıdır?
Projelerinizde buluşmak dileğimizle.

Tekrardan beni konuk ettiğiniz için çok teşekkür ederim, görüşmek dileğiyle.


Yağız Oral

Instagram

Beyza Cumbul, On Air Music Co.'da projelendirmeci, müzik ve yaşam yazarı, röportajcı.