Bu sene İstanbul’da tiyatro sezonunu Asmalı Sahne’de Danny ve Derin Mavi Deniz oyunuyla açtım. Oscar, Tony ve Pulitzer ödüllü ve özel ilgi alanı aşk, kimlik ve anlam arayışı olan Amerikalı yazar John Patrick Shanley‘in kaleme aldığı bu hikâyeyi oyunculardan Maral Tatar çevirmiş. Yönetmen Muharrem Uğurlu ve o başarılı dekor tasarımı ise Cihan Aşar’a ait.
Adeta kaybedenler kulübü üyeleri diyebileceğimiz iki karakter olan Danny ve Roberta, Bronx’ta bir barda karşılaşırlar. İki yalnız ve toplumsal ve sosyal açıdan uyumsuz insanın sohbetiyle başlar oyun. Daha çok da Roberta’nın çabasıyla başlayan ve ilerleyen bir sohbet olur bu çünkü Danny sert çocuktur ve mesafeli olmak ister. Birini tanımak, onun hikayesini öğrenmek, onunla yakınlaşmak duyguların ortaya çıkması demektir ve Danny’nin buna tahammülü yoktur. O kendisini olur olmadık yerlerde patlayan öfkesiyle ve şiddetle ifade etmeye alışmıştır, çünkü başka türlüsünü bilmemektedir. Roberta ise çok erken yaşta, biraz da ailesinin zoruyla evlenmiş, boşanmış, çocuğunu annesine bırakmış ve aile içinde yaşadığı travmatik bir olayın etkisiyle suçluluk, öfke ve nefret dolu bir kadındır. İkisinin de kendi zor hayatları içinde oluşturdukları bu sert kabuklar ilk başta birbirlerine toslama etkisi yaratsa da geceyi birlikte Roberta’nın dairesinde geçirmeye karar verirler. Ve aslında tüm o sertliğin, şiddetin ve öfkenin içinde nasıl da sevgiye, umuda, kendilerini affetmeye ihtiyaçları olduğunu fark ederler. Kırılganlıklarını paylaşabilmenin bağ kurmanın en temel bileşeni olduğuna inanan biri olduğum için bu ikilinin hikayesi beni çok etkiledi. Aslında yakınlık ve şefkate müthiş bir ihtiyaç duymalarına rağmen hem kendilerine hem de toplumun onlara yüklediği rol yüzünden sürekli savunma ve güvensizlik içinde yaşadıkları o sertliğin adım adım çözülmesini izlemek çok güzeldi.
Roberta rolünde Maral Tatar ve Danny rolünde Metehan Kuru’nun oyunculuklarını çok başarılı ve uyumlu buldum. Dekor ve sahne tasarımıyla da bizi gerçekten de Bronx’taki o kimsenin takılmadığı bara ve Roberta’nın dairesine götürmeyi başarmışlar. Metin zaten o kırık dökük, yaralı karakterlerin duygusal arayışını nefis anlatıyor. Yazarın kendi deneyimlerinden ve yaşam öyküsünden yola çıkarak eserlerine getirdiği o derin kişisel dokunuş ve şiirsellik bu oyununda da öne çıkıyor. John Patrick Shanley Bronx’ta bir işçi ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Kendisiyle yapılan bir röportajda Hollywood ile ilgili ise şu sözleri söylemiş: “Para eroin gibidir ve ben de eroin yüzünden mahvolmuş bir çevrede büyüdüm. Hayatım boyunca bağımlılığa tanıklık ettim. Şöhret de eroin gibidir. Sürekli övgü eroin gibidir. Ve bilirsiniz ki kimse sürekli övgüye karşı koyamaz. Kendimi bundan kurtarmam gerekiyordu.” Oyunun böyle bir bakış açısının ürünü olduğunu bilmek hikâyeyi çok daha dokunaklı ve samimi kılıyor bana göre. Kaçırmamanızı öneririm.
Seanslar
20.11.2024 Çarşamba / 20:30
Asmalı Sahne / İstanbul
03.12.2024 Salı / 20:30
Asmalı Sahne / İstanbul
10.12.2024 Salı / 20:30
Asmalı Sahne / İstanbul
16.12.2024 Pazartesi / 20:30
Baba Sahne / İstanbul
24.12.2024 Salı / 20:30
Kadıköy Boa Sahne / İstanbul
Alkışları bol olsun dilerim.
İyi seyirler!