Huzurlu Bir Rahatsızlık Hissi, Emel Ezal
Huzurlu Bir Rahatsızlık Hissi, Emel Ezal

Gelip Geçiciliğin Kabulü: “Huzurlu Bir Rahatsızlık Hissi”

25 Aralık 2024

“Bir gün doğumunu izlerken hissettiğimiz huzurun yanında, bu doğal güzelliğin geçici olduğunu ve zamanla kaybolacak olan her şeyin üzerine düşündüğümüzde hissettiğimiz rahatsızlık vardır. Bu rahatsızlık, aslında kişinin huzurun ardındaki geçiciliği ve kaçınılmaz sonları kabul etme korkusuyla yüzleşmesidir”

Ulu bir ağacın gölgesinde, yıldızlı bir gecede ya da olağanüstü bir günbatımında yaşamımızın ayaklarımızın altından çekildiği bir duraksama anı yaşamayanımız yoktur. Bazen insan, böylesi huzur bulduğu anlarda bile, bir tür rahatsızlık hissiyle karşılaşır. Bu, dış dünyadan gelen yoğun gürültü, hayatın karmaşası ya da zihin içerisindeki çatışmalardan bağımsız bir his olabilir. Huzurun ta kendisi gibi görünen bu durum, insanın içsel dünyasında huzurun ve kaygının bir arada var olabildiği ilginç bir ikilemdir. Kaygı bizi özümüze yaklaştırırken hem olumlu hem de olumsuz duyguları aynı anda uyandırarak, dünyadaki yerimizi yeniden sorgulamamızın potansiyelini de taşır.

İsimsiz, 2022, tuval üzerine akrilik, 62x140cm
İsimsiz, 2022, tuval üzerine akrilik, 62x140cm

Pierre Hadot[1] gençlik döneminde, uçsuz bucaksız gökyüzündeki yıldızların aydınlattığı bir gecede, her günkü rotasında evine yürürken, dünyanın veya Bütünün ve bu dünyada bulunan “ben”in mevcudiyetinin duygusu tarafından tetiklenen hem korkulu hem tatlı bir kaygıyla kuşatıldığını, yaşadığı şeyi tanımlayamadığını ama bu deneyiminin: “Ben kimim?”, “Neden buradayım?”, “İçinde var olduğum bu dünya nedir?” gibi sorulara karşılık geldiğini anlatır. Orada-olma’nın tuhaf, şaşkınlık ve hayranlık verici hissini deneyimlerken; aynı zamanda dünya tarafından kuşatılmışlığının, Bütüne aidiyet hissinin, daha sonraları Romain Rolland’ın “okyanus hissi”[2] olarak adlandırdığı şey olduğunu anlar. 

Psikanalist Rollo May ise “sanki dünya kapınızı çalıyordur ve bir şey yapmak, bir şey yaratmak zorundasınızdır. Dolayısıyla kendi özünü bulabilmiş insanlar için kaygı; yaratıcılık ve cesareti teşvik eden bir şeydir. Bizi insan yapan da budur” diyerek kaygıyı ortadan kaldırılması gereken bir belirti olarak değil, hayatın anlamını keşfetmeye açılan bir kapı olarak değerlendirir. Kaygı bazen bir değişim çağrısı gibidir. Huzurun alışıldık düzeniyle birlikte gelen bu rahatsızlık, daha derin bir farkındalığın, yeni bir anlayışın veya kişisel bir dönüşümün habercisi olabilir.

Bir gün doğumunu izlerken hissettiğimiz huzurun yanında, bu doğal güzelliğin geçici olduğunu ve zamanla kaybolacak olan her şeyin üzerine düşündüğümüzde hissettiğimiz rahatsızlık vardır. Doğanın büyüleyici manzarası, aynı zamanda insanın kendi varoluşunu sorgulayan bir içsel çatışma yaratır. İçsel bir huzur, dışsal huzurun varlığıyla çelişebilir. Bu rahatsızlık, aslında kişinin huzurun ardındaki geçiciliği ve kaçınılmaz sonları kabul etme korkusuyla yüzleşmesidir.

Emel Ezal’ın sergiye adını veren “Huzurlu Bir Rahatsızlık Hissi” resminde ve sergide yer alan hemen tüm işlerinde; varoluşsal gerilimlerini yansıttığı, sınırlarını keşfettiği, içsel dünyasındaki zıtlıklarla yüzleştiği deneyim sürecinin yansımalarına dair bir karşılaşmaya tanık oluruz.

Bedenin sınırları yalnızca fiziksel değildir; insanlar aynı zamanda “duygusal derileri” olan varlıklardır. Emel Ezal’ın “Derinin Altına Sığmaya Çalışıyorum” isimli işinde, psikolojik olarak, “deri” kavramı, iç dünyasıyla dış dünyası arasındaki sınırı simgeler. Anzeui’[3]nin deri-ben kavramı gibi, burada deriyi hem biyolojik hem de duygusal bir sınır olarak ele almak mümkündür. İnsanlar, psikolojik ya da duygusal olarak da derilerine sığmaya çalışırlar; içsel dünyalarını korumak ve dış dünyadaki tehditlere karşı korunmak için çeşitli savunma mekanizmaları geliştirirler. Derimiz, kimliğimizin ve benliğimizin dışa vurumudur. Bedenin dışarıya yansıyan hali, benliğimizin “görünür yüzü”dür. Kimlik, beden aracılığıyla çevreye sunulur ve diğer insanlar, bizi önce bedenimiz aracılığıyla tanır. Dolayısıyla, derimiz, sadece bir sınır değil, aynı zamanda bir ifade aracıdır.

Portfolyo: Emel Ezal
Emel Ezal

Eşik, bir yerden bir yere geçişin sınırıdır, aynı zamanda başlangıç ve bitişin, bilinen ve bilinmeyenin, huzur ve rahatsızlığın birleşimidir. Emel Ezal’ın resimlerinde, eşik kavramı genellikle bir alanın iç ve dış dünyalar arasında ayrım yaratan, ancak aynı zamanda bu sınırları bulanıklaştıran bir unsur olarak ortaya çıkar. Ezal’ın resimlerinde “eşik” kavramı, geçişin ve dönüşümün hem görsel hem de duygusal bir anlam taşıdığı, farkındalık yaratmaya çağıran bir sembol olarak işlev görür.

Emel Ezal’ın resimlerinde kullandığı parlak renkler, egzotik bitkiler, alışılmışın dışında kadrajlar, belli belirsiz mekanlar ve hiçbir zaman tam anlamıyla kavrayamadığımız figürler -ki resimlere verdiği isimlerden bu figürlerin Emel olduğunu anlıyoruz- bizde susturulamaz bir merak duygusu uyandırırken bir yandan da bizi derin bir huzursuzluğa sürükler. Merak ve izliyor/bakıyor olmanın verdiği mahcubiyet adeta iç içe geçer.  

Doğadaki parlak renkler, özellikle tehlikeli ya da zehirli canlılar tarafından avcılarını uyarmak için yahut eşlerini cezbetmek ya da sosyal etkileşimlerini artırmak için kullanılır. Ezal’ın resimlerinde kullandığı renkler de benzer şekilde izleyiciyi cezbederken bir yandan da tekinsiz bir alana girildiğinin uyarısını verir. Emel Ezal’ın resimlerinde kullandığı neon ve parlak renklerin, doğadaki uyarıcı renklerin işlevine benzer şekilde bir anlam taşıdığı söylenebilir. Neon renkler hem dikkat çekici hem de rahatsız edici bir etki yaratır, doğadaki parlak renklerin “tehlike” ya da “uyarı” işlevine paralel olarak, izleyiciyi bir tür duygusal ya da psikolojik uyarıya tabi tutar.

Byung-Chul Han[4] “Yorgunluk Toplumu”nda, en son toplumsal gelişmelerin ve dikkatin yapısal dönüşümünün, insan toplumunu sürekli olarak vahşi doğaya yaklaştırdığını ve başarılı bir şekilde yaşamayı da içine alan iyi bir yaşam kaygısının, yerini canlı kalma kaygısına terk ettiğini ifade ederken, felsefeyi de içine alan insanlığın kültürel başarılarını, derin ve tefekküre dayalı bir dikkate borçlu olduğunun öneminden bahseder. Emel Ezal’ın resimlerinde kullandığı neon renkler, aynı zamanda modern yaşamın hızını, değişimini, stresini ve belirsizliğini de yansıtır. Uyarıcı levhalar, şehir ışıkları, reklam panoları ve dijital dünyadaki aşırı uyarılma gibi kavramlar, bu hızlı ve bazen yıkıcı değişimin, duygusal ve psikolojik etkilerinin görsel bir yansımasıdır. Neon renkler, tüketim toplumunun aşırılığını, sürekli uyanık olma zorunluluğunu, tefekküre dalmanın imkansızlığını ve bireysel kimliğin sürekli değişen doğasını simgeler. Ezal, modern dünyanın birey üzerindeki etkilerini ve içsel dünyada yaşanan değişimlerin izlerini de bu bağlamda sorgular.

Emel Ezal’ın “Huzurlu Bir Rahatsızlık Hissi” isimli ilk kişisel sergisini 1 Şubat 2025 tarihine kadar Labirent Sanat’ta görebilirsiniz.


[1] Pierre Hadot, Yaşam İçin Felsefe, Çev. Kağan Kahveci, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2024, s. 20.
[2] Bkz. Yaşam İçin Felsefe, Sınırsız bir okyanusta bir dalga, gizemli ve sonsuz bir gerçekliğin parçası olma intibaı, s.22-23.
[3] Didier Anzieu, Deri Ben, Çev. Nesrin Tura Demiryontan, Metis, İstanbul, 2022.
[4] Byung-Chul-Han, Yorgunluk Toplumu, Çev. Samet Yalçın, İnka Kitap, İstanbul, 2024, s.26.

Hande Özdilim

Hande Özdilim, Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Üniversite'ye devam ederken Eczacıbaşı Sanal Müze'de dört arkadaşıyla Haşim Nur Gürel'in koordinatörlüğünde İstanbul Modern sanat koleksiyonu için eğitim programı hazırladı. İstanbul Modern’de, yaklaşık iki yıl süre ile eğitmen ve rehber olarak çalıştı. Beşiktaş Çağdaş Sanat Galerisi, Bozlu Art Project gibi sanat kurumlarında galeri yöneticisi olarak çalıştı. Bu galerilerde düzenlenen; 'Sanat Kurgu', 'Merkez Bankası Koleksiyon Sergisi', 'Bağlantı', 'Arka Yüz', 'Sınırlar Ötesi' gibi sergilerin, sergi kataloglarının ve 2004 yılında Karşı Sanat'ta Beral Madra direktörlüğünde düzenlenen 'Bir Bilanço' sergisinin hazırlanmasında yardımcı küratör olarak görev aldı. 2008-2009 yılları arasında Cumhuriyet Gazetesi'nde Bilgi-Belge departmanında arşiv sorumlusu olarak çalıştı. 2010 yılında Galeri Baraz'da Müzeler Kitabı'nın araştırma ekibinde yer aldı. 2015 yılında basılan Mine Sanat Galerisi’nin 30. yıl kitabının editörlüğünü yaptı. Mayıs 2018 yılından beri kurucusu olduğu Labirent Sanat’ın galeri yöneticiliğini yapmaktadır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Tunç Öndemir
Önceki

Tunç Öndemir’in Yeni Şarkısı “Ateşkes” Yayında!

Hakan Karakaşoğlu
Sonraki

Hakan Karakaşoğlu’nun Ödüllü Romanı “Kül Şehir” Raflara Çıktı

Kaçırmayın!

Borusan Quartet

Borusan Quartet’ten Yeni Yıl Konseri: Minyatürler

Türkiye’nin önde gelen oda müziği topluluklarından Borusan Quartet, yeni yılı
Coup de Chance (Şans Eseri)

Woody Allen’ın Baş Yapıtı “Şans Eseri” TV+’ta!

Her filmiyle dünyanın dört bir yanında sinema severler tarafından beğeniyle