Albena Baeva’nın “Fire” Başlıklı Sergisi Collect Gallery’de!

Medya sanatçısı Albena Baeva’nın İstanbul’daki ilk kişisel sergisi “Fire”  Fırat Arapoğlu* küratörlüğünde 6 Nisan’da Collect Gallery’de açılıyor. Sanatçı ayrıca, koreograf ve performans sanatçısı Korhan Başaran,  yönetmen ve sanatçı Osman Nuri İyem, film yapımcısı Alican Muhittin Dilege ve müzisyen Ivan Shopov işbirliği ile hazırladığı video çalışmasını da sergileyecek.

Albena Baeva, Wasp City
Albena Baeva, Wasp City

Fransızca kökenli bir sözcük olan “fire”** “yok olan, eksik ve kayıp olan” anlamına gelmektedir. Fransızca “feu” kelimesinden türetilmiştir ve “feu” kelimesi de Latince “focus” kelimesinden gelişerek, “ateş” veya “ocak” anlamına gelmektedir. Bulgarcada ve Türkçede “fire” olarak kullanıldığı zaman genellikle bir şeyin eksik, kayıp veya zarar görmüş olduğunu ifade etmek için kullanılır. Buna “bir üretimde ya da bu üretimin ürünlerinde fire var” şeklinde kullanılması örnek olarak gösterilebilir.

Peki bu sözcük, çağımızı yorumlamada nasıl bir metafor olarak kullanılabilir? Örneğin modernizasyon sürecinde bazı değerlerin yok olması veya yerini başka değerlere bırakması bir “fire” midir? Ya da kültürel kimliğin korunmasındaki zorluklar? İçinde bulunduğumuz çağdaki siyasi çatışmalar, savaşlar veya toplumsal huzursuzluklar sonucu ortaya çıkan kayıplar ve yıkımlar birer “fire” değil midir? Ya da çıldırmış kapitalist çağda küresel ekonomik kayıplar, işsizlik ve yoksulluk gibi konular “fire” kavramıyla ilişkilendirilebilir mi?

Albena Baeva “Fire” başlıklı sergisinde yaban arısı kraliçelerini merkeze koyduğu biçimiyle bizlere “fire” kavramını sorgulatıyor. Öncelikle onlardan bahsetmek istiyorum. Yaban Arısı heykel serisi, sanatçının güncel meselelerle çok yönlü ilişkisinin çarpıcı bir kanıtıdır. Albena Baeva, ilkel kadın heykellerini modern 3D baskı teknolojisi ve canlı PLA plastiğiyle işlediği yaban arısının varlığıyla birleştirerek, izleyicileri ekolojik ve sosyal manzaralarımızın karmaşıklıklarını aydınlatmak için geçmiş ve bugünün kesiştiği bir alana davet ediyor.

Biçim ve malzemelerin yan yana geldiği seride, geleneksel kadın heykellerinin yumuşak kıvrımları yaban arısının agresif çizgileriyle keskin bir tezat oluşturuyor. Malzeme seçimi, modern endüstriyel uygulamaların çevresel sonuçlarına dair bir hatırlatma işlevi görüyor. Sarı, kırmızı ve macenta gibi renklerin kullanımı, heykellerin varlığına dikkat çekerek ve izleyiciden etkileşim talep ederek görsel bir dinamizm katmanı ekliyor.

Ekolojik dengesizlik ve insanın doğal dünyaya müdahalesi temalarını irdeleyen bu çalışmasıyla doğa ve kültürü iç içe geçirerek insanlığın çevreyle ilişkisi ve eylemlerinin sonuçları üzerine düşünmeye sevk ediyor. Gücü ve dayanıklılığıyla eşek arısı, türler ve ekosistemler arasındaki karmaşık karşılıklı bağımlılık ağı için bir metafor görevi görüyor.

Bu formları çağdaş bir çerçevede yeniden bağlamsallaştıran seri, geçmiş ve bugün arasındaki boşluğu dolduruyor ve tarihsel anlatıların ve bunların modern dünyamızla ilgisinin yeniden değerlendirilmesine davet ediyor. Aynı zamanda Donna Haraway’in yazılarında keşfedilen temaları, özellikle de melezlik ve direnişin sembolü olarak siborg kavramını yansıtıyor. Sanatçının 3D baskıları, çağdaş sanatta teknolojinin rolü ve sosyal normları hem yansıtma hem de eleştirme potansiyeli hakkında süregelen tartışmalara katkıda bulunurken, sanat dünyasında temsilin doğası ve güç dinamikleri hakkında asırlık sorularla da ilgileniyor.

Öte yandan Baeva’nın plastik atıklarla doldurduğu küreler, teknolojik atıkların ve genel olarak çevreye zararlı atıkların birikimini ve çevresel etkilerini temsil etmektedir. 3D ile tasarlanmış yaban arısı kafaları ise insanımsıların doğaya ve doğal yaşama karşı olan tahribatını simgeliyor. Bu, insan etkisinin doğal yaşamı nasıl etkilediğini ve ekolojik dengeyi nasıl bozduğunu vurgulamaktadır. Ayrıca, plastik atıkların doğaya verdiği zararı da yansıtır. Ayrıca teknolojinin doğal yaşam üzerindeki etkisini ve doğayla teknoloji arasındaki çatışmayı da göstermektedir. Bu, insanların teknolojiye olan bağımlılığının doğal yaşamı nasıl etkilediğini ve bu etkinin gelecekte nasıl bir tehdit oluşturabileceğini düşündürür.

Baeva, günümüz toplumunun ve kültürünün içine düştüğü çelişkileri yansıtırken, teknolojik gelişmeler ve tüketim alışkanlıklarıyla birlikte artan plastik atıkları görünür kılarak, doğal dengenin bozulması ve ekolojik sorunların derinleşmesini göstermektedir. Bu durum, özellikle gelişmekte olan ülkelerde yaşayan insanları ve doğal yaşamı daha fazla etkiler, bu da eşitsizlikleri derinleştirir.

İnsanlığın sanayi devriminden bu yana doğaya ve çevreye olan etkileri giderek artmaktadır ve endüstrileşme, doğal kaynakların hızla tükenmesine ve çevre kirliliğinin artmasına neden olmuştur. Ekonomik olarak, tüketim kültürünün yaygınlaşması ve kar odaklı üretim anlayışı, doğal kaynakların plansızca kullanılmasına ve atıkların artmasına yol açmıştır.

Albena Baeva bu serisiyle izleyicilere pasif kalmayıp eyleme geçme çağrısında bulunuyor. İklim krizi, eşitsizlik ve doğal yaşamın korunması konularında bilinçlenmek ve harekete geçmek gerektiğini vurguluyor. Bireylerin ve toplumların sürdürülebilir yaşam ve çevre koruma konusunda sorumluluk almaları gerektiğini hatırlatırken, bu bağlamda toplumsal değişim ve dönüşüm için önemli araçları duyumsatıyor.

Sergi 6 Mayıs’a kadar Collect Gallery’de görülebilir.


* Doçent. Dr. (Altınbaş Üniversitesi). Sanat Tarihçisi, Eleştirmen ve Küratör

** İngilizce Wastage; Bulgarca Фира ve Türkçe Fire.

Türkiye'nin En Büyük Sanat Haber Portalı, Güncel Sanat Haberleri, Sergi Rehberi, Sanatçı Portfolyoları, Sanat Üzerine Röportajlar