Atölye Söyleşileri serisinin altıncı konuğu heykel ve yerleştirme sanatçısı Betül Kotil.
Betül Kotil, pamuk ipliği ve hayvan yünü malzemelerini tutkalla işleyerek mermer benzeri, sağlam bir forma dönüştürdüğü heykel ve yerleştirmeleriyle dikkat çeker. Heykelin alışılmış sert, ağır, erkek egemen kodlarına karşılık; pamuk ipliğinin ince kırılgan; hayvan yününün ise duygusal geçirgenliği özelliği sayesinde katmanlı, dönüşebilen, hafif yapısıyla biçim ve malzeme üzerinden anlam kurulan heykeller üretir.
Kotil, malzeme tercihi ve formları aracılığıyla izleyiciye görünmeyen üzerinden ruhsal bir veya daha fazla katman yaratır. Son dönem işlerinde gördüğümüz koyun yünü, doğanın ve “o” canlının hafızasını malzemede taşır. Betül Kotil’in formlarında estetik, bir doğal oluş haliyle yansıtılır.

Kendinden bahseder misin?
Heykelin bilindik kodlarını sorgulayan işler yapıyorum. Hafızayla, sessizlikle ve görünmeyenle çalışıyorum.
İnce ve kırılgan olarak görülen pamuk ipliklerini tutkalla bir araya getirerek dayanıklı ve mermer benzeri bir yapıya dönüştürüyorum. Bu dönüşüm, hem malzeme hem de anlam açısından güçlü bir tezat. Dayanıksızın dayanıklılığa dönüşmesi, yalnızca fiziksel değil, ruhsal bir yolculuğu da yansıtıyor. Meditatif bir ritüel haline gelen bu yaratım süreci, tekrarla güç bulan, derin hissiyat uyandıran raslantısal formlar oluşturur. Her bir form, dokunarak hissedilir ve duyulara hitap eder.
Şu anda çalıştığın mekânın atölyen haline gelme süreci nasıl şekillendi? Bu atölyede ne zamandır üretim yapıyorsun?
2022’nin ortalarında İstanbul’a geldim ve halen bu atölyedeyim. Bu mekânla yollarımız bir gereklilik anında, yeni bir şehirde yer edinme çabasıyken, sonra içten içe beni şekillendiren bir mekândan öteye, alana dönüştü.
Üretmek dışında atölye senin için ne ifade ediyor?
Atölye benim için görünmeyeni duyabildiğim tek yer. Kendi iç sesimle aramdaki yansıma.
Bu atölye bir canlı, bir koku ve bir ses olsaydı neler olurdu?
Uyumayı bilmeyen bir hayvan, tutkal kokusu, dengesiz yükselip alçalan bir ses.
Bir sanatçı atölyesini sadece üretim yeri olmaktan çıkartan unsurlar nedir?
Hafıza taşıyıcısı gibi, bir portal diyebiliriz. Bazen hiçbir şey yapmadan da var olabildiğin yer.

Atölyenin görünmeyen ama senin için en önemli malzemesi nedir?
Kapıyı açıyorum, “buradasın ve devam ediyorsun” diyorum.
Atölyeler gizli alanlar mıdır? Ziyaretler esnasında seni rahatsız eden durumlar oluyor mu? Nedir onlar?
Evet, gizlidir. Bir showroom değil. Bir nevi iç dünyanın açığa çıktığı üretim alanı. Kimle vakit geçireceğimi seçebilirim. Seçemediğimde içten gerilirim. Atölyeye gelen biri gerçekten görmeye geldiyse, her şey yolunda. Ama görmeyi bilmeyen için o alan kapanır.
Atölyeni bir günlüğüne bir sanatçıya verseydin eğer o isim kim olurdu?
Anselm Kiefer. Malzemenin belleğini taşıyan, katmanlarıyla konuşan bir sanatçı. Bu atölyenin duvarlarında ondan izler görmek güzel olurdu. İçerde adımladığını hayal ediyorum şuan. Of
Son olarak atölyende bir günün nasıl geçiyor?
Sabah hemen müzik ve kahve ile başlarım. Ben gündüzcüyüm. Ama gece çalışmasında ihtiyaç duyarım. Önce sakince otururum işlere bakarım. Bir an var o an yerini bulmadan üretmeye başlamam. O gün neye ihtiyaç duyduğumu anlamaya çalışırım. Sonra aynı anda bir çok esere başladığım için ilk kurumuş olanla ilgilenirim. Bazen saatlerce sadece iplik ayırırım, gün ilerledikçe iplik dağılır, ben toplanırım. Akşam işler sessizleşir, ben de öyle.
Şahane bi sohbet okudum. ‘Gün ilerledikçe ipler dağılır, ben toparlanırım’ sevgili Betül, iyi ki varsın.