Atölye Söyleşileri serisinin sekizinci konuğu ressam Zeynep Beler.
Zeynep Beler, fotoğraf ve kağıt üzeri resimler üretir. Gündelik yaşam görüntülerinden beslenir. Son dönemde dijital mecralarda karşımıza çıkan: netliği olmayan, bulanık, anlamsız, geçiciliği olan imgeler üzerine düşünür, çalışır. Görsel olarak tanımlanmamış bu dijital imgeler, Beler’in sanat pratiğinde kavramsal bir zeminde izlenir. Bu dijital ve geçici olan imgeler, dijital çağın atık imgeleri olup sanatçı bu görsellerle yeni bir estetik ilişki kurar.
Zeynep Beler, bu imgeleri geleneksel kâğıt üzerine aktarır. Değersiz görünen bu şeyler sanat nesnesi haline gelir; böylece işler kalıcı, maddesel bir varlığa kavuşur.
Beler’in sanatı, izleyiciye gündelik dijital imgeler ile resim anlayışı arasındaki sınırları keşfedebildiği yeni bir alan sunar.
Kendinden bahseder misin?
Ressamım. Şu ara, uzun vapur veya metro yolculuklarında sosyal medya ve haber akışımda tam yüklenmeyip işaretsel bir eşikte kalan, düşük çözünürlüklü yer tutucu diye adlandırılan bir imge türü üzerine çalışıyorum. İşlevsiz veya tam tersi salt işlevsel, paylaşım değeri olmayan ve/veya düşük çözünürlüklü bu gibi imgeler ilgimi çekiyor. Bu piksel gürültülü, yarı okunabilir imgeleri kâğıt üzerine işleyerek maddeleştiriyor, bu kaynaklardan yola çıkarak farklı temsil ve soyutlama olasılıklarını araştırıyorum.
Şu anda çalıştığın mekânın atölyen haline gelme süreci nasıl şekillendi? Bu atölyede ne zamandır üretim yapıyorsun?
Ev atölyeme üç ay kadar önce taşındım. Öncesinde Beşiktaş’taki atölyeme adadan gidip geliyordum. Sonra atölyeyi oradan oraya taşıdığım bir süreç oldu ve nihayet buraya yerleştim. Daha önce de ev atölyede çalıştığım dönemlerde yaptığım gibi evin salonuna, yani en avantajlı ışığa ve alana sahip yerine atölyemi kurdum.

Üretmek dışında atölye senin için ne ifade ediyor?
Atölyem domestik bir mekânın içerisinde salt bana ait bir yer. Evimin içinde olmasına rağmen sınırları net bir biçimde çizili. Atölye bence toplumsal hayatın ziynetlerinden muaf bir alan. Derli toplu, prezentabl olması gerekmiyor. İnsan orada zihnen özgür hissetmeli. Bir simya laboratuvarı. Simya ile resim yapmak arasında bu paralelliği çizen en sevdiğim atölye kitabımdan alıntı yapacak olursam: “Atölye sanat tarihinden önce gelir: gayri meşru sahne resmin ta kendisidir, neden sonra hakkında bir hikaye anlatılır. … Kimi sanatçılar atölyelerini düzenleyerek onu dize getirmeye çalışırlar… ancak etkisi bir enfeksiyonu temizlemeye benzer: pansuman ne kadar iyi yapılırsa yapılsın, sağlıklıymış ya da bir enfeksiyon yokmuş gibi yapmak beyhudedir.” (James Elkins – What Painting Is)
Bu atölye bir canlı, bir koku ve bir ses olsaydı neler olurdu?
Bir canlı olsaydı bir suyun üzerinde bir nilüfer yaprağı olurdu. Bir koku olsaydı çam, kağıt ve toz kokusu olurdu. Bir ses olsaydı ise akışkan bir müzik olurdu. Son dönemde çalışırken sık dinlediğim JakoJako’nun bir parçası olabilir mesela.
Bir sanatçı atölyesini sadece üretim yeri olmaktan çıkartan unsurlar nedir?
Sanatçının günlük rutiniyle örtüşme derecesi sanırım. Ben burada müziğimi dinliyor, kitap okuyor, bir şeyler araştırıyor, bazen öylesine vakit geçiriyorum. Burada çıktı hedeflemeden de bir şeyler yapmak güzel. Masamın bir ucu ofis gibi işlev görüyor. Misafirimiz gelince ister istemez atölyemle haşır neşir oluyor, gece kalırlarsa sabah bir nevi atölyemde uyanıyorlar.

Atölyenin görünmeyen ama senin için en önemli malzemesi nedir?
Büyük duvarım ve ona vuran ışık. Gün ışığı düşüp rahat göremez olduğumda onu doğal bir paydos kabul ediyorum. Duvar kendi zamanını tutan bir saat gibi, üzerindeki ışıkla ve işlerle beraber devamlı yeni evreler başlıyor.
Atölyeler gizli alanlar mıdır? Ziyaretler esnasında seni rahatsız eden durumlar oluyor mu? Nedir onlar?
Bir başınalık önemli ancak paylaşımı da önemsiyorum, zaten şu haliyle tamamen gizli olması imkansız. Çekingen hissediyorsam birileri bize gelmeden resmin üstüne bir kağıt asarım, atölyeyi kendimce kaparım ama genellikle ziyaretçi severim. Atölye ziyaretlerini severim. Hatta bazen bir arkadaşım cowork için gelir, o masada takılırken ben resim yaparım. Resim yaparken muhabbet etmeyi de seviyorum. Kötü bir durumla karşılaşmadım.
Atölyeni bir günlüğüne bir sanatçıya verseydin eğer bu isim kim olurdu?
Üretmeyi arzu eden ancak atölyeye ve gerekli araçlara erişimi olmayan birisine verebilirdim.
Son olarak atölyende bir günün nasıl geçiyor?
Sabah kendime gelmem biraz vakit alıyor. Eskiden atölyeye giderken yolda, vapurda ayılırdım. Şimdiyse salonda atölyenin dışında oturup haber bakıp, spor yapıp ayılıyorum. Sonra yeni bir çay demleyip, kulaklıklarımı takıyorum. Hemen saldırmak istediğim bir resim yoksa defter yazarak, desen yaparak demleniyorum, varsa direkt başlıyorum. Birkaç saatlik en az bir tane yoğun çalışma sürecim oluyor her gün, onun dışında bölüne bölüne, ev ve bilgisayar başı işleriyle karışık ilerleyebiliyor. Bazen ilgi isteyen kedilerim tarafından bölünüyorum. Veya fırına yemek atıp geri geliyorum. Böylece birkaç organik molayla beraber akşamı buluyorum.