An Interview With Barış Celiloğlu About Her Award-Winning Film Lockedown Locked In
Londra’da yaşayan yönetmen Barış Celiloğlu, kurucusu olduğu tiyatro kumpanyası Theatre East N Bull bünyesinde karantina döneminde artan kadın cinayetleri ve aile içi şiddet üzerine Lockedown Locked In / Karantinada Mahsur adlı bir dijital tiyatro projesi geliştirdi. Biz de geçtiğimiz aylarda bunun haberini sizlerle paylaşmıştık.
Geçtiğimiz hafta ise Barış Celiloğlu sosyal medya üzerinden Lockedown Locked In adlı filmiyle Berlin Indie Film Festivalinden “En İyi Deneysel Film” kategorisinde ilk ödülünü aldığını duyurdu.
Hem kadın cinayetlerine odaklanan filminin konusu hem de farklı ülkelerden pek çok kadın oyuncuyu çevrimiçi ortamda bir araya getirerek dikkatimizi çeken yönetmen Barış Celiloğlu’na Lockedown Locked In ile ilgili sorularımızı yönelttik.
Keyifli okumalar.
Merhaba Barış hocam. Gelişmeleri yakından izlediğim ve merakla sonucunu görmeyi beklediğim, “Lockedown Locked In/Karantinada Mahsur” projenizin bugünlerde Berlin Indie Film Festivalinden “En İyi Deneysel Film” kategorisinde ilk ödülünü aldığını öğrendik. Sizi ve ekibinizdeki tüm emekçi arkadaşları tebrik ederim. Projenizden bahseder misiniz; ne anlatıyor, nasıl bir sürecin ve motivasyonun ürünüdür?
Çok teşekkür ediyorum! Bütün ekip olarak çok mutluyuz bu ödülden ötürü. Geçen sene karantina ilk başladığında Londra ve İstanbul’dan kadın cinayetleri haberleri gelmeye başladı. Bu beni çok üzdü bir kadın olarak. Durumun kabusunu çok derinden hissettim ve hemen sayılara baktım. Karantinanın ilk iki haftasında Londra’da 14 kadın, İstanbul’da 21 kadının evde eşleri tarafından öldürüldüğünü öğrendim. Hemen bu konuda dijital bir tiyatro projesi yapmaya karar verdim ki gündeme gelsin çünkü her ülkede de haberlerde pek yer verilmiyordu başta. Sosyal medyada çok gündemdeydi sadece. Önce İngiltere ve Türkiye’deki yazar ve oyuncu arkadaşlarla konuştum ve çok ilgilendiler. O dönem bütün tiyatrocular karantinadan ötürü evdeydi ve böyle bir sosyal sorumluluk projesi onlara çok acil, önemli ve cazip geldi. Bir de bu oyuncu ve yazarlar benim yıllar içinde çalıştığım ve işimi şu ya da bu şekilde iyi bilen sanatçılar. Sonra aklıma tanıdığım İspanyol, Avustralyalı ve Yunanlı yazar ve oyuncuları da katmak geldi. Onlar da çok sıcak bakınca birden proje büyük uluslararası bir proje halini aldı. O arada tanıdığım bir Rus yazar ‘Bizimkileri niye katmıyorsun?’ deyince onlar da katıldılar. Aynı zamanda Kıbrıs’tan ve Polonya’dan da sanatçılar var çünkü şairler ve ressamlar da var projede. İlk üç ay Zoom’da yazarlarla toplantılar yaptım ve konuyla ilgili onlara bilgi vererek kendi ülkelerindeki spesifik kadına şiddet olaylarını araştırmalarını istedim. Onlar da ben de araştırdıktan sonra tekrar toplantı yaptık ve onlara bu olayları çeşitli türlerde monologlar şeklinde yazmalarını rica ettim ve örnekler vererek yönlendirdim. Yazılan monolog taslaklarını tekrar toplantılar yaparak ya değiştirttim ya da kısalttırdım ve sonunda hazır oldular. Sonra oyuncularla Zoom provaları başladı ve birkaç provadan sonra oyuncular kendilerini çekerek bana yollamaya başladılar. Bu süreçte zor olan bizim o ülkelerde gidip çekim yapamamamız oldu ama sonunda Zoom’da ışık ve kamera açısı üzerine tavsiyelerde bulunarak birkaç çekimden sonra başarılı çekimlere ulaştık. Bu süreç de birkaç ay sürdü ve sonunda montaj süreci başladı ki en zor ve uzun süren oydu. On ay sürdü bütün projeyi bir araya getirmek ama sonunda oldu ve Berlin Indie film festivalinde ödülü aldı. Çok mutluyum bunca çalışmanın yerini bulmasından ve karşılığını almasından ötürü.
Lockedown Locked In / Karantinada Mahsur’un uluslararası bir proje olduğundan bahsettik. Türkiyeli, Rus, Yunan, Kıbrıslı pek çok farklı ülke ve sanatçılarıyla yürüttüğünüz projede kimlerle çalışıyorsunuz?
Lockedown Locked In / Karantinada Mahsur adlı dijital tiyatro projemize Türkiye’den benim yanımsıra Halide Eşber, Naz Yeni, Ada Burke, Dilek Yorulmaz, İrem Sayılgan Basil, Gulistan Sarbas, Aslı Özgönül ve Ezgi Bakışkan Barış gibi oyuncularla beraber, Onsun Meryem, Yapıncak Gürerk, Aysel Karaca, Betül Dünder ve Yıldız Çakar gibi değerli yazar ve şairler katıldı. Muhteşem sanat işleriyle ressam olarak da Zehra Doğan katıldı. Projenin temel ekibinde ise video sanatçısı ve grafik tasarımcısı Çiğdem Boru, montaj editörü ve video sanatçısı Şeref Özdemir, ses tasarımcısı Ceren Ayşe Özbudun ile besteci Ezgi Günüç bulunuyor. Çiğdem Boru ve Şeref Özdemir aynı zamanda bazı parçaların görüntü yönetmenliğini de üstlendiler. Monologların çevirilerini çevirmen Berna Vardar yaptı. Aslı Bayrak da son film posterimizin yüzü oldu. Ekibimle gerçekten gurur duyuyorum.
İspanya’dan oyuncu olarak Nuria Benet, Antonio Gil Martinez, Alexandra Restrepo, Montse Gili, Montserrat Roig De Puig; yazar olarak Laura Aparicio, Esther Lazaro, Elena Belmonte ve Cristina Simon Mencion; Yunanistan’dan Anastasia Revi, Matina Kartsiouna, Lydia Vie, Sevi Filippidou, Tania Batzoglou, Nina Rapi, ve Elena Mochla gibi yazar ve oyuncuların; Rusya’dan Maria Kroupnik, Nina Belenitskaya, Marina Krapivina, Polina Glukhova, Natalya Milantyeva, Elizaveta Kovalski, Saba Bakhisheva, Elena Seregina, Aleksandra Kareeva, Julia Chesnyak, Angelina Debor, Natalya McDonald gibi yazar ve oyuncuların; Kıbrıs’tan şair Neşe Yaşın, sanatçı Chara Savvidou ve müzisyen Eleni Skarpari, İngiltere’den sanatçı Salma Ahmad Caller, yazar olarak Charlotte Jennings, Nisha Bhakoo, Dzifa Benson, oyuncu olarak Isaiah Bobb-Semple, Schiekelle Collu, Elly Beaman-Brinklow ve Fiona Dawson, İtalya’dan Patrizia Paolini ve Polonya’dan Margaret Cohen; Avustralya’dan Jeanette Cronin, Jane Phegan, Nikita Waldron ve Belinda Giblin gibi tanınmış isimlerin katıldığı Lockedown Locked In / Karantinada Mahsur dijital tiyatro projesi 14 aylık yoğun bir çalışma sürecinin ardından tamamlandı ve film festivalleri ve sonrasında da dijital platformlarda yayınlanmak üzere, Ekim-Kasım gibi gösterime hazır olacak. Film festivallerinin prömiyerle ilgili katı kuralları olduğu için festival zamanı gelene kadar gösterime sokamıyoruz projeyi.
Projeniz Lockedown Locked In ön çalışma aşamasında muhtelif kadın örgütleriyle yaptığınız görüşmelerde, projenizin şekillenmesinde ciddi ve bilinmeyen bir rakamı da ortaya çıkartınız. Bunlardan biri kadın cinayetlerin arkasında gizlenen 8 aşama. 8 ülke, 8 bölüm tam da bu acı gerçekten ortaya çıktı değil mi? Bizlerin bilmediği ama sizin projenizi geliştirmeniz noktasında önemli doneler olan durumlar neler oldu?
Evet. Projenin sekiz bölümden oluşmasının nedeni, proje kurgusunun aile içi şiddetin cinayet zaman çizelgesini takip etmesiyle ilintili. Bu benim için çok önemliydi çünkü İngiltere’deki kadın örgütlerinden erkeklerin eşlerini 8 aşamada öldürdüklerini öğrendim. Yani kadın örgütlerinin deneyimlerine göre, kadın cinayetleri sekiz aşamada gerçekleşiyor. İlk iki aşama tanışıp kısa sürede kadına kraliçe gibi davranarak ilişkiyi hızlandırma aşamalarını, üçüncü safha kadınların sevdikleriyle telefonla konuşmaları ve ilişkilerini organize etme gibi özgürlükleri kısıtlayıcı safhalar olarak deneyimle belirlenmiş. Dördüncü safhada sözel ve duygusal şiddet başlıyor ve 5. safhada fiziksel şiddete dönüşüyor. 6. safhada dayak şiddeti artıyor, 7. aşamada erkek öldürme planları yapıyor ve 8. aşamada öldürüyor. Projenin kontrolle ve baskılarla başlayan şiddetin öldürülmeye kadar giden aşamalarını dramatik gerilimin artmasıyla yansıtmasını istedim. Bu gerçekten yola çıkarak projeyi sekiz epizotta geliştirmeye karar verdim.
Sahne üzerinde veya fiziki bir mekanda prova yapmaya alışık iken; farklı ülke sanatçılarını, yazar ve yönetmenlerini aynı platformda bir araya getirmek şu süreçte zor oldu mu? Zoom ortak çalışma alanınız değil mi? Prova sürecinde neler yaşandı?
Pandemi sürecinde dünyanın her yerinde birçok tiyatrocu monologlar yazarak ve bunları filme çekerek dijital ortamda tiyatro yapmaya devam etti. Bazı tiyatro grupları da eskiden videoya çekilmiş oyunlarını dijital ortamda yayınladılar biliyorsunuz. Bütün bunlar çok değerli çabalardı tiyatroyu canlı tutmak adına. Ben önce iki ülkenin 15 sanatçısıyla başladım Zoom provalarına. Kolay ve keyifliydi gerçekten. Ülke sayısı sekize çıkınca, yazar, oyuncu ve diğer sanatçılarla toplam sanatçı sayısı 70’e çıktı ki bu çok büyük bir rakam oldu tabii. Günümü çok iyi organize etmem gerekti bu durumda. Bazen internet çalışmadı, bazen de bağlantı zayıf olduğu için ağır çekim çalışmak zorunda kaldık ve bunlar zorluk çıkardı ara sıra ama genel olarak çok zor olmadı diyebilirim. Hatta çok keyifliydi genelde. Hem eğlendik hem de zevkle karakterleri derinleştirdik. Asıl zorluk oyuncular kendi kendilerinin çekimini yaparken çıktı. Teknik sorunlardı bunlar. Ya ışık kötü oluyordu ya da hem buna hem de kullanılan kamera ya da telefona bağlı olarak görüntüler grenli geliyordu. Bu aşamada monologların tekrar tekrar çekilmesi gerekti. Işığa ve kamera açılarına dair tavsiyelerimiz ile bu çekimler daha iyi bir hal aldı. Yani her görsel geldiğinde ben ve montajı yapan arkadaşım Şeref Özdemir bunları tek tek izleyip bir karara varıyorduk her gün ve hemen ben oyunculara yazarak ya da arayarak çekimi nasıl yapmaları gerektiğini bildiriyordum. Bu şekilde çekim kalitesinin de daha iyi olmasını sağladık. Zoom provaları benim için de oyuncular için de çok keyifliydi. Tabii bunun ne dereceye kadar tiyatro olduğu tartışılır. Sonuçta tiyatro canlı ve fiziksel olarak mekanda yapılan ve canlı seyirciyle paylaşılan bir sanat. Dijital ortam bundan farklı doğal olarak ama bence pandemi ortamında çok pozitif bir yol oldu bizler için ve aynı zamanda bizlere yeni beceri ve maharetler öğretti. Mesela ben bu çalışmada film çekimine ve film yapmaya dair çok şey öğrendim ve sonunda birkaç kısa film çekmiş oldum. Bundan sonra tiyatroda dijital iş ve video daha çok kullanacağım çünkü bu oyunları çok zenginleştiren bir araç aynı zamanda. Bir yönetmen olarak çoğul platform işleri daha çok seviyorum ve dijital ortamda çalışmak bu araçları daha iyi öğrenmemize yol açtı bence.
Türkiye’de de bilinir hale gelen Lockedown Locked In projeniz için iş birliği yaptığınız diğer ülkelerde projeniz ne tür bir yankı uyandırdı? Destek alıyor musunuz? Tepkiler nedir?
Projemiz diğer ülkelerde de çok ilgi gördü. Avustralya’daki bir dijital platform projemizi göstermek için film festivallerindeki gösterimlerin bitmesini bekliyor. Aynı şekilde İngiltere’deki dijital platformlar da çok ilgilendi çünkü kadın cinayetleri orada da Sarah Everard adlı genç bir kadının pandemi sırasında bir polis tarafından kaçırılarak öldürülmesinden sonra gündeme oturdu. Projemizin seneye Yunan ulusal televizyonu tarafından gösterilmesi olasılığı da var.
Karantina süreciyle birlikte dijital sanat ve dijital ortamda sanat sergileme çokça dikkat çeken ve üzerine üretimler yapılan bir yer oldu. Dijital ortama proje üretmenin ve/veya işler sergilemenin, projeniz Lockedown Locked In için herhangi bir kaygı duymanıza sebep olan bir durum oldu mu?
Hayır hiç kaygı duymadım uzun bir süre. Yani yazarlarla olan Zoom toplantıları da Zoom provaları da çok keyifli ve verimli geçti dediğim gibi. Sadece çekimleri İngiltere’dekiler dışında biz yapamadık doğal olarak. Benim talimatlarıma göre oyuncular kendiler yaptılar çekimleri ya da oyuncu arkadaşları yardım etti. O süreçte kaygılıydım epeyce çünkü ilk videolar çok grenli gelmişti ve ben bayağı endişe duydum. Aylarca yapılan onca çalışmanın sonunda elde edilen görüntü kalitesi kötü olsaydı bütün o çaba boşa gidecekti zira. O yüzden oyuncularla tek tek konuşup gerektiğinde Zoom çekimi bile yaptım onlarla. Yani çekim yaparken ben de bağlandım canlı olarak ve öyle yönettim bazı durumlarda. Her monolog en az üç dört kere çekildi ve sonunda kaliteli görseller elde ettik.
Bundan sonra benzer dijital tiyatro projeler düşünüyor musunuz? Sanatınız için gelecek planlarınız nelerdir?
Evet kesinlikle dijital işler de yapacağım bundan sonra. Tiyatro hiçbir zaman geri planda kalamaz benim için çünkü onun yerini hiçbir şey dolduramaz ama dijital işleri tiyatronun bir parçası olarak kullanmayı kesinlikle planlıyorum bundan sonra da.
Ayrıca bu projeyi gerçekleştirmeme yardımcı olan yukarda adlarını saydığım her sanatçıya tekrar teşekkür etmek istiyorum. Onların yoğun ve tutkuyla çalışmaları olmasaydı bu proje hayata geçemezdi. Bir de bu projenin gösterime girdiği bütün ülkelerde kadın cinayetlerini gündeme getirmesini ve yeni konuşmalar açarak yasa yapan ve yürütenler üzerinde bir baskı oluşturabilmesini diliyorum. Umarım Türkiye ve dünya kadınlarının mücadelesine bir nebze katkısı ve yardımı olur.
bravo, sanat için güzel işler yapılıyor. görmek, duymak ne güzel.
Barış’cım;
Seninle gurur duyuyorum,
seni seviyorum.