Formlar, Mimari ve Ütopya İlişkisi Üzerine

New Babylon, Eskiz
New Babylon, Eskiz

Formlar bir ütopya inşa edebilir mi? Eder ise nasıl bir yol izlenmelidir? Bu sorular genelde mimarlığın alanında daha fazla tartışılan konulardır. Ben bu yazıda bu sorunun cevabını güncel sanatın üretim formlarında, resimde, heykelde veya sinemada aramak istiyorum. Yani tartışmayı belli bir disipline sıkıştırmak yerine biraz geniş açıdan bakmak istiyorum.

Constant Nieuwenhuys, sitüasyonistlerden 1960 yılında ayrıldıktan sonra “New Babylon”u tasarlar. Özetle New Babylon, sınıfsız bir dünyada inşa ettiği bir şehir, bir ütopyadır. Bu ütopik şehirde insanlar sonsuz boş zamana sahiptirler. Constant kurduğu özel mimari ile mekanları mekansızlaştırarak kalıcı bir belleğinde oluşmasını engelliyor. Ütopyasını koca bir çadır kent şeklinde tasarlıyor. Tabi sonradan Constant’ın New Babylon’u hem mimari açıdan imkansızlığı hem de başka birçok yönden eleştirilere maruz kalıyor. Mimarlık teorisyeni Hilde Henyen ütopya yerine aslında bir distopyayı çağrıştırdığını söyleyerek bu mimari ütopyayı eleştiriyor.[1] Constant cevapları ararken direkt mimariye yöneldi ve belki de bunun için ütopyasındaki formlar tam anlamıyla bugünle gelecek arasında bir geçişkenlik kuramadı. Bu sorunun cevabını bir sanatçı olan Kurt Schwitters ise ilk olarak formlarda aramış ordan mimariye ulaşmıştır.

New Babylon, Constant Nieuwenhuys
New Babylon, Constant Nieuwenhuys

Schwitters kendi anlatısını oluşturduğu merz sütunlarını dadanın temel düşüncesinden etkilenerek oluşturur. Bu sütunları oluştururken farklı malzemeler kullanarak formunu gerçekleştirir. Formlar bugün, geçmiş ve gelecek arasında köprü kurarak bir zamansızlık inşa eder. Kurt Schwitters oluşturduğu bu heykellerden sonraki yıllarda kendi mimari formunu, “Erotik Kathedrali” oluşturacak. Erotik Kathedral, özgürlük ile delilik arasında ısrarla net bir çizgi çizmez. Bu yapısıyla hem tekinsiz hem de ütopik bir anlatı verir bize. Schwitters, Constant’tan farklı olarak ütopyasını direkt mimariden değil, oluşturduğu heykellerden inşa eder. Biri mekanı belirsizleştirirken diğeri direkt başında mekanın elemanlarını belirsizleştirir, muğlaklaştırır. Muğlaklıkla ütopya arasındaki ilişkiyi biraz daha düşünürsek Borges’e de bize bu doğrultuda yardımcı olabilir.

Foucault, Borges ve onun zamanı ele alışı, sınıflandırma, listeleme ve arşivleme biçiminden hareketle bize yeni kapıları aramamız için olanak sağlar. Foucault, “Kelimeler ve Şeyler” adlı yapıtının önsözünde Borges’in Çin Ansiklopedisi’ne yer verir. Bu ansiklopedi, John Borges’in “John Wilkins’in Analitik Dili” adlı öyküsünde yer alan bir Çin Ansiklopedisi’ndeki hayvanların listesidir. Foucault, Borges’in yazdığı ansiklopedi için şu ifadeleri kullanır:

“Okunduğunda, düzene sokulmuş tüm yüzeyleri ve varlıkların kaynaşmasını bizim için yatıştıran tüm düzlemleri sarmalayarak, bizim bin yıllık Aynı ve Başka uygulamamızı şirazesinden çıkararak ve onu uzun süre boyunca kaygılara sevk ederek, tüm düşünce alışkanlıklarını – bizimkileri: bizim çağımız ve coğrafyamızın sahip olduklarını – sarsan gülüşün içindedir.”[2]

Jorge Luis Borges
Jorge Luis Borges

Foucault bu metinin kaotikliğinden ve tutarsızlığından oldukça etkilenmiştir. Ansiklopedideki sınıflandırmanın olanaksızlığının altını çizmiştir. Listelenen hayvanların bir kısmı gerçek hayvanlarken bir kısmı ise fantastik ve mitolojik varlıklardır. Buna karşın bazı ejderha ve benzeri yaratıklar listeye giremez. Bu tuhaflığa rağmen listeleme alfabetik sırayla ilerleyerek genel kabulleri ve alışılmışlıkları takip eder. Böylece birbirleriyle aralarında hiçbir bağlantı olmayan elemanlar yan yana gelir. Hiçbir mekânda bulaşamayacak canlılar, ansiklopedi içerisinde, dil sayesinde yan yana gelirler. Foucault, bu durum karşısında hayvanların yan yana gelebileceği mekan olması gerektiğini düşünür ve “Eğer bunların hakiki bir yeri yoksa; bunun nedeni bunların hepsinin birden büyülü ve düz bir mekânda serpiliyor olmalarıdır”105 diyerek ütopyalara yönelir. Foucault, Borges’in yaptığı bu kaotik metni okurken, Borges’in egzotik bir bakış yönelttiği Çin’i işaret ettiğini düşünür. Batı dünyasından bakıldığında Çin’in karmaşık, egzotik bir ütopyayı andırması, hatta alfabesinin bile Batı’nın gözünde karmaşık yan yana gelişler bütünü olması Foucault’u bu düşünceye itmiştir Foucault, Borges’in ansiklopedisinin yaratığı kaosu anlaşılabilir kılmak için ise elemanlar arasında düzen kurmak yerine soyutlamayı uyumlamayı önerir.[3]

Bu yazıda Constant, Schwitters ve Borges üçgeninde form, mimarlık ve ütopya üçgenini tartışmaya çalıştım. Bunların üretimlerinden hareketle ütopyanın formlarda daha mümkün bir zemine oturduğu söyleyebiliriz. Dün, bugün ve gelecek arasında kendisini gerçekleştirmesi ise kurduğu konstrüksiyonun muğlaklığı ölçüsünde mümkün olabilir. Buradan hareketle formlar üzerine düşünürken belki bizim de bir ütopyaya katkı sağlayabileceğimiz söylenebilir.


[1] https://manifold.press/constant-ve-yeni-babil
[2] Michel FOUCAULT, Kelimeler ve Şeyler: İnsan Bilimlerinin Bir Arkeolojisi, çev. Mehmet Ali Kılıçbay,11
[3] Estetik ve Politika Bağlamında Sanat Eserinde Arşiv Kullanımı, M. Emin Çelik, Yüksek Lisans Tezi, MSGSÜ,2022

Üretimleri genel olarak heykel, enstalasyon ve video odağında olan bir sanatçıdır. Aynı zamanda güncel sanat alanında çeşitli yazılar yazar.