Animasyon ve Heykel sanatçısı Uğur Savaş ile Odense Uluslararası Film Festivali’nde uluslararası prömiyerini gerçekleştiren Kurdun Kutusu filmi hakkında bir söyleşi gerçekleştirdim. Hem film süreci, hem de filmin gelecek planları üzerine gerçekleşen bir söyleşi oldu.
Keyifli okumalar…
Uğur seni tanıyabilir miyiz?
Ben Animasyon ve Heykel sanatçısıyım ayrıca veganım. İki kedimle birlikte Acıbadem’de kurduğum atölyemde yaşıyorum. Güzel Sanatlar Lisesi Mezunuyum ve Mimar Sinan Heykel Lisans ve Yüksek Lisans Mezunuyum. Yüksek Lisansımı “Canlandırma Heykel” adı altında bir tezle bitirdim. Bu tezi yazarken heykel ve animasyonun arasında üretilmiş filmleri ve heykelleri araştırdım. Bu hayatımda yeni bir kapı açtı. Desenler çizerek öyküler oluşturuyorum. Sonra onlar için mekanlar tasarlayıp yaptığım grotesk figürlerle stop-motion filmler çekiyorum. Benim için bütün bu süreç, film prodüksiyonundan daha çok bireysel bir sanat üretimi. Dolayısıyla ürettiklerim aşama, aşama sergilenebilir bir projeye dönüşüyor. Film /animasyon ve plastik sanat alanlarında işler ortaya koyuyorum. Hepsi yazılan öykünün etrafında gelişerek çeşitleniyor.
Kurdun Kutusu animasyon filminden bahseder misin? Nasıl bir dünya yarattı, izleyene ne anlatıyorsun?
Seneler önce Slavoj Zizek okulumuza konuşmaya gelmişti. Orada şöyle bir şey söylemişti; “Fikirleri ateşli bir şekilde savunmadan önce, düşünüp analiz etmeli ve beklemeliyiz.” Bu düşünce bende önemli bir yer tuttu. Düşünceleri fanatik bir şekilde savunup aksiyona geçmeden önce geçmişte ne gibi hatalar oluşturduğunu incelememiz ve hatta kendimizden bile şüphe etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bir gece bodrumundan bir kutu getiren karakterimiz bu kutudan eski bir kitap çıkarır ve okumaya başlar. Kitap belli ki çoktan unutulması gereken bazı düşünceleri temsil etmektedir. Bu düşünceleri tanımlamıyorum çünkü filmimin insanın savunduğu birçok ideolojiyi ve tarihte olan birçok olayı kapsamasını istedim. Aynı zamanda mikron düzeyde bizim hayatımızda yaşanan olaylara da örnek teşkil edebilir. Ana karakterimiz kötü kahraman olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü seyirciyi kötü karakterin yerine koymak ve cüce ırkına karşı yaptıklarını sorgulamasını istedim. Bütün bu hikayeyi de kendi içinde şekillenmiş kutular içinde geçen distopik bir fantezi ve düş dünyasının içine bir masal olarak koymayı tercih ettim. Bulutlardan yağan damlalar yumurtaya dönüşür ve cüceleri doğurur. Cüceler saf ve kendine göre mizacı olan bir ırktır. Dillerini anlayamayız ya da kullandıkları aletler tanıdık olsa bile nasıl çalıştıklarını çözemeyiz. Adam cüceleri iş yemeğine davet eder ve onları kendi istediği gibi hareket etmeleri için hazırlar. Sonrasında cücelerin dürbünü adamın eline geçtiğinde, adam ilk defa cücelerin bakış açısıyla hayata bakar. Modern insanlık anlayamadığı her canlıyı bir kalıba sokma ihtiyacı duydu kendinde. Kurdun Kutusu ise empati tavsiyesi veren bir filmdir diyebilirim.
Kurdun Kutusu prömiyerini Odense Uluslararası Film Festivali’nde yaptı. Festival sürecinden bahseder misin? Nasıl geçti? Yorumlar nasıldı?
Filmimiz Odense Uluslararası Film Festivali’nde Avrupa prömiyerini gerçekleştirdi. Bunun için çok mutluyuz. Benim ilk Uluslararası tecrübemdi. Odense Danimarka’a nın tek Oscar Sertifikalı Festivali. Bu festivali yıllardır takip ediyorum. Sevdiğim bir çok usta animasyon yönetmeni bu festivalde filmleriyle bulundu ve ödüller aldı. Festival’de ki seçkisi oldukça kaliteli. Başvuran 4129 film arasından 129 film arasına seçilmiş olmak bizim için gurur verici bir durum. Festivale gittiğimizde oldukça sıcak karşılandık. Festivalin oldukça samimi bir iletişim ağı var. Dünyanın dört bir yanından gelen yönetmenler ve Danimarka’lı katılımcılarla birlikte kısa filmler izledik. Bizim filmimiz üç defa gösterildi. Biz bunlardan ikisinde bulunabildik. Salonun kapısından girerken filmimizi biliyor olmaları ve bizi bekliyor olmaları bizi etkiledi. Filmimizin bulunduğu program sona erdiğinde Soru/Cevap paneline katıldık. Bu bölümde fikrin nereden geldiği, neden böyle bir film çektiğimiz, nasıl zorluklarla karşılaştığımız gibi konular hakkında konuştuk. Biz yanımızda filmimizin ana karakterlerinden birini getirmiştik. Filmin multidisipliner bir çalışma olması ilgilerini çekti ve kuklamız salona gelen izleyicilerin ellerinde dolaştı. Filmin nasıl yorumlar aldığını biraz daha gösterebilmek için Odense Film Festivali’nin filme yazdığı açıklamayı sizlerle paylaşmak isterim. Burada benim için önemli olan onlarla hiç iletişim kurmamış olmama rağmen filmin ruhunu yakalamış olmaları.
“Chaotic dystopia, skeleton dwarf gnomes, the wolf man, a steel oven with teeth and an amazingly beautiful score collide in this harrowing societal critique from Turkey.”
Kurdun Kutusu uzun soluklu bir çalışma ürünü. Bildiğim kadarıyla da serüven devam edecek. Filmin geleceğini nasıl görüyorsun?
Kurdun Kutusu beş senelik bir sürecin ürünü. Bu sürece bir sanat üretimi olarak da yaklaştığımı daha önce aktarmıştım. İlk iki sene dekorları ve figürleri yaparken amacım filmle sınırlı kalmayan kendi başına da bir fantazma oluşturabilecek atmosferler yaratmaktı. Kurdun Kutusu 23 kutudan oluşuyor. Şimdilik filmde kullandığım 27 karakter bulunmakta. Önümüzdeki sene içerisinde bir sergi projesiyle izleyici karşısına çıkmak niyetindeyim. Bu sergide öyküyü anlatan story-board çizimleri, desenler, video çalışmaları ve filmde görülen mekanlarla figürlerin sergi için düzenlenmiş yeni şekilleri görülebilecek. Filmimiz T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından fonlandı. Bu filmimize başlamak açısından bize iyi bir moral oldu. 2018 yılında Canlandıranlar Yetenek Kampı’na seçildi. Filmin sürecinde izlenecek yollar bakımından oldukça yararlı oldu. Geçen sene Canlandıranlar Film Festivaline Onur Konuğu olarak gelen dünyanın önemli stop-motion yönetmenlerinden biri olan Peter Lord atölyemi ziyaret etti. Benim için çok değerli bir andı. Avrupa prömiyerini Odense’de yaptık. Türkiye prömiyerini ise Altın Koza’da gerçekleştirdik. Devamında Canlandıranlar film festivali ve Uşak film festivalindeyiz. Festival yolculuğumuz daha yeni başlıyor, heyecanlıyız.
Kurdun Kutusu için biraz teknik bilgi de vermeni isterim. Animasyon olması nedeniyle çokça parçaları olan, ışığı, sesi, oyuncuları ile kalabalık bir arka tarafı var. Teknik tarafta seni zorlayan bir durum oldu mu? Hem maketleri yapmak, hem de çekmek nasıldı?
Film projemiz stop-motion olduğu için her şeyi önceden planlamak gerekiyordu. Öncesinde storyboard’larımız ve sahne dizaynlarımızla bu çekime iyi hazırlandım. Hazırlık ve çekim dönemlerimiz pandemiye denk gelmesine rağmen az kişi de olsak durumu iyi kurtardığımızı düşünüyorum. Kurdun Kutusu benim için bir doğum projesi. Bu yüzden biraz sancılı oldu. Film için özel ekipmanlar inşa ettik. Bunların hepsi keyif verici deneyimler sundu. Filmde karşılaştığımız zorluklar bizim bir şeyleri ilk defa deniyor oluşumuzun heyecanıyla eğlenceye dönüştü. Önemli aşamalardan birisi filmin karakterinin seslendirilmesiydi. Daha önce animasyon işlerim için bir oyuncu kullanmamıştım. Karakterlerimi konuşturmayı denememiştim. Bu filmde bu zorluğu aşmak istedim. Normalde seslendirme sanatçıları çekilmiş filmin üstüne ses kaydederler. Ben önce oyuncunun oyununu alıp ona göre figürüme hareket vermek istedim. Oyuncu Cem Uslu ile stüdyoya girdik ve live- action bir film çeker gibi sahnelerin sesini aldık. Sonrasında karakterin aksiyonunu bu oyuna göre canlandırdık. Müziğimizi ve seslerimizi müzisyen Deniz Balım yaptı. Kendisi film için deneysel bir tavırla müzik yapmaya koyulurken sesleri de aynı mantıkta oluşturdu. Sette görüntü yönetmenim Deniz Ateşer ile muazzam bir iletişim halindeydik. Animasyonları yaparken bir ritüelin içerisinde gibiydik ve konsantrasyonumuz çok önemliydi. Stop-motion çekimleri zor olmasına rağmen biz zamanın nasıl geçtiğini anlayamadık. Bütün sahneleri ışığından mizansenine özenle hazırlayarak çektik. Geriye dönüp baktığımda benim için önemli olan herkesin bu projeye inanmış olmasıydı. Bazı zorluklarla karşılaşsak da alternatif çözümler artı yaratıcılık kattı diyebilirim.
Hem heykelleri yapmak, hem de çekmek nasıldı?
Oluşturmak istediğim sinemanın bir özelliği bu. Bu yüzden multidisipliner olduğunu söylüyorum. Figürleri yontarken kamerada nasıl görüneceklerini göz önünde bulundurarak yontuyorum ve şekillendiriyorum. Sadece sahne ya da açılar değil, verilmek istenen duyguları da göz önünde bulunduruyorum. Figürlerin eklemlerinin hepsi hareket etmiyor. Bunun bir sebebi, heykel sanatı sabit duran bir figür üzerinden hareket okuması yapmamızı sağlar. Aynı şekilde karakterlerin bazı eklemleri bazı hareket pozisyonlarında sabitlenmiş durumda. Bu durum onları az hareketle oynatarak farklı duruşlar alabilmemi sağlıyor. Portrelerin sabit olması ama kafa hareketiyle ifade veren duruşlar ortaya çıkması da yine onları yontarken hesapladığım ve uzak doğu tiyatrosundan esinlendiğim bazı özellikler. Dolayısıyla çekimlere girildiğinde figürleri oynatmasını bilen tek kişi ben olmuş oldum. Fakat tabi bu zaten istediğim bir şeydi, figürleri hazırladığım uzun soluklu dönemin ekmeğini yemenin vakti gelmişti. Deniz sahnelerinde denizi elimle oynatırken oluşan jestler ve adamın kurda dönüştüğü sahnede tamamen deneyselliğe ve sürprizlere açık hareketler sergilememiz bu filmi Art-House bir noktada konumlandırdı. Çekimler sırasında bunu tecrübe etmek şahane bir hazdı. Bazı sahnelerde yaptığım bu karakterler beni bile şaşırtan sonuçlar sundu.
Kurdun Kutusu İstanbul’da da gösterimleri olduğunu biliyoruz. Yeni olacak gösterimlerden bahseder misin?
Filmimiz ilk gösterimini 46.sı düzenlenen Odense Uluslararası Film Festivali’nde yaptı. Devamında Türkiye’nin en önemli festivallerinden birisi olan ve 30.su düzenlenen Uluslararası Adana Altın Koza Film Festival’in de finalist olarak yarıştı. Şimdi 23 Ekim’de başlayan ve 11.si düzenlenen Canlandıranlar Film Festivali’nde gösterilecek. Bundan sonrasında 24. Uluslararası İzmir Kısa Film Festivali ve 10. Uluslararası Uşak Kısa Film Festivali’nde gösterilecek. Festival sürecimiz devam ediyor. Bize tanınan iki senelik süreç için bir çok festivale başvurduk.
Instagram: @kurdunkutusu_wolfsbox
[…] Dördüncü stüdyo albümü “Uydurduğumuz Oyunlarla”yı geçtiğimiz hafta yayınlayan Nilipek., albümün ikinci teklisi Menekşe’nin klibini dinleyicileriyle paylaştı. Menekşe, ayrılık sürecini ilk acıdan son hissizliğe kadar betimleyen, sitemli bir ayrılık şarkısı. Hüzünlü hikayesini stop-motion animasyonla birleştiren videonun yönetmenlik koltuğunda Uğur Savaş oturuyor. […]