19 Eylül’de Kadıköy’deki Pax Sahne’de prömiyer yapan HardLove’ı yazar ve yönetmen Anıl Can Beydilli ile konuştuk.
Merhaba Anıl. HardLove’ı nasıl bir ihtiyaç üzerine yazdın?
Yazarken genelde hayatın içindeki tuhaf durum veya çatışmalar ilgimi çekiyor. Bana hem tanıdık hem de saçma hissettiren bir şey aklıma geldiğinde onunla oynamak ve geliştirip dramatik bir yapıya ulaştırmaya çalışmaktan keyif alıyorum. HardLove da yine böyle bir fikri geliştirirken ortaya çıktı. Bir yandan yaşadığımız çağın getirdiği yeni ilişkilenme/ilişkilenememe biçimlerini yazmak beni heyecanlandırırken diğer yandan bu kadar mahrem bir alanı tiyatronun estetik araçlarıyla sahneye taşımanın ilginç sonuçlar verebileceğini düşündüm.
Gerek evlilik gerek romantik ilişki gerekse salt cinsellik kapsamında olsun kadın erkek ilişkileri, üzerine çok üretim yapılan bir konu. Bu verimli zemini senin için özellikle cezbedici kılan nedir?
Aslına bakarsan ikili ilişkiler hakkında yapılan üretimlerin, romantik komedi ve aşk hikâyelerinin iyi bir tüketicisi olduğum hâlde HardLove’a tam anlamıyla bu düzlemde yaklaşmadım. Yazarken de sahnelerken de Yaşam Özlem Gülseven (dramaturg) ve Dicle Şengül’le (yardımcı yönetmen) birlikte odaklandığımız temel şey birbirlerine o gece “denk gelen” ve bir şeyler hissetmek için durmaksızın çabalayan iki kişiden bahsetmekti. Yaşadığımız dönemin getirdiği yalnız, bağ kurmakta zorlanan insanlardan ve onların en özel alanlarından bahseden dürüst ve canlı bir iş yapmak istedik. Buradaki kadın ve adam (ki farklı da olabilirdi) cinsiyetler üzerine birer temsil veya kadın erkek ilişkilerine dair söylem üretmekten ziyade sadece sevişmeye çalışıyor ve bu sayede içlerindeki boşluğu doldurmayı test ediyorlar.
HardLove’ı yazıp yönetirken beslendiğin, oyunun ruhuna yakın bulduğun başka üretimler (kitap, film veya oyun) oldu mu? Teorik düzeyde hangi kuram ve kavramlara eğildin?
Bir hikâyeyi çalışmak benim için özel olarak bir kurama odaklanmaktan çok sahnede görmeyi hayal ettiğim estetik ve içeriğin bütünleşmesiyle ilgili. Yine de Byung-Chul Han’ın Palyatif Toplum ve Andre Comte Sponville’in Cinsellik, Aşk ve Ölüm kitapları üzerine konuştuk. Film olarak daha önce de çok etkilendiğim ve ana karakterin ruh hâline tekrar tekrar bakmak için izlediğim Jean-Marc Vallee’nin “Demolition” filmi ve Joachim Trier’in “The World Person in the World” filmini söyleyebilirim. Oyunu yazarken bolca elektronik müzik dinledim. Bunlardan tarzlarını oyunun ruhuna çok yakın bulduğum yerli grup Nep’tune aynı zamanda oyunun müziklerini tasarladı.
Pandemi ve ekonomik kriz nedeniyle iki sezondur daha çok tek kişilik oyunlar izledik ve doğrusu seyirciyle kurdukları geçirgen ilişkiyi çok da sevdik. Bu sezon ise gördüğüm kadarıyla iki kişilik veya daha kalabalık oyunlar yavaş yavaş geri dönüyor. Tiyatro sektöründe varlık gösterme koşullarını göz önünde bulundurursak bir kadın ve bir erkek oyuncuyu içeren iki kişilik bir oyun yazıp yönetmek senin için nasıl bir tecrübe oldu?
Tiyatro üretimi maalesef yaşadığımız politik, ekonomik ve sosyal koşullara doğrudan bağlı bir şey. Sadece oyuncu sayısı değil dekor, nakliye sorunu, KDV, bilet komisyonu ve sahne kirası gibi unsurlar hiç de sempatik olmayan ve tiyatro yapmak istiyorsak öğrenip bir şekilde adapte olmamız gereken birer unsur haline gelmiş durumda. Soruya dönecek olursam, pandemi sonrası “yeter ki bir şey üretilsin” duygusunun yerini hem seyircinin hem de üreticinin artık kaç kişilik olduğu fark etmeden ortaya belli standartlarda işler koyma ihtiyacına bıraktığını düşünüyorum. Burada seyirci oyun izlemek için şartlarını zorlarken biz de yapımıyla, rejisiyle ve oyuncusuyla güçlü işler sunmak için şartları ve koşulları elimizden geldiğince zorluyoruz.
HardLove kalabalık bir ekibin ürünü. Kimlerle çalıştın ve nasıl bir çalışma yöntemi benimsediniz?
İlk olarak yazım aşamasında metnin kendi erkek perspektifimde sıkışmasını istemediğim için Yaşam’la görüştüm ve onunla bir feedback döngüsü içinde metni geliştirdim. Aynı çalışma biçimini sahneleme aşamasında da sürdürdük. Birlikte çalıştığımız herkesin üretime dahil olduğu kolektif bir yapıda çalışmak istiyorduk, bu nedenle oyunun bütününe dair kafa yoran, doğaçlama kabiliyeti yüksek oyunculara ihtiyacım vardı. Tuğba Sorgun ve Atakan Yılmaz da bu anlamda ideal seçimlerdi. Dicle oyunculuk disiplininden gelen ve reji bakışına sahip bir yardımcı yönetmen olarak Yaşam ve benden farklı bir yaklaşımla ekipte yer aldı. Müzikleri yapan Arkadaş Deniz Koşar ve Mekin Sezer (Nep’tüne) bahsettiğim gibi zaten dinleyicisi olduğum insanlardı. Yıllardır hayranı olduğum Cihan Aşar ve Yasin Gültepe sektörde çok önemli tasarımcılar. İşe dahil olarak niteliğine büyük katkı sağladılar. Hareket tasarımı ise bizim sahne estetiğimiz için en önemli unsurlardan biriydi, Gülnara Golovina burada çok büyük sorumluluk aldı ve ciddi bir çalışma sonrası harika bir iş çıkardı.
Hem yazıp hem yönettiğin için soruyorum; oyun metninde çok boyutlu şakalar var. Bunların sahnede bazen komik bazen iğneleyici belki bazen rahatsız edici durmasını dramaturjik anlamda nasıl sağladın?
Bu kendi açımdan oyunu çalışırken en çok eğlendiğim konulardan biriydi. Flörtün ve libidonun bize yaptırdığı espriler ve bazen kendimizin dışına çıkıp baksak çok utanacağımız saçma sapan hareketler oyundaki gerçekliği de kurabilmemiz için çok önemliydi. Karakterlerin geçmişlerinden yola çıkarak değil de, o gecenin koşulları ve onlara yaptırdıklarıyla ilerlediğimiz için Ayşe ve Ahmet’in ilk gecede birbirlerine “göstermek istedikleri” yanlarını sürekli boşa düşürmeye çalıştık. Oyunun dramaturjik olarak en merkeze aldığı konulardan biri yüzeyde olanın altına bakmaktı ve altına baktığımız her noktada şaka yapabileceğimiz bir tuhaflık vardı. Burada Yaşam ile metin aşamasında bulduğumuz birçok şey oldu, aynı şekilde oyuncuların provalarda yaptığı doğaçlamalar üzerinden dahil ettiğimiz espri ve çeşitli oyunlar oldu. Hatta yazdığım bazı espriler “fazla cringe” bulunarak (!) ekip tarafından bana zorla attırıldı. Buradan sizin aracılığınızla da onlara teessüf etmiş olayım.
“Madem pratikte olmadı, bari teori konuşalım,” diyerek cinsellik konuşan bir çift görüyoruz sahnede ki devamında yer yer stilize yer yer gerçekçi bir hareket düzeniyle “pratik” kısmı da yaşanıyor. Bu yönüyle alışılmadık, cesur bir oyun. Ekipçe oyuna dair nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Oyunun bu tarafı başlangıçta bizim için de riskli ve zorlayıcı bir denemeydi. Stilize bir yapıyla gündelik bir dilin yan yana gelmesini istedim. Metni okuttuğum birçok kişinin bana kaygı ve endişe ile baktığını hatırlıyorum. Fakat bu işi sahneye taşıma sebeplerimizden biri ışık, müzik ve hareket gibi unsurlarla birlikte cinselliği sahnede teatral açıdan var etme düşüncesiydi. Şu ana kadar aldığımız geri dönüşler bizi çok mutlu ediyor. Gerek alandan gerekse alan dışından insanlardan yaptığımız işin yeni ve taze bir tiyatro deneyimi sunduğuna dair tepkiler alıyoruz.
Yine cesaret çizgisinden giderek bir sorum olacak; yönetmen olarak gözlemini merak ediyorum. Oyuncuların bedenlerini birbirine ısındırma, uyumlandırma meselesi nasıl gerçekleşti? Bunun için nasıl bir yol izlediniz?
Burada öncelikle oyuncuların profesyonelliğine ve çalışma biçimlerine güvenmekle başladım. Karşımda işini iyi yapan iki araştırmacı oyuncu vardı. Fiziksel temrinlerle başladık ama daha çok sahnedeki durumları, motivasyonları ve karakterlerin arzularını konuştuk. Sahne üzerinde de bunlar üzerinden yönlendirmeler yaptık. Gülnara Golovina’nın hareket tasarım sürecinde odaklandığı yerlerden biri de oyuncuların birbirlerinin bedenlerini dinlemesi ve birbirlerine uyumlanmasıydı. Bu uyumlanma sürecine neredeyse tasarıma ayırdığımız kadar zaman ayırdık. Prova sürecinde oyuncular ürettikçe ve karakterler olgunlaştıkça fiziksel sonuçlar aldık.
Tuğba Sorgun ve Yaşam Özlem Gülseven ile birlikte kurduğunuz, sahne sanatlarında “yeni hikâyeler ile estetik biçimleri araştırmak üzere” yola çıkan artalan kolektif’i tanıtır mısın?
artalan’da temel amacımız aynı vizyonda buluşan bir tiyatro ekibi kurmak yerine bağımsız sanatçıların birbirinin üretimini desteklediği, proje geliştirdiği ve aynı çatı altında üretimine devam ettiği bir diyalog alanı oluşturmaktı. Şu anda artalan bünyesinde Mart 2022’de prömiyer yapan Hatırlarsanız Mahremiyet Demiştik ve HardLove olmak üzere iki oyun yer alıyor. Hatırlarsanız Mahremiyet Demiştik bugünlerde Kıbrıs turnesinde ve daha sonra Artvin Borçka Festivali’nde yer alacak. HardLove’ın da farklı şehirlerde seyircilerle buluşmasını çok istiyoruz. Uzun vadeli hedefimiz üretmeye devam etmek ve bu süreçte birbirimizin işlerini geliştirebileceğimiz bir tartışma zemini yaratmak. Bu diyalog alanına zamanla başka sanatçıların da dâhil olarak onu genişletmesi bizim için çok heyecan verici bir fikir.