“Kamusal bütçeden pay alamayan, yerel yönetimlerin desteklemediği bir koşulda Kadıköy’de tiyatro merkezli bir sanat mekânını işler tutmak bir büyücülük faaliyetine dönüşüyor.”
Kapısını bizlere her zaman açan, Kadıköy’deki evimiz Moda Sahnesi on yaşında! Bu vesileyle kurucu sanat yönetmeni Kemal Aydoğan ile bir söyleşi yaptım. Bana ve bize, şehre ve izleyiciye kazandırdıkları her şey için ve bunca emekle, bunca alın teri ve gözyaşıyla çabalamaya devam ettikleri için kendilerine minnettarım.
Kemal Abi, 2013’te kurduğunuz Moda Sahnesi on yaşına girdi. Önce duygularını alalım, nasılsın, ne hissediyorsun?
Zaman çok hızlı geçiyor. Ne kadar çok şey oldu bu on yılda. Bir kere 35-40’a yakın oyun üretmişiz. Yüzlerce kez, binlerce seyirci ile buluşmuşuz. Seminerler, atölyeler vb. ile dolu dolu bir on yıl. Tabii ki COVID-19 salgını ve onun etkisi altında tiyatroyu sürdürmeye çalışmak için verilen mücadele. Pandemiyle birlikte ortaya çıkan ekonomik yıkıntı. Onun bir yansıması olarak elektrik faturalarını ödemiyoruz eylemi, beş ay süren, etkisini ömür boyu hissedeceğimiz bir eylem. Güzellikler, felaketler, krizler, direnişlerle geçen bir on yıl. Unutmayalım ki Moda Sahnesi’ni inşa sürecimize de Gezi olayları denk gelmişti. Sürtünmenin yoğun yaşandığı bir hayat dilimi. Tecrübe böyle bir şeymiş. Sıkıntısız deneyim mi olur?
2013’e dönüp bakınca yola çıktığınız ufkun, on yıl sonra bugün neresindesiniz? Bunu tipik bir ilerlemeci anlayışla sormuyorum, hayaller-hayatlar anlamında…
Moda Sahnesi’ni kurgularken salonun çoklu kullanımı olmasını amaçlamıştık. Bunu da değişik sahne ürünlerini sergileme, üretme imkânı için düşünmüştük. Bu metrajda bir sahneyi sabit, İtalyan sahne yapmayıp çoklu kullanım içeren sahne olarak planlamak —seyircinin yoğun katılımı açısından— hem bize hem de çevremizdeki insanlara başta dezavantajlı gibi görünmüştü. Eski köye yeni adet getirmeye gerek var mıydı? Tiyatro için genel kullanım tipinin İtalyan sahneden yana olduğu bir tiyatro yaşantısında salyangoz satmak gibiydi çoklu kullanımı olan mekân isteğimiz. Değişebilir sahne ve seyir yeri kullanımı daha düşük seyirci kapasiteli salonlara mahsus bir özellikmiş gibi algılanıyordu. Aldığımız risk ekonomik bir riskti, sanatsal değil ama ne yazık ki ekonomi sanatsal üretimi belirleyen bir faktör. Neyse sonuçta kalbimizin, heyecanlarımızın sesini dinledik. On yıl sonraki muhasebede iyi de ettiğimizi anlıyoruz. Çevremize olumlu etkiler yaydık. Mesela şimdi Alan Kadıköy olarak bilinen sahne bizden ilham alarak yapıldı. Açılışına davet edilmesek de fikir olarak da, ücretsiz danışmanlık olarak da epey bir fikrimiz var Alan Kadıköy’de. Kendi dışımıza doğru etkileşim dalgaları yaratmayı başardığımızı söyleyebiliriz.
Moda Sahnesi tiyatronun kamusallığını toplum gündemine taşımak için güçlü çalışmalar yapan, bu yönde manifestosu olan bir kurum. Pandemi esnasında sahneden naklen yayınla evlere tiyatro getirdiniz; kamu hizmetiydi. Bilet fiyatlarınız hâlâ son derece düşük; bunun için çabaladığınızı biliyorum. Hayata tiyatro ile bakışınızı açar mısın, Kemal Abi?
Sanata herkesin ulaşmasının sağlanması gerekir. Bu, demokratik toplumların önüne koyması gereken bir hedeftir. Tiyatro salonları her gece küçük birer topluluk oluşturur. Her kesimden, her cinsiyetten, her dinden, her milletten insan bir oyunun çevresine toplanır, bir topluluk oluşturur. Bu, toplumun küçük bir örneğidir. Burada insanlar birbirine “alışır”, birlikte yaşamaya adım atar. Kamusallığı kurmayı dert edinmiş yönetimler için bu, paha biçilmez bir deneyimdir. Bu politik imkânın kaçırılmaması gerekir. Biz faaliyetlerimizi bu düşünce ve duygularla sürdürüyoruz. Kamusallığın barındırdığı çoğulluğu önemsiyoruz. Toplamsal barıştan, emek sömürüsüne kadar birçok problemin konuşulmaya ve çözüme kavuşturulmaya başlaması için uygun bir format önerisi barındırdığını düşünüyoruz tiyatronun. Bu nedenle katılımın artması, toplumun her kesiminin kolayca tiyatro ulaşmasını sağlamak gerekir. Kamusal tiyatroyu bu bağlamda çok önemsiyoruz. Savaşlardan ekolojik krize kıyametin ortasında kalan dünyanın kendini kurtarma hatlarından biri sanat: hem üretimi hem katılımı. Sanatı ticaretten, egemen sınıfın malı olmaktan kurtarıp insanın ortak deneyimi yapmak için çabalamak gerekiyor.
Her sezon birkaç yeni oyunla izleyiciye ulaşan Moda Sahnesi’nin programından bahseder misin? On yılda ne tür oyunlar yaptınız?
Klasik oyunlardan, çağdaş oyunlara kadar epeyce geniş bir repertuarımız oldu. Çocuk oyunları da yaptık, yerli yazarların metinlerini de oynadık. Yukarıda çizdiğimiz politik, estetik hatta kendimize uygun olduğunu düşündüğümüz oyunları seyirci ile buluşturmaya çalıştık, çalışacağız.
Oyunların yanı sıra, atölye ve seminerler düzenliyorsunuz. Genel bir bakışla hangi kavram ve fikirler öne çıktı bunlarda?
Felsefe, edebiyat, tiyatro gibi alanlarda seminerler yaptık. Tiyatro mekânının barındırdığı toplumsallaşma gücünden bahsettim. Bunun gereği olarak farklı disiplinlerin bilgilerinin konuşulmasını, paylaşılmasını amaçladık. Pandemiye kadar onlarca değişik başlıkta seminere ev sahipliği yaptık. Ne yazık ki pandemi ayarlarımızla oynadı. Geriye dönmeye çalışsak da şimdilik beceremedik. Kapalı yerde bu tür etkinliklere katılım geçtiğimiz yıllarda pek cazip bir etkinlik olarak görünmedi insanlara. Bu da bize dışarıda toplaşma isteğinde yaşanacak —pandemi gibi— bir kesintinin ruhlarımızı olumsuz etkileme boyutunun büyüklüğünü gösterdi.
Kültür politikalarının eksikliğinde veya radikal yokluğunda, İstanbul’un Kadıköy’ünde, Kadıköy’ün Moda’sında, yani merkezlerden bir merkezde yer alan bir tiyatroyu “işletmek” nasıl bir şey?
Öncelikle ekonomik açıdan epeyce bir olumsuzlukla mücadele etmek gerekiyor. Bu hiç kolay bir şey değil. Kamu tiyatrosu diye tanımlanan tiyatrolar ne yazık ki sadece ödenekli DT ve ŞT’ler. Bunların dışında kalan tiyatrolara akademisyenler bile kamusal özellik atfetmiyor. Bu, Türkiye toplumunun düşünce tembelliğinden kaynaklanıyor. Kamusal bütçeden pay alamayan, yerel yönetimlerin desteklemediği bir koşulda Kadıköy’de tiyatro merkezli bir sanat mekânını işler tutmak bir büyücülük faaliyetine dönüşüyor. Aslında hem devlet hem de yerel yönetimler ticari mekân olmamızı, sanatı bırakmamızı öneriyor “sanat politikasızlıklarıyla”. Biz şimdilik direniyoruz tiyatro olmaya. Altında kalmamaya direniyoruz. Paranın etkisine yenilmemeye çalışıyoruz. Bu paragöz dünyada becerilmesi zor bir tercih bizimkisi.
Moda Sahnesi’nin onuncu yılı cumhuriyetin de yüzüncü yılı. Bu kesişmenin ışığında düşününce, Mürüvet Esra Yıldırım’ın yazdığı tarih oyunu daha da öne çıkıyor. Selmin Zeki Hanım: Hasta Adamın Kızı Onur Ünsal rejisiyle çıkacak. Tanıtım metninde geçtiği üzere “İmparatorluğun son yıllarındaki siyasi gündeminin gündelik yaşamdaki aile ve kadın-erkek ilişkilerine nasıl sirayet ettiğini” ele alan bu oyunu sahneleme seçimi izleyiciye ne söylüyor?
Mürüvvet Esra Yıldırım’la birlikte bir yüzüncü yıl projesi düşünmüştük. Buna göre cumhuriyetin yüz yılını belli başlı karakteristiklerine odaklanarak beş altı oyunla kat etmeyi hayal ettik. Selmin Zeki Hanım bu düşüncenin ilk oyunu. Toplumsal alanda yaşananlar karşısında bireyler nasıl etkileniyor? Toplumun içinde bireyler her zaman yaşadıkları toplumun kurallarına ikna olup rıza göstermezler. Toplumdan sapan başka istekleri vardır. Bu istekler ya da hayaller devrimlerin nüveleridir. Selmin Zeki Hanım yıllar sonra daha güçlü hissedilecek politik fikirleri adını koyamasa da bünyesinde hisseder. Yaşadıkları toplum kapalı da olsa öncü düşünceler insanların bedenlerine gelip yerleşir, güçleneceği zamanı bekler. Osmanlı toplumunun alt üst oluş anında yaşayan Selmin Zeki Hanım da bedeninde, ruhunda değişimin tohumlarını taşır.
Bugünden on yıl sonrasına baktığında, gerçi atlatılan badireleri düşününce belki yıl yıl bakmak gerekir ama, 2033’ün Moda Sahnesi’ne bir mesaj vermen gerekse ne söylersin?
Toplumsal barış olmadan, emek sömürüsü bitmeden, kamusal alanda herkes kendini kendi gibi yaşamadan “iyi bir toplum” kurulamayacak. İnsan kendi dışındaki tüm canlılarla, hatta dünyanın kendisiyle anlamsız bir çatışma yaşıyor. Yabancılaşmış bir varlık artık insan. Bu kıyıcı varlık nasıl dünyayla uyumlu bir canlı hâline getirilir, getirir mi kendi çok emin değilim. Yararcı, çıkarcı, kendine yontan bir varlık zihniyetinden çıkabilirse dünyada yaşam mümkün olabilir ancak.
[…] Zeki Hanım: Hasta Adamın Kızı 12 Ekim 2023’te Moda Sahnesi’nde prömiyer yaptı. Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nün […]
[…] Moda Sahnesi’nin yeni oyunu “İki Kore’nin Birleşmesi”, 27 Şubat Salı günü saat 20.30’da ENKA Oditoryumu’nda izlenebilir. […]