“Sanatçı insandır ve bu nedenle de doğal dünya içindeki doğanın bir parçasıdır.” (Klee, 2011: 60)
İsviçreli sanatçı ve Bauhaus okulunun önde gelen üyelerinden biri olan Paul Klee, gerek kişisel yaşantısı gerekse sanat yaşamı boyunca ürettiği eserlerle dikkat çeken, sanat üretimi kadar sanat pratiği üzerine de düşünen özel bir isim. Bu bağlamda geçtiğimiz günlerde Ketebe’den yayımlanan ve Klee’nin kendi kişisel yolculuğu ile sanata dair yaklaşımını farklı noktalardan görünür kılan Günlükler (1898-1918) başlıklı kitabı, sanatçıya dair sunduğu perspektiflerle dikkat çekici bir eser.
Günlükler, Paul Klee’nin 1898 ile 1918 yılları arasında yazdığı metinlerin, defterlerdeki notların ve ifadelerin bir derlemesi olarak görülebilir. Klee’nin farklı dönemlerde farklı yerlerde kaleme aldığı metinleri bir araya getiren kitap, sanatçının yaratıcı süreci, felsefi düşünceleri, estetik teorileri, sanat eleştirileri ve kişisel yaşamına dair içerdiği notlarla edebiyatı, felsefe ve sanatı birleştiren bir çalışma olarak görülebilir.
Paul Klee, Günlükler’inde 20 yıla yayılan bir süreci metne döker. İtalya’dan Almanya’ya, Fransa’dan İsviçre’ye kadar gezip gördüğü, çalıştığı, iş ürettiği, dostluklar kurduğu birçok coğrafyayı metinlerinin bir parçası hâline getiren Klee, aynı zamanda çevresinde olup bitenleri, ilişkilerini, dostluklarını, maceralarını da bu sürecin bir parçası hâline getirir. Sanatçının ilk gençlik notlarıyla açılan kitap, onun edebiyattan müziğe, yazıdan resme kadar birçok farklı disiplin/alan/saha ile nasıl bir ilişki kurduğunu görünür kılarken onu etkileyen başat faktörlere de dikkat çeker. Bir sanatçı olarak üslubunun oluşum sürecini, Bauhaus okulunu, Kandinsky ile zihinlerinden geçenleri içeriden bir yaklaşımla metne döken Klee, zamanının tüm etken akımlarından sıyrılarak (başta gerçeküstücülük/sürrealizm, dışavurumculuk/ekspresyonizm, kübizm ve soyut sanat anlayışı) kendi yolunu nasıl tayin ettiğini de açıkça dile döker.
Günlükler, her şeyden önce sanat tarihi ve sanat eleştirisi alanındaki önemi nedeniyle oldukça değerli bir çalışma. Paul Klee, günlüklerinde sanatın işlevi, sanatçının yaratıcı süreci, sanat ve estetik arasındaki ilişki gibi çeşitli konuları ele alırken bunu kendi sanat pratiği ile eşleştirerek gerçekleştirmeye özen gösterir. Onun bu yaklaşımı gerek bir yazar olarak gerekse bir sanatçı ve entelektüel olarak onu çağını anlama konusunda hassaslaştırır. Kimi yerde çağdaşlarından ayrılarak, kimi yerde onlarla belirli ortaklıklar kurarak ürettiği sanatın felsefesini yapmaya ve bunu farklı disiplinlerle olan bağı üzerinden ele almaya, değerlendirmeye, tartışmaya özen gösteren Klee, bu nedenle kendi gelişim çizgisinde büyük sıçramalar gerçekleştirir. Bu yönüyle salt bir metin olmanın ötesine geçen Günlükler, Klee’nin felsefi ve psikolojik düşünceleri, doğa ve bilim hakkındaki fikirleri, sanat tarihine yönelik eleştirileri ve sanatçının kişisel hayatına dair notlarıyla zamanla daha da çarpıcı bir metne dönüşür.
Paul Klee, Günlükler’inde sanatın “farklı boyutlarına” odaklanırken sanatın zihinsel, duygusal ve ruhsal anlamda ne tür meseleleri bünyesine dâhil edebileceğine işaret eder. Sanatçı, sanatın önemli bir araç olduğunu ve insanları bir araya getirme, farklı düşünceleri ve kültürleri iç içe geçirerek onlar üzerinden yeni bir sanat anlayışı geliştirmeye olanak tanıdığını ifade eder. Bu noktada dikkat çeken ilk husus, Klee’nin sanata yüklediği misyon ve notları boyunca takip ettiği hattır. Klee, okura metinleri aracılığıyla açıkça gösterir ki devamlılık ve çalışma onun sanat anlayışının merkezinde yer alan temel düşüncelerdir. Onun için istikrar ve devamlılık özel bir yerde durur. Sanat, ancak ilhama paralel bir şekilde çalışmanın, düşünmenin, denemenin sonucu olarak sanatçıyı başarıya götürür. Buradaki “başarı” kavramı alışılagelmiş açıklamaların ötesinde bir anlama/mânâya sahiptir. Hayat, kişiye ilham ve yeniden üretim enerjisi vermelidir. Kişi ancak bu enerji ile kendi yolunu bulup onun üzerinde yürüyebilir. Klee’nin hayatı ve sanatı ile vurguladığı, günlükleri aracılığıyla üzerine eğildiği en temel yaklaşım budur.
Paul Klee’nin Günlükler’i boyunca tartışmaya açtığı ve kendi cümleleri üzerinden yorumladığı/benimsediği sanat anlayışı farklı kültürlerin, farklı disiplin ve duyumların birleşiminden oluşan çok yönlü bir yaklaşım olarak ifade edilebilir. Klee, sanatın özünde doğanın ve insanın iç dünyasının birleşimi olduğunu düşünür. Bu birleşim onun sanata yaklaşımını belirleyen en temel katmana işaret eder. Doğanın görsel dili ile sembollerin kullanımı her şeyin merkezinde yatar. Klee, doğa ile insanını iç içe geçirerek dünyayı anlamaya çalışır. Onun sanat yolculuğu belirleyen en temel yaklaşım budur.
Klee sanatın temel görevini “insanın iç dünyasını ifade etmek” olarak tanımlar. Öte taraftan insan, nihayetinde çevresindeki unsurlarla, doğa ve dünya ile birlikte ele alınmalıdır. Kişi, çevresinden bağımsız ve âri olarak ele alınamaz. Sanatçı da genel olarak bu duruma dikkat çeker. Sanatın sadece bir dekorasyon aracı olmadığını, aynı zamanda insanların düşüncelerini ifade etmek için bir araç olduğunu belirten Klee, renklerin, çizgilerin ve geometrik şekillerin insan psikolojisi ve duyguları üzerinde derin bir etkiye sahip olduğuna inanır. Günlükler’in özellikle İtalya ve Almanya bölümlerinde bu yaklaşımını derinlemesine tartışmaya açan sanatçı, kendi sanat anlayışını bu temel üzerine inşa edildiğini ifade eder. Tam da bu noktada Günlükler sıradan bir metin olmanın ötesine geçer ve “Klee’nin poetikası” olarak da yorumlanabilir.
Klee, sanatın kendiliğinden doğan bir faaliyet olduğuna inanırken bu durumun kendisine ve topluma fayda sağlaması gerektiğine işaret eder. Bir eserin psikolojisi, tartışmaya açtığı konular, ele aldığı meseleler toplum ile paralel bir şekilde düşünülmelidir. Toplum ile kişi, nihayetinde birbirini bütünleyen iki temel figür olarak ele alınabilir. Sanatçı, sanatın eğitim ve kültürel farkındalık için önemli bir araç olduğunu, sanatçının toplumdaki rolüne ve sorumluluğuna vurgu yapar. Günlükler’in dördüncü ve “Anılar” bölümünde sıkça vurgulanan bu tutum, Klee’nin çevresindeki diğer entelektüel ve sanatçılarla tartışmalarından da rahatlıkla anlaşılabilir. O, bireyi toplumdan uzak bir yere konumlandırmaz ve bu yaklaşımıyla kendi sanat anlayışını inşa ederken dünyaya nasıl baktığını da açıkça ortaya koymuş olur.
Bir sanatçı, entelektüel ve düşünür olarak Paul Klee, kendi üretim sürecini ve zihninin nasıl çalıştığını şu sözlerle özetler: “Seni hiç kimseye hizmet etmeyen birey, seni amaçsız varlık! Kendine amaçlar yarat: Oyun oyna, kendini ve başkalarını yanılt, sanatçı ol. Şimdi de her yerde bir sürü yedek amaçlar duruyor, bunlar içinden seçim yapmak acı veriyor. Sanatın yollarında gezinen yolcular, sokaklarda dolaşan lanetli serserilere benzerler.”
Paul Klee, bir sanatçı olmanın ötesinde aynı zamanda entelektüel bir figür olarak da dikkat çeken bir isim. Günlükler’inde ilk gençlik yıllarından başlayarak hayatının yaklaşık 20 yılını metne döken sanatçı, bu süreçte neler yaptığından zihninden neler geçirdiğine kadar birçok meseleyi kayıt altına alır.
[…] halen firarda Bay Klee!” isimli sergiye 20. yy resminin büyük teorisyen ve ustalarından Paul Klee’nin bir aforizması yol gösteriyor; “Çizgi gezintiye çıkmış bir noktadır“. […]