Burçak Gönül’ün usta ressam Zahit Büyükişliyen’i anlattığı kitabı İnkılâp Kitabevi aracılığıyla okurları ile buluştu. Yaşanılan ne varsa iyi kötü her şeyin karşısında azimle, bıkmadan usanmadan çalışan Büyükişliyen’in hayatı kızının satırları ile buluştu. Burçak Gönül sorularımızı Sanat Okur için cevapladı.
Keyifli okumalar..
Babanızın çocukluk günlerini, eğitim ve çalışma alanlarını anlattığınız biyografi türündeki, “Yel Değirmenlerine Karşı Bir Ressamın Anıları: Zahit Büyükişliyen” adlı kitabınızı yazmaya nasıl karar verdiniz? Hayatının kaleme alınması ve kızının okurları tarafından okunacak olması Zahit Büyükişliyen ’de ne tür duygular oluşturdu?
İlk romanım Falezlere Götür Beni Aysel’den sonra, ikinci kitabımı yazmaya başladım.
Pandemi döneminde sosyal yaşamları en fazla etkilenen yaş grubunun içinde olan ve üretmeden duramayan babam, atölyesine gidip resim çalışamıyordu. Bu süreçte, anılarını yazmaya başladığını, en büyük isteğinin hayatını anlatan bir kitap bastırmak olduğunu söyledi. Aslında yazdıklarını bir yayınevi editörüne teslim edip, biyografi şeklinde hazırlanmasını sağlayabilirdi ama o, bu kitaba benim bir yazar olarak emek vermemi, daha geniş kitlelere ulaşacak bir biyografik roman hazırlamamı istedi.
Elbette sevinerek ve onur duyarak kabul ettim. Üzerinde çalışmakta olduğum kitabı bir kenara koydum. Yurtdışında yaşadığım için, bir sene boyunca e-postalar, görüntülü görüşmeler ve Whatsapp mesajlarıyla süregelen iletişimimiz sonrasında, Yel Değirmenlerine Karşı ortaya çıktı ve Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı’nın sponsorluğunda İnkılap Yayınevi tarafından basıldı. Bu süreç, benim için olduğu kadar, babam için de heyecan vericiydi. Koşullar nedeniyle pasifize olduğu, üstelik bazı sağlık sorunları yaşadığı bir dönemde, önemli bir motivasyon kaynağı oldu. Kitabın basılması ve beğenilmesi onu çok mutlu etti diye düşünüyorum. Neticede, “bu kitap, sen olduğun için bu kadar güzel oldu” deyişi benim için dünyalara bedel!
Kitap içerisinde kişiler, olaylar, mekânlar son derece detaylı bir şekilde okuyucuların karşısına çıkıyor. Kitabı yazarken sizi yönlendiren kaynaklar neler oldu? Yazarken sizi yönlendiren araçlar neler oldu?
En önemli kaynak babamdı. Gittiği her yeri, yaşadığı her şeyi resmettiği sayısız eskiz defteri ve bu görsellerden beslenen inanılmaz bir hafızası var. Dolayısıyla, isimleri anımsıyor, olayları sanki dün yaşanmış gibi betimleyebiliyordu. Bunun dışında, yüz yıllık bir sözlü tarih söz konusu olduğu için, titizlikle çalışıp araştırmak, gerçek dışı bir şeye yer vermemek, kronolojik hata yapmamak, sanat felsefesini ve yapıtlarını detaylı incelemek gerekti. Başka biyografilerden, yakın tarih ve resim sanatına dair kitaplardan ve eski fotoğraflardan da yararlandım.
Son yıllarda turist gibi değil, gezgin gibi seyahat ederek, yeni yerler keşfetmekten büyük keyif alıyorum. Hatta instagramda “ayagimin_tozuyla” adlı bir seyahat güncem var. Kitapta geçen şehirlerin çoğunda bulunma şansım oldu. Daha önce görmediğim şehirler, gitmediğim mekânlar için ise çokça araştırma yapıp, gözümde canlandırarak yazmaya çalıştım.
Zahit Büyükişliyen’ in hayatında karşılaştığı kişileri kitapta açık ve net bir şekilde isimleri ile birlikte okuyoruz. Bu isimleri doğrudan vermek herhangi bir endişe yarattı mı? Kitabınız yayınlandıktan sonra ismi geçen kişilerden size olumlu veya olumsuz dönüşler aldınız mı?
Kitapta pek çok kişiden olumlu sözlerle bahsediliyor, kimi rahmetle, kimi minnetle anılıyor. Bazılarının sanatçı yönüne kısaca yer veriliyor. Basıldıktan sonra, bu kişilerden genelde hep beğeni dolu geribildirimler oldu. Herkes için olduğu gibi, Zahit Büyükişliyen’ in hayatında da, onunla aynı düzlemde düşünmeyen kişilerin varlığı, zaman zaman kırgınlıkların, anlaşmazlıkların yaşanması çok doğal. Ancak bu kitap, bazı olayların muhataplarıyla yüzleşmek veya geç kalınmış bir telaşla bir tür intikam almak amacıyla yazılmadı. Açıkçası, insanları incitmemek adına başlangıçta bazı isimleri değiştirmeyi düşündük. Ancak akademik camiada veya sanat çevrelerinde bu kişilerin kim olduğu zaten kolayca anlaşılacaktı. Dolayısıyla bunu yapmak yerine, korkusuzca ama art niyetsiz ve saygı sınırlarını aşmayan bir dille yazmayı tercih ettik. Ayrıca bu proje, kişisel hakların ihlali konusunda uzman olan değerli avukat Tekin Memiş’in danışmanlığında yürütüldü. Anlaşmazlık yaşanmış kişilerden ise olumlu ya da olumsuz bir dönüş almadık. Belki nezaketlerinden, belki de anlatılanların hepsi, itiraz kabul etmeyen gerçekler olduğu için…
Çok yoğun çalışma dönemi geçiren babanızın o yıllarına ait siz neler hatırlıyorsunuz? Küçük Burçak’ın gözünde o zamanki Zahit Büyükişliyen nasıldı?
Pek çok kız evlat için olduğu gibi, babam benim kahramanımdı. Hayattaki duruşuyla hayranlık duyduğum, örnek aldığım, gururla söyleyebilirim ki bazı yönleriyle benzediğim babam. Çocukluk çağlarımda onu hep bir şeylerle uğraşırken hatırlıyorum. Elinde şimdilerde artık içmediği piposu, atölyesinde çalışırken, öğrencileriyle konuşurken, düzenli aldığı sanat dergilerini, yatağın başucunda duran kitapları okurken, masada yazıp çizerken, yazlıkta toprakla uğraşırken, evde tamirat yaparken… Hep enerjik ve neşeliydi, boş boş oturduğunu hiç görmedim. O mutfakta yemek hazırlarken yanında olmayı severdim. Izgarada bir şeyler pişirirken iki tek atar, benimle büyük insanmışım gibi konuşurdu. Yepyeni bir başlangıç olduğunu düşündüğü yılbaşı gecelerinde çok umutlu olur, keyifle şarkılar söyler, bazen yeni yıla heyecanla bir desen çizerek girerdi. Çok güçlü bir yaşam enerjisi ve tutkuları vardı.
Küçüklüğünüzde babanızdan ayrı yaşadığınızı biliyoruz. Babanız Zahit Büyükişliyen ’den ayrı kaldığınız sürede aranızdaki iletişim nasıldı?
On iki- on üç yaşlarımdan sonra bir süre ayrı evlerde yaşadık, ama hiç kopmadık. Sonra üniversite yıllarımda onun yanına taşındım. Zaten aynı üniversitedeydik, öğle yemeklerinde bazen bir araya gelirdik. Hafta sonları mutlaka görüşür, sık sık telefonla konuşurduk. Yazın tatil organizasyonu yapar, üniversitenin bazı gezilerine bizi de götürürdü. Son derece ilgili bir babaydı. Kız kardeşimin ve benim her şeyimizle ilgilenir, gereksinimlerimizi elinden geldiğince karşılamaya çalışırdı. Arkadaşlarımın yaşını başını almış babaları gibi değildi, o zamanlar onun yaşından genç görünümünden pek de memnun olmadığımı hatırlıyorum. Ama her zaman iki iyi arkadaş gibi sohbet ederdik.
Falezlere götür Beni Aysel isimli kitabınızda teyzenizi, Yel Değirmenlerine Karşı kitabınızda ise babanızı anlatmaktasınız. Hayatınızda yer edinen kişileri yazmak size ne ifade ediyor? Şu an planladığınız, anlatmak istediğiniz başka yaşamlar var mı?
Ben çocukken, babamın atölyesinde zaman geçirmeyi, merakla sağı solu incelemeyi çok severdim. Bu kitabı yazarken, sanki onun atölyesinde yalnız kalmışım ve rahatça her yeri karıştırıyorum gibi hissettim. Hayatımda yer edinen kişileri yazmak işte böyle bir şey, odalarına girip eşyalarını incelemek gibi. Kendi hayatımla kesişen noktaları olması da heyecan verici. Ama tanımadığım biri bile olsa, herkesin yaşamı eşsiz ve ben onları öykücüklerle zenginleştirerek yazmayı seviyorum. Merak uyandıran bir kurgu ve akıcı bir üslupla, en sıradan yaşamların bile romana dönüşebileceğine inanıyorum.
Aslında yakın çevremde, yaşam öyküsünün yazılmasını talep eden insanlar var. Örneğin bir arkadaşım annesinin, bir diğeri babasının hayatını yazmamı istiyor. Ancak bir süre, gerçek yaşam öyküsü veya anı yazma gibi bir düşüncem yok. Öncelikle tümüyle kurmaca olan ve yarım bıraktığım romanımı bitirmeyi, bu arada bir de öykü kitabı hazırlamayı istiyorum.
Zahit Büyükişliyen’ in resimlerine, sizin de kitabınızın ismine yön veren Don Quijote romanının hem bir yazar hem de okur olarak sizdeki yeri nedir?
İyi bir yazar, aynı zamanda iyi bir okurdur. Okuyup beslenerek edebi duruşunu şekillendirir. Miguel de Cervantes’in böyle bir şansı olmamış, çünkü O, Tolstoy, Dostoyevski gibi ustalardan üç bin yıl önce yaşamış olmasına rağmen, modern Avrupa’nın ilk romanını yazmış. Dolayısıyla hayran olunacak bir dehaya, çağının değil günümüzün ötesinde bilgeliğe sahip bir yazar. Sıra dışı, özgün bir anlatım, ince, pırıltılı bir mizah… Romanının kahramanı Don Quijote, idealizmin öncüsü, insanı bir şeyleri değiştirme gücüyle donatan, yılgınlık anlarında yeniden güçlendiren, hep doğruyu savunan, akıntıya karşı kürek çektiğini bilse de vazgeçmeyen çok önemli bir sembol…
Nazım’a bile, “yolu yok, Don Kişot’um benim yolu yok, yel değirmenleriyle dövüşülecek” dedirtmiş. Beni etkilememesi mümkün mü?
Günümüzde, hayatın pek çok evresinde, haksızlıklar, yanlışlar, adaletsizlikler var. Bütün bunların karşısında umudu ve motivasyonu korumak bazen öylesine zor ki. Don Kişot bir okur, bir yazar ve bir birey olarak benim için esin kaynağı. Yel değirmenleriyle savaşı kaybetsem de, yeni başlangıçlar yapmak, keşfetmeye, üretmeye devam etmek için…