Gülfem Kessler’in “Pathosformel” başlıklı sergisi 15 Şubat – 6 Nisan 2024 tarihleri arasında Labirent Sanat‘ta görülebilir.
Pathosformel, Aby Warburg‟un ilk çağlardan günümüze kadar gelen ve duyguları; yüz ifadeleri, vücut duruşları, el hareketleri ve aksesuarların kendini tekrarlamasını tanımlarken kullandığı kavramdır. Pathosformel, bir çeşit kültürel alt bilinçtir. İnsanlığın görsel hafızasında bulunan bazı duruş ve tavırların ortak bir tarih bilinciyle belleğe kaydedilmesidir. Warburg’ un odak noktası, bellek aracılığıyla imgelerin hareketini betimleyerek insanın evrensel duygusal kalıplarını Rönesans’ın antik uzantılarından günümüze taşımaktı. Pathos formülleri dediği resimsel biçimler beden dilinin enerjisini depolayarak, hatıralara damga vurur, iz bırakır ve sanat aracılığıyla bu duygular cisimleşerek izleyiciye aktarılır.
Mnmosyne (Bellek) Atlas, Rönesans dönemi düşünüşünün makro ve mikro kozmik düzeydeki yapılanışının analojisini sunarken iki okuma biçimi önerir. Birincisi; bilimsel ve rasyonel bilginin kökeninin mitoloji ve onun alegorik temsil geleneğinde bulunabileceğini ve kolektif belleğin bu izlerin bilgilerini nesnel biçimde geri çağırabileceği. İkincisi ise pathosformel üzerinden geri çağrılan kolektif belleğin anlamlı bir bütün oluşturabilmesi için öznel ya da tekil bir bilişsel süreçten geçerek yeniden üretilmesi gerektiğidir.
Analitik psikolojinin kurucusu C. Gustave Jung’a göre, insan bedeni evrimsel süreç içerisinde incelendiğinde eski atalarının izlerini bedeninde taşıyorsa, insan ruhu da analitik ve evrimsel psikoloji bağlamında incelendiğinde günümüz insanının ruhunda da arkaik izler görmek çok doğaldır ve bugün insan ruhunu algılayabilmenin yolu sadece uygar insana odaklanarak mümkün olmayacaktır. Jung bilinçaltının daha da derinine inip arkaik kökenden gelen bütün insanların ortak bilincinin bulunduğu alanda çalışmıştır. Aynı yaklaşımla Aby Warburg pathosformel kavramını geliştirmiş, sanat tarihine yeni bir yöntembilim kazandırmıştır. Patosformel, sanatçıların bir takım ortak hikayeleri, imgeleri ve duruşları ifade ettikleri, bilinçdışından gelen ortak belleğin sanat eserlerinde tezahür etmesi durumu ile açıklanabilir.
Jung ve Warburg, farklı araştırma alanlarında yer alan bireysel konumlarının özgünlüğünde benzer bir nihai hedefi paylaştılar: kültürel hafıza. Bu nedenle, Warburg için kültürel hafızanın lifleri, Pathosformel ise; Jung içinde, kolektif bilinçdışından türetilen arketiplerdir.
Hem Warburg hem de Jung için görüntü, bir kriz anıyla yakından bağlantılıdır ve bu nedenle, kişinin acısını yatıştırmak için derinlerden ortaya çıkan görüntüleri sorgulamak zorunludur.
Warburg; “İnsanlığın ızdırap hazinesi insanlığın mülkü haline gelir” sözü, sanat eserinin toplumsal bellekte bunaltının üstesinden gelme çabasının ürünü ve aracı olarak tanımlayışının temel bir önermesidir.
Pathosformel sergisi, geçmişin imgelerini ait oldukları yerden/zamandan koparıp, bugüne bağlayarak ve imgelerin yeniden doğumuna imkan tanıyarak, yeni anlam ve olasılıkları günümüze taşımaktadır. Sergi, insan ile onu çevreleyen dışsal kaotik dünya arasındaki ilişkiyi, insanlığa ait duygu hallerini yüz ve beden hareketleri üzerinden kavramaya imkan tanırken, öte yandan maddenin farklı yüzey, biçim ve titreşimlerini imgeler aracılığıyla somutlaştırıp, ortak duygular etrafında toplayarak keşfetmeye davet ediyor.
Sergide Kessler’in “Geçmişin Hatırlanması” isimli resmi, arkası bize dönük vaziyette, sağ bacağını bir adım öne atmasıyla vücudunda oluşan s hareketi ya da kıvrımı, denizdeki dalgaların içine karışıp helezonlar çizen upuzun saçlarıyla “Venüs’ün Denizden Doğuşu/Venus Rising from the Sea” sahnesini daha önce gören belleklere geçmişin derinliklerinden geri çağırıyor. Elbette karşımızda duran figür, suyun içinden doğan Venüs değildir, sanatçının belki de belleğinden yeniden doğan insanlığın evriminin tüm ruhsal mirasıdır.
Pathosformel sergisinde yer alan işlerin hemen tümünde, dünya ile karşılaşan bireyin varoluşsal huzursuzluğu, toplumsal korkuları, heyecanları, coşkuları ve kaygılarına dair duygusal kalıpların varlığı figürlerin beden dili ve yüz ifadeleri üzerinden rahatlıkla okunabilir.
Gülfem Kessler
Gülfem Kessler, 1966 Yılında Ankara’da doğdu. 1993-1998 yılları arasında Royal Academy of Fine Arts (Lahey/ Hollanda), Resim ve Grafik Bölümünde eğitim aldı. 1996-1997 yıllarında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde Özer Kabaş Atölyesine katıldı. Sanatçı, sanatla, kendisiyle ve yaşamla bağının aynı anlamları taşıdığını ifade ediyor. Renksel ve formsal çeşitlilikle çalışmalarına tanıklık edenleri şaşırtmayı sevdiğini ifade ederken teknik ve renk tercihlerimi değiştirmekten çekinmediğine değiniyor.
Gülfem Kessler’in Pathosformel kavramı çerçevesinde bir araya getirdiğimiz resimlerini, 15 Şubat – 6 Nisan 2024 tarihleri arasında Labirent Sanat’ta görebilirsiniz.
Labirent Sanat
Çatma Mescit Mah. Tepebaşı Cad. No: 56 K: 2 34430, Beyoğlu / İstanbul