14 Temmuz 2022 Perşembe akşamı Harbiye Cemil Topuzlu Sahnesi’nde, Murat Cem Orhan şefliğindeki Cemal Reşit Rey Orkestrası’nın muhteşem konserindeydim. Keman sanatçısı Kristof Barati’nin sergilediği Mendelssohn’un keman konçertosunun ardından Mussorgsky’nin “Bir Sergiden Tablolar” adlı eseri seslendirildi. Görsel veri sanatçısı Atakan Kızıltan’ın yapay zeka algoritmalarını kullanarak hazırladığı şov orkestranın arkasındaki perdeye yansıtılarak eşzamanlı bir şölen gerçekleştirildi. Görsel sanatların ve müziğin aynı sahnede yer aldığı bu anlamlı konseri benim için ayrıca özel kılan “Bir Sergiden Tablolar” adlı eserdi açıkçası. “19. ve 20. Yüzyıl Sanatında Müziği Etkileyen Resim ve Ressamlar” başlıklı yüksek lisans tezimde de yer verdiğim; sanatlararası iletişim ve etkileşime dayanan bu eseri orkestrayla birlikte dinleyebildiğim için şanslı hissettim kendimi. Bir kez daha resim sanatı ve müziğin tek bir eserde buluşmasının; modernizmin sanat üzerindeki kapsayıcılığının güçlü bir yansıması olduğunu düşündüm.
Disiplinlerarası etkileşimin temelininin modernizmde atıldığını söylemek mümkündür. Fransız devriminin etkileriyle toplumdaki sosyal yapının değişmesi ve burjuvazinin önem kazanması; sanatları özgürleştirmesinin yanında, sanat dallarını birbiriyle sürekli iletişim halinde bir forma dönüştürür. Bu sebeple modernizm, sanatlararası iletişimin oldukça kuvvetlendiği bir dönemdir. Resim sanatı ve müziğin kesiştiği, birbirine ilham verdiği örnekler 19. yüzyıldan itibaren karşımıza çıkmaya başlar. Kalıplaşmış üslup bilincinin aksine, sanatın her alanında yeni arayışlar kendini gösterirken romantik dönem sanatçıları, kendini anlama ve anlatma ihtiyacı hissederler. Burjuvazinin desteğiyle kitlelere ulaşmak konusunda avantajlı olan sanatçılar daha özgün eserler üretmeye başlarlar. 19. yüzyıl romantizmini sanatçının konularını özgürce seçtiği ve yeni bir dil inşasında sanatların birbiriyle iletişime geçtiği dönem olarak değerlendirmek yanlış olmaz. Bu yazıda değineceğimiz “Bir Sergiden Tablolar” adlı eser, bu iletişimin bilinen en iyi örneklerinden biridir.
“Bir Sergiden Tablolar” (1874) geç dönem romantizminin temsilsici olarak kabul edilen Modest Mussorgsky’nin, 1873 yılında hayatını kaybeden yakın arkadaşı mimar ve ressam Viktor Hartmann’ın eserlerinden ilham alarak yazdığı bir piyano eseridir. Eserin orkestrasyonunu tam kırk sene sonra empresyonist besteci Ravel gerçekleştirir fakat üzücüdür ki; Mussorgsky yazdığı eserin orkestra uyarlamasını dinleyemeden hayata veda eder.
Hartmann anısına düzenlenen sergideki tabloların arasından seçtiği 10 eseri, gerek biçimsel öğelerine gerek konseptüel özelliklerine bağlı kalarak notalarıyla betimleyen Mussorgsky, bizzat kendisinin gezip izlenimler edindiği ve düşlere daldığı bir sergi atmosferini dinleyiciye hissettirir. Eserin başında ve tabloların arasında yer alan beş adet Promenade (Gezinti) bölümü resimden resime geçişi simgelerken eserler arasında çalınan bu bölümler, bizi bir sonraki tabloya hazırlar niteliktedir. Promenade bölümünde “kendi fizyolojisinin” canlanmasını isteyen besteci, 5/4 lük ve 6/4 lük değişen ritmler ve marş benzeri ana tema sayesinde tabloların akılda kalıcılığını sağlamayı amaçlıyor gibidir. On bölümden oluşan piyano eserinin sıralaması şu şekildedir:
“Gnomus” (Cüce) [Resim 1.] Hartmann’ın, bir cücenin takma bacağıyla acemice ve ağır aksak yürüyüşünü resmettiği eseridir. Cücenin aksak haraketleri Mussorgsky’nin müziğinde melodik olarak uzun sıçramalar ve sıkça kullanılan ritm değişiklikleriyle anlatılır. Cücenin çarpık bacaklarıyla komik ve hareketli yürüyüşü 3/4’ lük ölçüde betimlenir.
Bir sonraki resim olan “Il Vecchio Castello (Eski Şato)” [Resim 2.] eserin ikinci bölümünü oluşturur ve Hartmann’ın İtalya’ da eski bir ortaçağ kalesinin yüksek duvarlarının dibinde lavta eşliğinde şarkı söyleyen troubadourları resmettiği eser üzerine yazılmıştır. Mussorgsky bu bölümde eski Rus halk şarkılarından ilham alır.
“Les Tuilleries (Tuilleries Bahçesi)” [Resim 3.] adlı bölüme ilham veren çizimdeki sahne Paris’te bulunan Tuilleries Sarayı’nda geçmektedir. Sarayın ünlü bahçelerinde dadılarıyla beraber oynayan çocuklar canlandırılır. Mussorgsky çocukların neşesini ve cıvıldaşmalarını orta tempoda yansıtır.
“Bydlo (Öküz Arabası)” bölümünde büyük tekerlekleri olan bir Polonya kağnısı resmedilir. Mussorgsky bu karakalem resimden [Resim 4.] yola çıkarak; çamur içinde güçlükle yol alan araba ve köylülerin bütün olumsuz şartlara rağmen neşelerini kaybetmeden söylediği türküleri betimler. Orta hızda ve ağırbaşlı 2/4 lük ölçüde olan dördüncü bölümde öküz arabası, güçlü baslar eşliğinde duyurulur.
Hartmann, beşinci bölüme ilham veren “Ballet of the Chicks in Their Shells (Civcivlerin Dansı)” adlı çizimi [Resim 5.] ünlü koreograf Petipa’nın Trilby adlı balesi için taslak olarak hazırlamıştır. Resimde fantastik bir yumurta kostümü, bir kanarya kafasını andıran bir başlık göze çarpar. Bu suluboya resimde hem cepheden hem de profilden iki tane figür görürüz. Mussorgsky’nin müziği bu civcivlerin yumurtadan çıkmaları sırasında çıkardıkları heyecanlı ve yoğun sesleri hayal etmemize yardımcı olur.
“Samuel Goldenberg ve Schmuyle (İki Yahudi)” adlı resimde [Resim 6.] Hartmann, biri zengin diğeri fakir olan iki Polonya Yahudisini simgeler. Zengin olan kendinden emin duruşlu ve güzel giysilidir. Fakir ise yıpranmış çantasıyla bir köşe başında otururken yalnız ve üzgün bir haldedir. Mussorgsky iki Yahudinin arasında geçen diyaloğu ritm öğesiyle 4/4 lük ölçüde anlatır. Zengin olanın kendine güvenli tavrı ve konuşması, fakir olanın titrek sesi ve diz çökmüş yalvaran hali ile, Hartmann’ın biçimsel olarak anlatmak istediğini, Mussorgsky adeta müziğiyle ifade ediyor gibidir. Ravel’in orkestrasyonunda bu bölümde fakir Yahudiyi sembolize eden ve adeta yalvarırmış izlenimi uyandıran görkemli ve hızlı tempoda bir trompet solo yer alır.
Bir sonraki resim “Limoges, The Market Place (Pazar Yeri)”nde [Resim 7.], pazarda alışveriş yapan kadınların canlı tempoda ve hızlı ritmlerle çekişmeleri ve dedikoduları sürekli bir devinim halinde yansıtılır. Bölümün sonunda hepsi bir ağızdan konuşuyormuş izlenimi yaratmak için gürültülü bir orkestrasyona başvurur Mussorgsky. Bölüme genel anlamda hakim olan forte sesler pazar yerinin hengamesini canlandırır.
Sekizinci bölümü oluşturan “Catacombue, Sepulcrum Romanum (Yeraltı Mezarlığı)” adlı sekizinci bu tablo [Resim 8.] oldukça kasvetli, ürkütücü ve klostrofobiktir. Bu eserde Hartmann elinde lambayla bir Paris katatombunu gezerken resmetmiştir kendisini. Ağır tempoda canlandırılan yeraltı mezarlıkları karanlık ve korkutucudur. Mezarların ürkütücü atmosferi bizi içine çekerken ağır ritm ve uzayan sesler ortamın havasını daha da karanlıklaştırır. Akorlar belli bir armoni oluşturmazlar, bunun yerine değişen, parça parça uyum oluşturan sesleri sergilerler. Hartmann’ın bu tablosundaki karanlığın içinde parlayan fener ışığının bölge bölge mekanı aydınlatması, Mussorgsky’nin müziğinde akorların değişmesi şeklinde karşımıza çıkar. Mussorgsky sadece sergide gördüğü resimlerin etkisinde kalmamış aynı zamanda biçimsel olarak bu resimlerin müzikteki karşılığını yakalamaya çalışmıştır.
Rus halk efsanelerinin büyücüsü “Baba Yaga”nın [Resim 9.] ormanın içindeki kulübesinin fantastik bir biçimde resmedildiği bu resim dokuzuncu bölümü oluşturur. “Baba Yaga” tavuk ayaklarından destek alan saat şeklinde bir kulübede yaşar ve havanda öğüttüğü insan kafalarını yer. Mussorgsky, büyücüyü kızgın ve hızlı tempoda 2/4 lük ölçüde ve ürkütücü ritimlerle uçan bir cadı olarak tasvir eder.
“The Great Gate of Kiev (Kiev Kapısı)”, [Resim 10.] eserin en ihtişamlı ve son bölümü olarak duyulur. Ressam kimliğinin yanında mimar olan Hartmann’ın tasarladığı bu kapı hayata geçirilmemiş olsa da döneminde oldukça beğeni kazanmıştır. Hartmann, geleneksel Rus motifleriyle süslenmiş bu taş kapıyı, devasa sütunların içinde tasarlamış ve bu kapının içinde dev bir kilise hayal etmiştir. Eserin son bölümüne ilham veren bu suluboya resim, Mussorgsky’nin müziğinde görkemli akorlar ve çan sesleriyle törensel bir hava yaratacak şekilde duyulur. Bu heybetli ve törensel akorlar mimarinin güzelliğini ortaya çıkararak yapıyı adeta ayakta tutar.
Romantzimden empresyonizme geçişte bir köprü olan Mussorgsky’yi, gündelik yaşam öykülerini betimleyen ve diyalogu notalara dökebilen ifadeci bir besteci olarak tanımlamak yanlış olmaz. Bu yazıda bahsettiğimiz “Bir Sergiden Tablolar” adlı piyano eseri için yazılı ve sözlü metin olmadan yalnızca notalarla oluşturduğu bir ‘sözsüz opera’ bile diyebiliriz. İki Yahudinin karşılıklı konuşması, pazar yerindeki bağrışmalar, çocukların gürültülü oyunları, Kiev kapılarında şarkılar söyleyen insanlar dinleyiciye öyle iyi hissettirilir ki; Mussorgsky’nin, sadece notalarla resmettiği diyaloglar, bestecinin ustalığının göstergesidir. Mussorgsky yalnızca çok sevdiği arkadaşının resimlerinden duygusal anlamda etkilenmekle kalmayıp Hartmann‘ın biçimsel öğelerini Catacombue ve Pazar Yeri bölümlerinde olduğu gibi müziğine taşırken aynı zamanda yakın dostunu sonsuza kadar yaşatır…
Kaynak: Zeynep Abacı “19. Ve 20. Yüzyıl Sanatında Müziği Etkileyen Resim ve Ressamlar”