İtiraf Günü

İtiraf Günü, Eser Taşkıran ( Görsel : Midjourney yapay zeka ile oluşturuldu. )
İtiraf Günü, Eser Taşkıran ( Görsel : Midjourney yapay zeka ile oluşturuldu. )

Bugün müzik alanında işlevsellik gösteren herkes, öncelikle bu durumu itiraf etmekte hiç zorlanmayan ben, yani hepimiz teknolojiye yenildik. Peki nasıl oldu da teknolojiyi üretenleri ayakta alkışlarken, bu noktaya geriledik.

90’lara doğru CD player bulunduğunda, (Philips firması tarafından bulunmuştur.) heyecandan havalara uçmuştuk, artık kasetin dip gürültüsünü yaşamayacaktı dinleyici, stüdyodan aldığımız sonucun aynısı evlere girecekti. Farkında değildik ki artık üretimlerimiz birer veri haline dönüşmüştü, 0 / 1 olmuştu ve bu sayede daha 5 yıl geçmeden bu veri bizim ve yapımcı denetimi olmadan artık her ortamda çoğaltılabiliyor, bilgisayarı olan herkes bu çoğaltımı yapıp, tüm dünyayla yine bizim iznimiz olmaksızın paylaşımda bulunabiliyordu. Yıllar geçtikçe bir çok büyük isim bu MP3 savaşında boy gösterdi, ama interneti dilediği gibi kolaçan eden yüce DEVLETLER, nasıl oluyorsa bu duruma bir türlü dur diyemediler. İkibinlerden itibaren artık sinema da, müzik de para ödenmesi gerekli görünmeyen, indirilen birer meta halini aldılar. Devletlerin bu görmezden gelişinin altını çizdim, çünkü kendine düşman gördüğünü internette yasaklayan, suçlu gördüğünü internet üzerinden takibe alan bu güçler, nedense konu sanat olunca, hiçbir adım atmadılar, bu durumun benim algımla iki açıklaması vardı.

1 – Sanata ulaşmanın bedava oluşu, sanki halklara sunulan bir velinimet gibi tınlıyordu, bir hediye gibi…

    2 – Tarih boyunca devletlerin yanlış uygulamalarına karşı en çok savaş açanlar müzik adamları olmuştu ve devletlerin eline onlara karşı bir koz geçmişti, onların üretimlerini bedava kılmak, onların ürettiklerini ve dolayısıyla özgürlük söylemlerini hafifletecekti. Örnek vermem gerekirse, bugün eline iki hafta önce ilk gitarını almış bir genç çocuk, eğer sosyal medyayı iyi kullanıyor ve ailesinin parasıyla yaptığı videoya reklam bütçesi yatırabiliyorsa, ülkemizin en deneyimli caz gitaristlerinden daha çok beğeni toplayabiliyor, o zaman ne oluyor, günün koşullarında çok tıklanılan kişi daha önde gözüküyor. Usta sanatçının da duruşu hafiflemiş oluyor.

    Müzik adamı komplo teorisyenine dönüşmüş gibi tınlayabilir, bu paylaşımım sebebiyle, ama sanat tarihini araştırmış olanlar, bilirler, müzisyenlerin dik duruşları devletlerin adil olmayan tutumları karşısında halkın zihninin açılmasında hep rol oynamıştır. (Bknz. Paganini, Beethoven) Yine bu durumu güçlendirmek adına bugünü düşünmenizi de isterim, kanaat önderi olarak televizyon ekranlarında sanatçılardan çok siyaset adamlarını görmekteyiz, siyaset ki yalan söyleme sanatının yaşandığı bir alandır, ancak böyle karanlık bir günde yaşıyoruz, ne yazık ki.

    2000’li yılların gelişiyle, dijital bağ ile güçlendiği sanılan dünya, aslında git gide sanat anlamında güç kaybetmeye daha da devam etmiştir. 90’lara kadar analog cihazlarla, çok kanallı teyplerle makara bantlara yapılan kayıt teknolojisi dijitalleşmeye başlamış, bantların yerini dijital teypler, ardından hard disk kayıt cihazları almıştır. Ardından bilgisayarlar müzik adına daha da güçlendirilmiş, yazılımcılar hızlarını alamayarak milyon dolara kurabildiğiniz ekipmanın görevini bin dolarlık programlara sığdırmışlardır. Biz müzik insanları bu durumu da başta kutlamalarla karşılamıştık, artık stüdyolara ödememiz gereken binlerce dolar yerine veya stüdyolardan boş gün beklemek yerine, evimizde kahvemizi içerken kayıtlarımızı yapmaya başlamıştık. Hepimiz coşkuyla üretiyorduk, bugünleri öngörmeden, sample teknolojisi sayesinde (örnekleme, yani müzik enstrümanlarının seslerini kopyalayıp dijital veri sağlayan bir klavye ile çalabilmek, örnek vereyim istendiğinde, davul, istendiğinde bas gitar ve her tür enstrümanın çıkardığı belli sesleri, klavye üzerinden çalabilmek.) stüdyolarda emek veren onlarca, yüzlerce müzisyenin görevini aranjör sıfatlı bir tek kişinin yapabildiği bir döneme girilmişti. Sektörün git gide küçüldüğünün hala farkında değildik. Mesleğim gereği dünya müzik listelerini takip ediyorum, yaklaşık son on senedir bu listelerde ilk otuz şarkıda neredeyse canlı enstrüman kaydı yapan yok. Dinleyici bu yapay müziğe de alıştırıldı, kimsenin de gıkı çıkmıyor, yani alan memnun satan da, ancak sektörün 90’lara kadar kullandığı binlerce kişinin ekmeksiz kaldığını düşünürsek, kaybın büyüklüğünü anlamamız kolaylaşıyor.

    Yine 2000’lerin başında Antares ve Melodyne yazılım markalarının, sesi akort edebilen özellikleri sayesinde işin iyice cıvkı çıkmıştır. Bugün on şarkıcıdan dokuzu canlı performans verebilecek güçte değildir. Öyle bir noktadayız ki, benim köpeğimin gelişi güzel havlamasından bir şarkı üretebilirim ki, tahminim şu, çok yakında şarkıcının da sanal zeka tarafından seslendirdiği şarkılarla coşmaya başlanacak, sorgulamayı, araştırmayı bırakmış olan insanoğlu tarafından.

    Müzik bilmeyen, sesini doğru kullanamayan şarkıcılarla okunuyormuş gibi duyulan, müzik üretim zekasının da, köklü bir müzik eğitiminden geçmemiş bir DJ zekasıyla üretildiği, müzik bilenin de DJ’lere öykündüğü bir gündür bugün. Peki bu durumun sebebi nedir? Bu durumun sebebi, herkesin müzik yapma aşkından kaynaklıdır, teknolojiyi üretenler, herkesin şarkı söyleyebildiği ve hatta herkesin müzik bilmeksizin şarkı üretebildiği bir günü yaşanır kılmışlardır. Halk da bu duruma akıllı taktiklerle alıştırılmıştır, sahne üzerinde büyük bir ses duymak yerine, güzel veya yakışıklı bir kişiyi görüp, dansı, ışığı bol olan bir görselle mutlu olmak tercih halini almıştır. Hatta büyük bir sese, güçlü bir yoruma neredeyse antipatiyle yaklaşmaktadır bugün halk, kendinden daha ileride birini görmeye tahammül gösterememektedir.

    Şarkıcının veya müzik grubunun yazdığı büyük ruh içeren bir intro ve/veya uzun bir gitar emprovizasyonu, “RADIO FRIENDLY” sıfatlarda yerini bulmuyor, insanların beklentisi bir şarkının en fazla iki buçuk dakika sürmesidir. Müzikal bir introsu olan veya sert bir gitar solosu taşıyan bir eser büyük radyo dj’leri tarafından çalınmaz hal almıştır. Şarkıda sözün felsefik oluşu, toplumsal bir soruna deyinmiş olması da istenmeyen özelliklerden olmuştur.

    Bu yazımı okuyanlar muhtemelen bir sanat portalını takip ettikleri için, hala araştıran yapılarını kaybetmemiş olabilirler, ama eminim sizler bile 3 dakikayı geçen bir şarkıyı dinlerken zorlanabilirsiniz, çünkü sosyal medyadan alıştırıldık, kısa seyirlik mutluluklara.

    Evet, bayram ederek karşıladığımız tüm yenilikler sayesinde, organik bir müzik kalmadı, iyi şarkıcı kalmadı, iyi bir şarkı sözü kalmadı, çok seslilik adına büyük bir ihtişam taşıyan altyapılar da kalmadı, ustalığıyla öne çıkan virtüözler kalmadı. Peki geriye ne kaldı. Şarkısının tanıtım ücretlerini ödeyebilen, şarkıcı taklidi yapan, güzel ve yakışıklı insanlar kaldı ve onları kısıtlı yetenekleri yüzünden destekleyen bir halk kaldı. Geçmiş olsun.

    Eser Taşkıran, Müzisyen, Prodüktör.