Senarist ve yönetmen koltuğunda Ecre Begüm Bayrak’ın oturduğu, yapımcılığını Canberk Dursunoğlu’nun yaptığı, Ceren Kaçar, Anıl Ateş’in ana karakterleri paylaştığı, Hakan Karsak, Gözde Kısa, Muhammet Kulu ve Zafer Kırdudu’nun yan rol aldığı “Kurtlar” adlı kısa film prömiyerini 61. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yaptı. Film, devamında Luma Kısa Film Festivali ve Uluslararası İzmir Kısa Film Festivali Panorama Seçkisinde sinema seyircisiyle buluştu.
Tanık olmayı reddetmenin bedeli nedir?
“Kurtlar” filmi, kaymakam Behçet’in tayin ile geldiği kırsalda boğularak ölen çocuk vak’alarını mercek altına alıyor. Filmin ilk sahnesinde, Behçet ile eşi Ilgın’ın kasabaya ilk adım attığı anlarda izleyiciyi soğuk atmosfer ve çaresizlik karşılar. Bu atmosferin etkisiyle sessizliğin ardında yatan gerilim, mağdur-fail-tanık ilişkileri üzerinden katman katman çözülmeye başlar. Film boyunca kadraj, toplumsal baskıyı ve devletin soğuk iradesini anlatan diyaloglar ve mekânlarla daralırken; su kanalına düşerek ölen çocukların gerçekliği, gözlerden saklanan ölümleri yavaş ve sabırlı bir anlatımla gösterir. Toplumun baskısı, ölümün soğuk gerçeği ve örtbas edilen mağdurlar, film boyunca yakıcı bir şekilde izleyicinin yüzüne çarpar.
Kurtlar filminin detaylarını ve festival sürecine dair merak ettiklerimi filmin senaristi ve yönetmeni Ecre Begüm Bayrak yanıtladı.
Kurtlar adlı kısa filminin hem senaristi hem de yönetmeni olarak sizi, Ecre Begüm Bayrak’ı tanımak ve okurlara tanıtmak isterim. Kendinizden bahseder misiniz?
Tabii. Adım Ecre. 2001 yılında Kocaeli Kartepe’de bir kasabada işçi bir ailenin çocuğu olarak doğup büyüdüm. Çocukluğum boyunca ailemin desteği ve yönlendirmesiyle tiyatro, resim, drama, yazarlık eğitimleri aldım. Lise birinci sınıfa kadar neredeyse hiç tek başıma merkeze gitmedim. Hukuk okumak isteyerek başlamış olduğum lise hayatım önce konservatuar okumak isteyerek, sonra da sinema okumaya karar vererek son buldu. 2019 yılında İstanbul Üniversitesi Radyo TV ve Sinema bölümünü kazandım ve İstanbul’a yerleştim. Pandemi sonrasında sektörün toparlanmaya başlaması ile bir dizi projesinde stajyer reji asistanı olarak mesleğe başladım. 2021 yılında sevgili Fikret Reyhan hocamın yönettiği “Cam Perde” filminde Ebru karakterine hayat verdim. 2023 yılında Onur derecesi ile mezun oldum. Mezuniyetim sonrasında bir yapım şirketinde çalışmaya başladım. Sonrasında ilk filmim olan Kurtlar’ın senaryo süreci, hemen ardından Kültür ve Turizm Bakanlığı desteği almamız üzerine çekim süreci başladı. Şu anda Marmara Üniversitesi Sinema Anabilim Dalı programında lisansüstü eğitimime devam ediyor ve bir yandan da çalışıyorum.
Kurtlar kısa filminin konusu ve teması nedir?
Kurtlar esasen ilk görev yerine atanmış olan bir kaymakam ve senarist olan eşinin, yerleştikleri köydeki çocukların hayatlarını tehdit eden bir kanal problemini çözmemeyi tercih ettikleri için köylülerin hışmına uğrayışlarını anlatıyor. Kurtlar temel olarak mağdur-fail-tanık etrafında şekillenen bir “suç ve ceza” döngüsü, böylelikle bizatihi “adalet” temalı aslında bence.
Kurtlar’ın hikâyesi nasıl başladı?
Kurtlar’ın hikayesinin aklıma gelişi aslında çok beklenmedik oldu benim için, çünkü hiç aklımda böyle bir şey yazmak, çekmek yoktu. O dönem süreç yine epey karışıktı, herkes herkesin her şeyini ortaya döküyordu; birileri çocukları için veya kaybettikleri herkes için acı çekiyordu ve biz hiçbir şeyini kaybetmemiş olanlar sadece izliyorduk. Sonrasında bunlar hakkında bir şeyler yazmak, yapmak, belki geleceğe bir şeyler bırakmak gerekir gibi şeyler düşündüm, sonra da kendi kendime böyle bir misyon edinmenin de üstenci bir bakış olduğuna kanaat getirdim. Sanki tüm bunlara sadece tanık olup, basit birkaç şey yazarak bir şeyler yapabileceğimi düşünmüş olmak utanç duygusu hissettirmişti kendime dair. Sadece tanık oluyordum, bana diğer insanlara, bilhassa çocuklarını kaybetmiş annelere olduğu kadar bir şey olmuyordu tüm bu olan biten şeylerin bütününde. Sadece tanık oluyordum ben. Ama hiçbir şey yapmıyordum. Öyle oturup sosyal medyadan haber alıyordum sadece. Bu kadar. Bir anda kendimden çok utandım, tiksindim. Beni bu utanç itti belki, bilmiyorum. Ilgın’ın köylülere üstenci tavrı, bir şeyleri değiştirebilecekken konfor alanından çıkmamak için duyduğu ve gördüğü her şeyin üstünü örtmesi ve sonunda da gözünü kapattığı öfke ve acı tarafından cezalandırılması bir nevi günah çıkarma, faillik hissini üstümden atma isteğiydi belki benim için, ve bu şekilde yaşayan herkese ayna göstermek içindi. Bilmiyorum nasıl anlaşıldı, ne kadar anlatabildim, o aynayı gösterebildim mi? Gösteremediysem bir sonrakinde göstereceğim.
Film isterdim ki ve eminim bütün ekip arkadaşlarım isterdi ki uzun olsun, ancak çok açık söylemek gerekirse bunu yapabilecek imkanımız yoktu. Derdimizi en kısa şekilde, en az harcamayla anlatmamız gerekiyordu ve ortaya böyle bir şey çıkardık işin sonunda.
Ekibimiz çok küçük bir ekipti, normal bir sette olması gerekenden en az 5-6 asistan kadar eksiktik sanırım. Ekip arkadaşlarımın çoğuyla çocukluk arkadaşıydık, onlar da benim gibi İstanbul’a taşınıp sektörde bir biçimde yer edinmişlerdi. Bunun dışında set esnasında ışık ayağı tutmadan mekanlar arasındaki ulaşıma kadar her şeye sevgili ailem, amcalarım, kuzenlerim ve akrabalarım koştu. Aile işi gibi çektik aslında baktığımızda. Görüntü yönetmeni arkadaşım Göksel ve kamera asistanı arkadaşım Sema ise gerçekten çok zorlandığımız bir sette yapabilecekleri şeyin en iyisini yaptılar bence. Setten çok daha sancılı geçen post-prodüksiyon sürecini atlatmamda ise en çok emeği olan, her şeye koşturan, her soruma sabırla yanı veren canım arkadaşlarım Zeynep Güleç ve Begüm Özbek’e ise buradan da teşekkürü borç bilirim 🙂
Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Kısa Film kategorisinde festivaller süreciniz başladı. Altın Portakal süreci nasıldı? Seyirci yorumları neler oldu? Genç bir yönetmen ve ekip olarak köklü bir festivalde prömiyer yapmanın anlamı nedir?
Altın Portakal’da prömiyer yapmak, orada bulunmak bizim için çok güzel ve anlamlıydı; çünkü yarıştığımız 9 kısa filmin 9’u da çok güçlü, iyi çekilmiş, anlamlı hikâyeleri olan iyi filmlerdi. Onlarla aynı seçkiye layık görülmüş olmak beni en çok mutlu eden şey oldu Altın Portakal’da esasen. Ne ekip arkadaşlarım ne de ben hiçbir festivalde/yarışmada diğer arkadaşlarımıza, onların filmlerine rekabetçi yaklaşmadığımız için hepsiyle gerçekten arkadaşlık bağı kurmak, onlardan bir şeyler öğrenmek, sinemaya, yaşama dair sohbet etmek bile bizim için geliştiriciydi, kıymetliydi. Altın Portakal benim için bir yandan da bu yüzden kıymetli aslında. İlk filmimizle, çoğumuzun ilk deneyimleri olmasına rağmen, gerçekten imkansızlıklarla çektiğimiz filmimizin ülkemizin en köklü film festivalinde prömiyer yapmış olması çok gurur verici hepimiz için, sonraki filmler için de motivasyon kaynağı tabii ki.
Antalya’da filmimizi ilk kez gösterdikten sonra, ne yapacağımızı, elimizi kolumuzu nereye koyacağımızı bilemez bir halde sahnede dikilirken arka sıralardan bir seyirci filmimizin sonundaki Pablo Neruda şiirine atıf yaparak Ahmed Arif’ten bir dize okumuş, bizi tebrik etmişti. Sanırım o gün ekip olarak ödülümüzü orada almıştık zaten. Bunun dışında yorumlar genelde iyi oluyor veya insanlar filmin iyi olup olmamasından, teknik özelliklerinden çok politik olarak işaret ettiği noktaya dair eleştiriler getiriyor, bazen cidden sert de oluyor bu eleştiriler ama bu yine de beni çok mutlu eden bir şey. Çünkü bunları tartıştırmak istiyordum zaten. O kadar uzun zamandır enine boyuna tartışmadığımız, üzerine düşünmediğimiz şeyler ki bence özellikle kendi çağdaşlarım içinde. “Bu kadar sert olmaya gerek var mı? Kim haklı? Kim suçlu, kim suçsuz? Bence o haklı/o haksız, bu meşru/meşru değil, çok radikal/az bile, düşmanca bakış/tarafsız bakış, doğru mu, yanlış mı?” gibi soruları sordurmaktı bizce filmimiz özelinde asıl önemli olan ve bunu başardık gibi.
Kurtlar filminizin festivaller süreci devam ediyor. Önünüzde hangi festivaller var? İzleyici ile hangi festivallerde, salonlarda buluşacaksınız?
Önümüzde şu anlık sadece İzmir Kısa Film Festivali var. Henüz gösterim tarihlerimiz belli değil. Takvim netleştiğinde filmimizin sosyal medya hesabından paylaşacağız. Haber beklediğimiz bir çok yurt içi ve yurt dışı festivali var, seçileceğimizi umut ediyoruz, bakalım. Festival sürecimizi tamamladığımızda ne olur bilmiyorum, o kısmıyla biraz daha arkadaşım Canberk ilgilenecek sanırım. Ancak şu anda öncelikli hedefimiz filmin gezebildiği kadar festival gezmesi, tabii bize de alan açılırsa… 🙂
Bu soruyu siz sormuşsunuz, fakat ben de size yöneltmek istiyorum: Tanık olmayı reddetmenin bedeli nedir?
Tanık olmayı reddetmenin bedelinin ne olduğunu ben de bilmiyorum. Maalesef tanık olmayı reddeden kimsenin başına bir şey geldiğini henüz görmedim. Ancak bence, tanık olmayı reddetmenin bedeli, onurlu bir yaşam sürmek istiyorsak eğer, en azından içimizde duyacağımız utanç olmalı diye düşünüyorum.
@kurtlarkisafilm