Piyanist, Besteci Burçe Karaca ile Söyleşi

Piyanist, besteci çok değerli klasik müzik sanatçımız Burçe Karaca ile son çıkan albümü “Anadolu’dan Miras”ı ve müzik yolculuğunu konuştuk.

Keyifli okumalar…
sanatokur.com

Burçe Karaca
Burçe Karaca

Öncelikle tanımayanlar için Burçe Karaca kimdir?

Çok kısa ve öz olarak; Burçe Karaca hayatını müziğe ve müzikle ilgili her şeye adamış bir piyanist ve bestecidir.

Müziğe küçük yaşlarda başladığınızı biliyorum, kısaca müzik yolculuğunuzdan bahseder misiniz? Klasik müzik gibi zor bir alanı nasıl seçtiniz?

Müzik yolculuğum beş yaşında, ailemin müziğe olan ilgimi fark etmesi ve küçük yaşlarda piyano eğitimi almamla birlikte başladı. Liseye Ankara Güzel Sanatlar Lisesi müzik bölümümde başlayarak müziğe ilk profesyonel adımımı atmış oldum. Son senemde Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’ne geçiş yaparak flüt bölümünden mezun oldum. Daha sonra Başkent Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Müzik Teorisi ve Kompozisyon Bölümü’nde lisans eğitimime başladım. Takip eden sene ikinci dal okumak üzere piyano bölümü sınavlarına hazırlandım ve her iki bölümden mezun olarak lisans eğitimimi tamamladım. Tüm bunları anlatırken geçmişe dönüp baktığımda ben klasik müziği değil de sanki klasik müzik beni seçmiş gibi hissediyorum. Hayatımda çok büyük bir yer kaplayan bu uğraş, tüm zorluklarına rağmen hiç bir zaman “keşke”lerin olmadığı bir zemine oturmuş durumda. Öğrendiğim, kendimi yenilemeye ve geliştirmeye devam ettiğim bu yolculukta “iyi ki” lerin de giderek çoğalacağını umuyorum.

Ülkemizde klasik müziğin yerini nerede görüyorsunuz? Daha geniş kitlelere ulaşamamasını neye bağlarsınız?

Bence bunun öncelikli nedeni tüketim hızının sıklığı. İnsanlar çok hızlı tüketiyor, buna bağlı olarak hızlıca dinleyip, veya hızlıca izleyip hemen unutuyorlar. Odak süresi günümüzde çok azaldı, bu büyük bir handikap. Klasik müzik bir çok açıdan çok yoğunluklu bir müzik türü. Hızlıca tüketilemeyecek kadar ağır ve aynı zamanda bir o kadar da naif.

Gözlemlerim sonucu ülkemizde enstrümantal müzik yerine sözlü müziğin tercih edildiğini fark ettim. Böyle bir kültürden geliyoruz belki de sebebi budur. İnsanlar eşlik edebilecekleri, sözlerinde kendilerine bir anlam yükleyebilecekleri parçalara gidiyor. Oysa müzik zaten anlatıyor fazla söze gerek kalmadan. Tercih meselesi bu. Herkes istediğini dinlemekte özgür tabi ki. Ama klasik müziğe olan önyargıyı kırmak gerekiyor. “Klasik müzik sıkıcıdır” veya “klasik müzik konserine giden sıkılır” gibi önyargılar var. Bence bu ön yargılar üstüne ne kadar çok gidilirse o kadar çok kırılır. Daha çok konsere gidilmeli, çünkü aslında klasik müzik dinlemek, konser edebini öğrenmek de bir eğitim süreci. Bu gibi eğitimlerin eksikliklerinden dolayı önyargı çoğalıyor maalesef.

Ülkemizin çeşitli yerlerindeki güzel sanatlar liselerine gidip konserler verdiğinizi biliyorum. Bu harika projeniz devam edecek mi?

Evet, bu benim için çok büyük bir manevi değer. Ülkemize ve geleceğin müzisyenlerine katabileceğim çok kıymetli bir proje olduğunu düşünüyorum. Her bir eğitim dönemini farklı bir bölge olarak belirledim Geçtiğimiz eğitim döneminde Karadeniz Bölgesi ile başladım. Yaşadığımız deprem felaketi dolayısıyla konserlere ve bu projeye bir müddet ara vermiş olsak da şimdi tekrar kaldığı yerden devam ediyor. En son Çorum Güzel Sanatlar Lisesi öğrencileri ile buluştuk. Önümüzdeki ay yine Çorum’da bu defa Hitit Üniversitesi’nde çalacağım. 40 dakika konser, 20 dakika söyleşi şeklinde ilerleyen bu projeyle birlikte Türkiye’de ulaşabildiğim tüm şehirleri ve Güzel Sanatlar Liseleri’ni ve üniversiteleri görme planım var.

2020 yılında çıkan ilk albümünüzde solo piyano üzerine yazmış olduğunuz eserleri dinlerken, ikinci albümünüzde farklı enstümanlarla birlikte yine harika eserleri dinlemiştik. Hemen ardından gelen “Kıyısında” teklisinde ise yerel sesler duymaya başlamıştık derken 3. albümünüz “Andolu’dan Miras” müziğinizi çok farklı bir noktaya taşımış. “Andolu’dan Miras” nasıl gelişti? İlham kaynaklarınız neler oldu?

Anadolu’dan Miras kendi kültürümüzden taşıdığımız ne varsa onu konu alan bir proje oldu. İlham kaynaklarımdan başı çekenler Anadolu tarihi ve literatürü diyebilirim. Geçmişimiz o kadar büyülü ki saygı duymaktan başka bir şeyler yapmalıyım diyerek yola çıktım. Önce Kızılcıklar Türküsü geldi. Ardından “Av Belası”nı yaptım. Bu da aslında Alageyik Destanı’ndan etkilenmem sonucu ortaya çıkan bir beste oldu. 3 Anadolu Efsanesi’nden Alageyik Destanı aynı zamanda Alageyik Türküsü olarak da bilinir. Konserlerim ve turneler esnasında Anadolu’nun çeşitli yerlerini gezerken bu kadim uygarlıktan etkilenmemem elde değildi. Kısaca; Anadolu’nun kadim öğretilerinden, insanının kişilik özelliklerinden, kucağı herkese açık, hoşgörüyle bezenmiş motiflerinden ilham aldım.

Burçe Karaca
Burçe Karaca

Müziğinize yansıyan bu gelişmeleri “sanatta olgunlaşmak” olarak yorumlayabilir miyiz?

Öğrenecek o kadar çok şey var ki insan bir türlü olgunlaştım diyemiyor. Bence dememeli de zaten. O zaman “oldum ben” deyip köşeme çekilmekten, hiç bir şey üretememekten, hiç bir şeye merak duymamaktan korkuyorum. Yapılan her bir iş kocaman deneyimler olarak size geri dönüyor, ama bu deneyimlerin sonunda olgunlaştım demek yerine yapılan işin üstüne ne konabilir onu düşünmek gerekiyor. Sanatta arayışın bitmediği yerde üretim de bitmiyor.

Yeni albümünüz “Andolu’dan Miras”a dönecek olursak. Albüm hazırlığınız ne kadar sürdü? Kayıt süreci ve çıkış serüveninden bahseder misiniz?

Anadolu’dan Miras’ın başlangıç süreci tam olarak deprem felaketinin yaşandığı şubat ayının başına denk geliyor. Aklımda bir albüm yapma fikri yoktu. Daha çok konser ve turnelere odaklanmıştım ki üzücü felaketi yaşadık. Konserler durdu tabi. Çok yoğun duyguların yaşandığı günlerdi. Konser ve turneler iptal olunca boş vaktim çoğaldı. Geceleri haber izlemekten uyuyamıyorduk hiç birimiz zaten. Bu yoğun duygularla birlikte yavaş yavaş sözlü müziğe doğru bir kayma yaşadık. Sevgili kuzenim Arın Yılmaz’ın kaleminden dökülenler benim müziğimle buluştu. Boğulur Beşer şarkısını depreme yazdık. Piyanoda bestelediğim her bir eser perküsyonda Eralp Güven ve synthesizerda Murat Köselioğlu ile harika bir trio halini aldı. Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’nden lise arkadaşım sevgili Mehmet Gökhan Bağcı albümden üç parçaya viyolonseliyle bambaşka bir renk kattı. Kayıtlar Ankara Davul Odası Stüdyosu’nda Thomas Madge ile yaptık.

“Anadolu’dan Miras” ile birlikte müzik tarzınızı nasıl tanımlarsınız?

Bu müzik tarzı daha önce benim de denemediğim ve hatta türünün sınırlı sayıda örneklerinin var olduğunu düşündüğüm bir tür oldu. Büyük bir sentez; hem kültürler arası hem enstrümanlar arası hem de türler arası bir harman oldu. Akustik müzik ile elektronik müziği birleştirmek hep yapıldı, çok da keyifli işler var dinlediğimiz. Ama akustik bir enstrümanla türkü uyarlayıp elektronik ortamda işleyerek dinleyiciye sunmak başka bir deneyim oldu. Geçmişten getirdiklerimizi gelecek nesillere aktardığımı düşündüğüm bir köprü görevi gördü bu albüm benim için. Bu deneyim benim için hem çok keyifli hem de çok öğreticiydi. Umarım aynı keyif dinleyicilere de yansır.

“Anadolu’dan Miras” albümü henüz çıktı ama yeni albüm için çalışmalara başladınız mı? Belki okuyucularımız için ufak tiyolar verirsiniz?

Evet, ufukta çok beğenerek takip ettiğim Beyza Doğuç ile bir projemiz görünüyor. Haziran ayında yayınlamayı planladığımız bu albüm Beyza’nın klasik müzik eserlerine söz yazma ve eserleri kendi stilinde yorumlama projesi olarak dinleyicilerle buluşacak. Ben de bu albümde iki adet klasik piyano eseri seslendireceğim.

Gelecek konserlerinizden ve projelerinizden bahseder misiniz?

Önümde üniversite konserleri görünüyor bolca. Sırasıyla Gazi Üniversitesi, Kocaeli Üniversitesi ve Hitit Üniversite’sinde sahne alarak eğitim dönemiyle birlikte üniversite konserlerimi güz eğitim dönemine kadar bitireceğim. Güzel Sanatlar Lisesi projesi de aynı şekilde, sürekli devam eden bir proje olacak.

Yaz dönemi içinse şimdilik 4 Haziran Marmaris Uluslararası Kültür ve Sanat Festivali görünüyor. Tamamı kendi eserlerimden ve uyarladığım Türküler’den oluşan repertuvarı Marmaris Kültür ve Sanat Derneği orkestrasıyla icra edeceğiz. Sanatseverlerin kaçırmaması gereken bir festival.

Üretim süreci içinse aklımda her zaman yeni albüm yapma fikirleri oluyor. İlk albümüm sadece solo piyano için yazdığım modern romantik /klasik eserlerden oluşuyordu. Bu benim en benimsediğim stil. Belki tekrar solo piyanoya dönerek bir albüm oluşturma yolculuğuna çıkabilirim. Zaman ve akış gösterecek…


Burçe Karaca

1984 Lovech doğumlu. Fotoğraf çeker, sanatsever.