“Oda Arkadaşı” İzmir’de yaşayan Sedat Ayhan’ın ilk kişisel sergisi. Sanatçı teorik okumalarla yoğun biçimde desteklediği içgüdüsel çalışma yöntemini kullanarak bireyin özneye dönüşme serüvenini araştırıyor. Freud’un Totem ve Tabu’sunda geçen ilksel klan ve baba mitinin psikosomatik sonuçlarını sürrealist metodolojiyle incelerken karikatürleştirme ve yabancılaştırma etkileriyle grosteske yönelen işler ortaya koyuyor.
“Oda Arkadaşı” 10 Şubat-2 Mart tarihleri arasında Ambidexter’de görülebilir.
Serginin adı “Roommate” (Oda Arkadaşı) nereden geliyor? Ev arkadaşımız kim?
“Roommate” adı, yasa ve arzunun karşılıklı gelmesiyle oluşan asimetriyi nasıl temsile aktaracağımı düşünürken ortaya çıkmış bir fikirdi. Yasanın koruyucusu ve işleticisi vasfını sırtlayan figürlerin fantazmasına dair bir analiz gerçekleştiğinde her zaman beklediğimiz ölçüde tutarlı ve faydacı olacaklarını garanti edebilir miydik? Bu sorunun yanıtını bireyin özneye dönüştürülme serüveni üzerinden, otoriteyle ilişkisine odaklanarak yanıtlamaya çalıştım. Simgesel otoritenin yansıması olarak da “Bir-Baba” (A-Father) figürünün ortaya çıkmasıyla yaşanacak psikosomatik sonuçları inceledim. Baba figürü, ilksel dönem topluluklarından bu yana pek çok söylence ve metinde karşımıza çıkan mutlak iktidarın vekiliydi. Baba burada ayna işlevi görerek benliğin kurtulamadığı çatışkıları simgeleyen bir heyula olarak karşımızda belirecekti. Çıkışı olmayan yuva metaforuyla birleşerek daimi vesveseye dönüşen bu figür serginin ana karakteri oldu.
Freud’un Totem ve Tabu’sunda geçen ilksel klan ve baba mitini işlerde nasıl yansıttığını anlatır mısın?
“Baba”nın hayaleti (Spectre) modern öncesi egemenlik rejimlerinde kahramanlaştırılan, modernizmle beraber kastrasyonu kendi üzerinde taşıyan ve buharlaşan “Baba”nın arketipsel bir yansıması. Sergi temasını derinleştirmek için, Freud’un yasanın doğumuna işaret eden İlksel Klan Miti’ni referans aldım. Mit, topluluğun tüm kadınlarına ve zenginliğine sahip, hükmü aşılamayan babanın topluluk üzerindeki etkilerine odaklanıyor. Bu baskıyı aşmak için örgütlenen erkek kardeşler babayı öldürüp totemik şekilde yiyorlar. Ancak bunun sonunda yaşadıkları ortak pişmanlık baba katlinin ve ensestin yasaklanmasına yol açıyor. Yasa bir bakıma daha güçlü ve yıkılmaz şekilde geri dönüyor. Benim sergi için tasarladığım “Baba” ilksel babanın yetkilerine sahip ancak çocuklaşmış, tutarsız ve psikozlu bir otoriteyi temsil ediyor. Babanın kendini uygunsuz biçimde sunumuyla ailede (daha genel anlamda toplumda) yaratabileceği olası işlevsizlik ve yıkıcı etkiler fantazmatik bir evrende inceleniyor.
Sergi mekânı iki kattan oluşuyor; üst katı masalsı, alt katı ise kötücül bir atmosfere büründürmeyi tercih etmişsin. Masalsı ile kötücül arasındaki bu gitgeli nasıl kurguladın?
Sergi mekânının iki katlı olması işlerin arasında dikotomi yaratmaya elverişli bir alan sundu. Temanın içinde barındırdığı ikiliği alışıldık bir paradoks üzerinden kurgulamak istedim. İyi ve kötüyü teşhis ederken kullandığımız sembollerin bireysel inşamıza müdahalelerine odaklandım. İyi taraf kahramanlıkların, masallardaki iyi sonların temsilini üstlenirken, kötü taraf modern zaman diktatörlerine, psike üzerinde baskın gelen kötü anılara vurgu yapıyor. Keskin şekilde birbirinden ayrılan bu iki alan içlerinde barındırdıkları mizah yoluyla birbiriyle konuşuyor ve gülünç olana dair önermelerde bulunuyor.
Resim pratiğinde gerçekliğin bozulmasını işliyorsun. Sunulmuş olanı yeniden sunmak, sosyal bilimlerde incelenmiş olanı görsele aktarmak sanatsal pratiğinde nereye yerleşiyor?
Görüntüyü tasdik ederken düşünce süreçlerinin devreye girmesi o görüntünün temsilini oluşturma edimine doğrudan etki ediyor. Dünyayı anlam dizgeleri üzerinden gerçekliyoruz. Bu tasdik mekanizmasının işlevine yönelik kırılmalar benim resmimde yeniden düşünme ve anlamlandırma pratiğine dönüşüyor. Yaptığım işlerde sonuca yönelik planlamalardan ziyade, o an gelişen dürtüsel hareketler mevcut. Bu da gerçekliğin yeniden sunumu adına kullandığım bir yöntem. Biçimsel olarak hemen anlaşılması mümkün olmayan, kendi ifade çeşitliliklerini taşıyan formlar oluşturmaya çalışıyorum. Kimi zaman biçimlerin soyut uzamlara dönüştüğü, kimi zamansa belirginleştiği serbest bir çağrışım alanı olarak düşünebiliriz. Bu alanda görme duyusunun kesinliğini saptıracak deneylerle görünenin kalıplaşmış sembolizmine alternatifler oluşturuyorum.
Serginde incelediğin, tek mekânda kapana kısılı kalan birey toplumsal olarak bize ne söylüyor? O birey nasıl hisler içinde?
Henüz psikozunu iyileştirememiş, normal özne safına geçmeye çabalayan bu birey, öznenin kurulum aşamasında nasıl ketlendiğine dair sembolik bir karakter. “Baba’nın Hayaleti”yle karşılaşması panoptik bir deneyimin kapılarını açarken, tahakküm altına alınan bireyin nasıl tasarlandığına dair bir projeksiyon sunuyor. Toplumsal sözleşmeyle oluşturulan egemen gücün faydacı uygulamaları terk ettiğinde oluşabilecek yıkım ve psikotik sonuçlar bu birey üzerinden inceleniyor.
Sıkı bir kompozisyon içindeki bu işler birbiriyle nasıl konuşuyor? Masalsılık ve kötücüllük dağılımının yanı sıra resimleri yerleştirirken neleri gözettin?
Resimlerin temayı destekleyici bir düzen içinde sergilenmelerinin yanı sıra tek başlarına da ifade güçlerini korudukları fark edilebilir. Bu işleri üretirken önemsediğim bir şeydi. Temanın ağırlığını koyduğu dengesiz bir üretimden ziyade, kendi içinde resmin biçimsel temsil yöntemlerini tartışan parçalar oluşturmayı tercih ettim.
Yarattığın kurmaca ile kavramsal sanat arasında nasıl bir bağ var sence?
Düşünsel süreç bağlamında ele alındığında birbirine selam çakan noktalar var. Ancak dilin kullanımı ve temsil pratiğinde pek çok tezat nokta bulunmakta. Ben yarattığım kurmacada en gerçekçi gerçekliği yakalamaktan kaçınıp düşünce sürecinin izleme eyleminde devam etmesini amaçlıyorum. Yeni çelişkiler çıkaracak, okunmaktan ziyade seyredilmesi için tasarlanmış imgeler üretmeye çalışıyorum. Metin ve resim arasındaki ilişkinin muğlaklaştığı, herhangi bir yönlendirme olmadan izlendiğinde meselenin kavranabildiği dizgeler kullanıyorum. Bütünde atmosferin verdiği hissiyat izleyiciye ne kadar geçebilirse benim için o kadar iyi.
Çalışma sürecin nasıl gerçekleşti? Önce kavramsal çalışmamı mı geliyor, eskizler yapıyor musun?
Sergi bir senelik çalışma süreciyle ortaya çıktı. Kavramsal bütünlüğü sağladıktan sonra kompozisyonlarda kullanabileceğim figürlere yönelik ön çalışmalarım oldu, eskizler yaptım. Olasılıkların ve çağrışımların beni yönlendirdiği işler yaptığım için kendimi kısıtlayacak eskizlerden kaçınıyorum. Resmin ilerleyen aşamalarında ise daha belirgin hâle gelen formlarla tematik bağlantı kuruyorum.
Son olarak İzmirli bir sanatçısın, İzmir’in kültür sanat ortamına dair neler söylersin? İzmirli bir sanatçı olarak İstanbul’da açtığın sergi nasıl bir etki yarattı sende, şimdiye dek nasıl tepkiler aldın?
İzmir’de şu sıralar pek çok sanat kolektifi ve inisiyatif çalışmalarını sürdürüyor. Son yıllarda kolektif stratejilerin meyvesi alınmaya başladı. İstanbul’u merkez kabul edersek aradaki kopukluğun bir nebze azaldığını söyleyebilirim. Sergi için güzel geri dönüşler alıyorum, izleyici üzerinde yarattığı etki hedeflediğim ölçüde, diyebilirim. Bu da ortaya koyduğum iş konusunda beni rahatlattı. İstanbul’da sergi açmak geniş bir ağa dâhil olmanızı sağlıyor, daha fazla insanın işlerimle buluşması ve tartışma alanlarının açılmasının beni geliştiren bir süreç.
Ambidexter
Müeyyedzade, Lüleci Hendek Cd. No:72, 34425 Beyoğlu/İstanbul