Yakından tanımamız gerektiğini düşündüğüm queer/feminist sanatçı Şafak Şule Kemancı, Sanat Okur okurları için sanatı hakkında açıklamalarda bulundu.
Keyifli okumalar…
”İşlerimde cinsellik kendiliğinden ortaya çıkıyor. Hatta bazen başka konularda da bir şeyler üretsem fena olmaz diye düşünürken yine kendimi cinsel temaların yoğun olduğu işler yaparken buluyorum.”
-Kendinizden bahseder misiniz?
Uzun yıllar kendi üretimimin yanı sıra eğitmen olarak dezavantajlı gruplarla çalıştım. Son 5 yıldır da bir vakıfta yarı zamanlı olarak göçmen ve mülteci kadınlarla çalışıyorum. Lisansımı tekstil tasarım üzerine yaptıktan sonra yüksek lisansımı plastik sanatlar alanında tamamladım. Aslında seramik okumak istemiştim ama okulun ilk günü toza dumana bulanmış öğrencileri görünce direkt tekstil bölümüne kaçtım. Bölümüm gayet esnek olduğu için tasarım yerine tekstil sanatlarına yoğunlaştım ve baskı bölümünde özelleştim. Sürekli yeni malzemeler denemeyi seviyorum. Özellikle hobi ve elişi malzemeleri ilgimi çekiyor. Son yıllarda düzenlenen Onur Haftası sergileri dahil çeşitli grup sergilerde yer aldım. Bu dönemde de yoğun olarak üretmeye devam ediyorum.
-Sanata dair hayatınızda neler oluyor?
Bu konuşma, evden çıkmadığımız ve sosyal olarak izole olduğumuz bir döneme denk geldi, bu yüzden günümün büyük bir kısmı atölyemde iş üreterek geçiyor. Depo İstanbul’da gerçekleşecek sergim için hazırlanırken, uzun yıllardır aklımın bir köşesinde olan bir stop motion projesi üzerinde çalışıyorum. Benim için oldukça verimli bir süreç.
-Queer sanatçı olmanızı nasıl tanımlıyorsunuz? Bu durum nasıl evrildi?
Kendimi bildim bileli heteronormatif sistemle başım dertteydi. Üniversite yıllarımdaki ilk işlerim çoğunlukla kendi hikayemi anlatmaya ve queer başkaldırıya odaklanmıştı. Son yıllarda ise başkaldırı kısmı daha az ilgimi çekiyor. Şimdi varoluşumuzu kutlamakla daha çok ilgileniyorum. Her ne kadar görünür olmak ve buradan bir bağ kurabilmek amacıyla kendimi sosyal medyada queer/feminist sanatçı olarak tanımlasam da queer sanatçı sıfatını biraz problemli buluyorum çünkü tıpkı kadın sanatçı demek gibi her zaman “öteki” olanın başına bir sıfat ekleme eğilimindeyiz. Nasıl erkek sanatçı ya da hetero sanatçı yoksa kadın sanatçı ya da queer sanatçı diye de bir sıfat olmamalı diye düşünüyorum.
-Kullandığınız malzemeler neler?
Genel olarak kumaş, cam, plastik çiçekler, suni kürk ve polimer kil gibi el işi ve hobi malzemeleri ilgimi çekiyor. Mesela seramik gibi çok tanıdık, sınıfsal ve domestik referanslarla yüklü bir malzeme yerine çok da aşina olmadığımız bir hobi malzemesi olan polimer kili tercih ediyorum. Son yıllarda cam altı resimler de yapıyorum. Doğuya ait geleneksel bir teknik olan cam altı tekniği işlediğim konularla güçlü bir kontrast oluşturuyor.
-Yaratıcı sürecinize yardımcı olan ve etkilendiğiniz şeyler neler oluyor?
En çok bir şeyler izlemekten ve okumaktan hoşlanıyorum. Son zamanlarda Donna Haraway ve Toni Morrison okuyorum. Film olarak ise en son Tony Erdmann’dan etkilendim diyebilirim. Arkadaşlarımla fikir alışverişinde bulunmak, eğlenmek, bir arada olmak da bana çok ilham veriyor.
-Cesurca ürettiğiniz işleriniz var. Cinselliğin ana tema olarak karşımıza çıktığı yapıtlarınızda ortak varış noktanızı ne oluşturuyor?
İşlerimde cinsellik kendiliğinden ortaya çıkıyor. Hatta bazen başka konularda da bir şeyler üretsem fena olmaz diye düşünürken yine kendimi cinsel temaların yoğun olduğu işler yaparken buluyorum. Sanırım kendi hikayemi anlatma isteği ile ilgili bu. Hem biraz otobiyografik hem de bir çeşit arşivleme yöntemi belki de… Son zamanlarda hayvan, insan ve gerçekte olmayan bitkiler arasındaki hayali erotizm beni heyecanlandırıyor ve işlerim biraz buna doğru evrildi.
-Ortaya çıkacak işlere yöneltilecek olumlu ya da olumsuz tepkiler yaratım sürecinizi etkiliyor mu?
Üretim sürecim çocukken kendi kendimize oyun oynarken ya da resim yaparken bir dünya kurmamıza benziyor sanki… İşlerim, sonuca odaklanmadan, tamamen içgüdüsel olarak ortaya çıkıyor. Bir his ya da bir fikir başlangıç noktası oluyor ve ondan sonrası tamamen doğaçlama ilerliyor. İşlerin sonradan izleyicide yarattığı hissi önemsesem de belli bir his yaratmak için yola çıkmıyorum. Bir bakıma her seferinde yeni bir dünya kuruyorum ve bu dünya genellikle queer, erotik bir ekosistem oluyor.
-İşlerini takip ettiğiniz sanatçılar var mı, kimler?
İşlerini gördüğümde çok heyecanlandığım ilk sanatçılar Tee Corinne, Robert Gober ve Catherine Opie idi. Daha sonra Rebecca Horn, Kara Walker, Jonathan Baldock, Francis Upritchard gibi sanatçıların işlerini takip etmeye başladım. Birkaç sene önce keşfettiğim sanatçılardan Devan Shimoyama ve Rajni Perera’nın işlerini çok seviyorum. Türkiye’de yaşayan ve queer işler üreten sanatçılardan ise Ugemfo ve Özgür Can Taşçı’nın işlerini çok beğenerek takip ediyorum.
-Yakın zamanda bir sergi planınız var mı?
Bağımsız bir grup sanatçı ve aktivistten oluşan Sınırsız ekibinin küratörlüğünde Depo İstanbul’da bir solo sergi planımız var. Normal şartlarda haziran başında açılış yapmayı ve Onur Haftasında da açık olmayı planlıyorduk ama şu anda önümüzü göremiyoruz…
-Okuyucularımız çalışmalarınız ve projeleriniz hakkında bilgilere nereden ulaşabilirler?
Instagram hesabımı paylaşayım @safaksulekemanci
Sevgili Şafak, sanatını ve cesurca üretimlerini okuyucularımızla paylaştığın için teşekkür ederim.