“Theory of Bloom” Karma Sergisi Büyükdere35’te

Özge Yağcı, Banyo Sahnesi, 2023
Özge Yağcı, Banyo Sahnesi, 2023

Büyükdere35, 1-10 Haziran 2023 tarihleri arasında, sekiz sanatçının katılımıyla gerçekleşek “Theory of Bloom” isimli karma sergiye ev sahipliği yapıyor.

Sergi kapsamında Abdulvahap Uzunbay, Aslı Smith, Burcu Böcekler, Eliz Gündüz, Emir Yasin Yağmurca, Hilal Can, Nisan Talazoğlu ve Özge Yağcı’nın yapıtları bir araya geliyor.

Louise Glück’ün 2020 Nobel Edebiyatı Ödüllü ‘Wild Iris’ kitabına ismini veren şiirin son dörtlüğünde, Glück “hayatımın merkezinde fışkırdı büyük bir pınar, masmavi gölgeler gök mavisi denizde” yazar; bu dizede iris artık ‘çiçek açtığında’ zaferin hissini tadar. Yaşayan, ölen ve tekrardan doğmanın anlamını çiçek üzerinden anlatan Glück, bu döngüden sayısız kez geçen bir çiçeğin izlenimlerini bizlere aktarır. Çiçek, öncesinde karanlık toprakta açmayı bekleyen bir tohum olarak başlar; sonrasında sesi keşfeder ve ucunda ışığı gördüğü bir yoldan filizlenmeye doğru yol alır ve en sonunda çiçeklenir. Ruhların bir gün tekrar ‘çiçek açacakları’ düşüncesiyle cesaret bulabileceklerini gösterir.

Bir çiçeğin oluşum sürecinden ilham alan “Theory of Bloom” modern zamanın absürditesinde kaybolan, yabancılaşmış kişi veya özneye yeni ve alternatif bir benlik inşa etmeyi amaçlar. Sergi, bilinci olan bir iris çiçeği gibi, taç yapraklarını açana kadar geçirdiği sürecin insanlığa dair bariz imajlarını izleyiciye sunar.

Metroda, alışveriş merkezinde, çalıştığımız ofiste; etrafımıza yayılmış katı dünya,benliğimizle, jestlerimizle ve hatta duygularımızla gördüğümüz bir imgeler dünyası. Böyle bir ölüm manzarasında hiçbir şey gerçekten bize ait olamaz. Bu belirsizlik içerisinden çıkabilmek için benliğin filizlenmek için bir yol araması kaçınılmazdır. Kederden sonra neşenin tekrardan kapıdan uğrayacağına inanmak, hayatın bu boş ve korkutucu zamanlarında ruhların bir gün tekrar ‘çiçek açacakları’ düşüncesiyle insanların cesaret bulunabilecekleri gösterir. Derin bir huzursuzluğun ve kaderin bu bilinmez bilmeceli yolunda tohumlanan insan, sergi perspektifinde kaderini baştan sona yeniden inşa eder ve umuduyla kaderini ustaca dengeler. Duygusal ve fiziksel yeniden doğuşu; insan-doğa, toplum-birey üzerinden ele alan “Theory of Bloom” bir çiçeğin evrelerini bizlere hatırlatıyor ve yaşadığımız dünyayı yeniden anlamlandırmak için izleyiciye bir imge şöleni sunuyor. Toprağa gömülüp karanlık içerisinde açmayı bekleyen bir tohum gibi, tüm belirsizliklerin içerisinde insanlığa yeniden vadedilen bir kimlik, umut oluyor ve bizleri tekrardan çiçek açmaya davet ediyor.

Abdulvahap Uzunbay’ın “Praksis” (2023) isimli yapıtı, günümüzün toplumsal uygulamalarına yönelik felsefik/ hümanist/ ekolojik/ psikolojik / ekonomik eylemleri dönüştürücü güç olarak sanatın kimi ve neyi temsil ettiğini izleyiciye sorgulatıyor. İster toplum-birey ilişkisinin kurulmasını talep etsin, ister ruh-beden bütünlüğü arz etsin, çalışmanın karşısına geçen her bir bireyin zihninde oluşan temel problemin renk valörleri kadar çeşitli, aritmetik, soyutluk içeren ‘kendini kavrayış’ olduğunu, tuğla gibi ağır ve katı bir nesneyi kağıt gibi hafif bir malzemeyle dönüştürerek izleyiciye sunuyor. Çalışmalarında ekoloji ve doğa temaları öne çıkan, sanat ve zanaat kavramlarını bir araya getiren Aslı Smith, işlerinde doğadan gelen materyaller ve atık malzemeler kullanıyor. Sanatçının dokuma resimleri, çıkış noktasını doğanın döngüleri
ve sunduğu materyallerden alırken izleyiciyi yeryüzü ile yeni bağlar kurma fikri üzerine derin bir düşünüşe çağırıyor. Bireysel veya ev içi rutinlerimizi, bedensel ve ruhsal döngülerimizi gezegenin ve doğanın döngüleriyle birlikte düşünerek, doğa ve kültür ayrımına kendine has bir yaklaşım öneren Aslı Smith, “Nomad”(2023) ve “Daybreak”(2023) isimli yapıtlarında insan-doğa ilişkisini, hassas kağıt yüzeyine sulu boya estetiğiyle aktarıyor. Cyanotype, van dyke brown, gum bikromat gibi alternatif fotoğraf baskı teknikleri ve analog fotoğraf alanlarında çalışmalarını sürdürmekte olan Burcu Böcekler, kendi bedenini güneş baskı yöntemiyle kumaşa aktardığı yapıtında, cyanotype’in geçmişten gelen arşivsel özelliğinden yararlanıyor ve cenin pozisyonunda yattığı kumaş yüzeyine kendi bedeninin hafızasını sabitliyor. Sanatçı, “Fotogram Serisi’’nde, botanist ve fotoğrafçı Anna Atkins’in bitkilerin negatiflerini kategorilediği pratiğine kendi anlatısını ekliyor. Eliz Gündüz’ün doğa-insan, kent-doğa ilişkisini Antalya ve İstanbul arası değişen üretim sürecinde ve bu süreçte doğanın kendi içindeki hareketleri üzerine gözlemleri sonucunda çıkardığı desenleri ve formları, izleyiciye yeni bir görme biçimi sunuyor. “Early mornings to late nights” (2023), “Perspectives we look” (2023) gibi kağıt yüzeyine akrilik ve yağlı pastel malzemeleri uyguladığı işleri, sanatçının doğa ve kent arasındaki zıtlıkları katı ve akışkan formlar üzerinden ele alıyor. Emir Yasin Yağmurca, doğa ve manzara kavramları üzerine disiplinlerarası şekilde yoğunlaşırken, doğayı mekan ve imaj bağlamında ele alarak hareketli ve durağan çalışmalar ortaya koyuyor. Tuval üzerine oluşturduğu pastoral ve silik manzaralar, görünenin zihnimizdeki uçuculuğu ile hafızada yerini alıyor. Hatırlama edinimini sorgulayan sanatçı, algının değişkenliğini doğa resimleri üzerinden ele alıyor. Modern insanın birey olma yolunda karşılaştığı psikolojik süreçten beslenen Hilal Can’ın sergide yer alan “Nevroz Serisi”(2016 – 2017) ve “When demons are around” (2018-2023) işleri, sosyal duyguların saplantılı-zor-
lantılı nevrozlarını, insanın dürtü donanımının yıkımını ve “ben olmak”ın zorlu yolculuğunu kendi imgeleriyle izleyiciye aktarıyor. Freud’un “Uygarlığın Huzursuzluğu” kitabında yer alan “ben her şeyi içerir, daha sonra kendinden bir dış dünya kesip atar.” cümlesinde anlattığı birey olma yolculuğunu ele alan sanatçı, kendisini çevreleyen değişken gerçekliğin, yaşadığı, maruz kaldığı dış gerçekliği, geçmişiyle oluşan ve oluşmaya devam edecek olan iç gerçekliğin çatışmasını aramaya itiyor. Üretimlerini insan-doğa ilişkisi üzerine kuran Nisan Talazoğlu, pratiğini doğal akışa eklenen bir tasarı süreci olarak tanımlar. Toprağa müdahale ederek, onu tekrardan doğaya uyumlanan formlara dönüştürür. Sergide bulunan “The Roots”(2023) serisini bu akışın başlangıcı; “The Hole” serisindeyse büyümeyi, genişlemeyi ve çoğalmayı anlatır. Özge Yağcı, “Düş Otu” serisinden “Banyo Sahnesi”(2018) isimli seramik çalışmasında mekân, mekâna ait obje ve figürleri bir tür değişime zorlar. Teslimiyet, değişim, direniş, kayıp gibi değişken temalar üzerinden, mekân ve orada süre giden yaşama dair varoluşsal izlerin izleyiciye aktarılmasını hedefleyen sanatçı, bir anlamda gündelik hayata dair bir tür görsel kayıt tutma çabası izler. Kullanılan mekân ve objeler birbirine benzer şekillerde tekrar tekrar karşımıza çıkar. Figür ise, yokluğun değişken halleri üzerinden varlığını tanımlar.

Türkiye'nin En Büyük Sanat Haber Portalı, Güncel Sanat Haberleri, Sergi Rehberi, Sanatçı Portfolyoları, Sanat Üzerine Röportajlar