“Sahip olduğum tek politik görüş aşka dair.”
Zihinde yer etmiş fakat toplumsal karşılığı olmayan birtakım kavramların posası, kökü kazınmış duyguların hatırası ve saplantının provası.
22-27 Eylül tarihleri arasında Tiflis’te gerçekleşen 13. Georgian Showcase’in dördüncü gününde, şehrin arabayla 15-20 dakika dışındaki Open Space’te yönetmen Davit Khorbaladze’nin “UN-” üçlemesinin ikincisi olan UNLOVE’ı izledim. Aşkın varlık ve yokluk sınırlarında gezinen oyun, soruların öne çıktığı deneysel bir iş. Toplumun temelinde aşk mı vardır? Bireyin ruhsallığını aşk mı kurar? Evetse, aşkı (unutursak değil) geri alırsak ne olur?
Tıpkı benim ne izlediğimi bilmediğim gibi, oyuncuların da ne oynadığını bilmediğini düşünmek ilkin iyi geldi bana; halbuki böyle bir akış ancak yüksek tempolu bir çalışmayla yaratılabilir, yüksek tempo ise —benim deneyimime göre— amaca yönelik olmayı gerektirir, o da ne yaptığını bilmeyi. Elbette defalarca prova edilmiş, metinli (ve niyetli) bir oyunla karşı karşıyayız. Ancak niyet bağlamsızlık. Belirsiz bir gelecekte ve belirsiz bir mekânda geçen absürd bir kurgu bu. Bir “araştırma projesi” de denebilir. Türkçede karşılığı olmayan bir başlığa sahip: “unlove.” Aşkın zıddı nefret değil kayıtsızlık, derken söz ettiğimiz şey. Salona girdiğim andan itibaren işgale uğrayan duyularımın hummalı biçimde işlediği tüm bilginin aksine, “unlove” kelimesinin koşullandırmasıyla, bambaşka bir şarkı çalıyor zihnimde: “Zamanın eli değdi bize, çoktan değişti her şey, aynı değiliz ikimiz de.” Oyun, bana göre bu şarkının gayesini bambaşka bir formda ve ruhla deniyor. Dış sesin mekanik bir tonla dakikalarca tekrarladığı “İçimi yakan bu acı artık benim kaderim,” cümlesi duyguların birer konsept olarak ezeli ve ebedi varlığına işaret ediyor. İşte karşımızda; zihinde yer etmiş fakat toplumsal karşılığı olmayan birtakım kavramların posası, kökü kazınmış duyguların hatırası ve saplantının provası.
Yönetmenin “UN-” üçlemesi, ikinci oyundan anladığım kadarıyla, (Müslüm Gürses’in seslendirdiği gibi) zamanın elini geri almaya yönelik bir girişimler silsilesi. “Geri verilmez hiçbir yanılgı,” diyen şarkıdakinin aksine, yönetmen burada geri alma çabasını nafile kılmamak için bağlamsızlıktan yararlanıyor. Dört kişilik bir toplumda absürdün tekrarı üzerine kurulu zorlama bir yaşam performansı izliyoruz. Hiçbir şeyin anlamı yoksa her şey anlamlıdır belki, düşüncesi geçiyor aklımdan. Sentetik kumaştan yastığa gömülmüş ağlayan bir surat. Gözyaşı dökmeden hıçkırarak ağlayan bir başka surat. Bunlar eşliğinde iki oyuncunun koreografik dansı. Oyun, gösterilenden çok görene, yani bize okları çeviriyor. Kalabalık bir toplum içinde ve şehirlerde yaşayan bizler bu rastgeleliği birbirine bağlamak için çırpınırken duygusal açıdan yıpranıyoruz. Yüz elli dakika süren UNLOVE bizi yıpratıyor. Birini nasıl sevmeyiz, biri bizi nasıl sevmez, kendimizi nasıl sevmeyiz, kendimiz bizi nasıl sevmez? Oyuncuların ağzından birtakım duyusallık ve duyumlara dair kelimeler dökülüyor; oyuncular birtakım duyusallık ve duyumlara dair edimlerde bulunuyor, zamanın eli geri alınıyor.
Sahne tasarımı Gürcistan’da gerek klasik gerek çağdaş gerekse avangard tiyatroda olsun, son derece ciddiye alınan bir mesele. Anlaşılan o ki oyuncunun ağzından çıkan ilk replikten itibaren atmosfer kurma gayesinin yerini, seyirciden gelen ilk bakıştan itibaren atmosfer kurma gayesi almış. Buna göre, görsel düzleme atfedilen başat nitelik, dekoru basitçe hikâyenin örüldüğü bir arka plan veya performansın gerçekleştiği bir uzam olmanın ötesine taşıyor. Benzer şekilde UNLOVE’da da Ana Gurgenidze’nin sahne tasarımı kendi manifestosuna sahip. Dekorun ilk iddiası şu: Sahnede kesilmiş ağaçlardan geriye kalan kütükler var. Konumumuzu bilmiyoruz ancak altımızda toprak/dünya olduğunu düşündürecek zeminden mahrum olduğumuz kesin. Eğer bir uzay mekiğindeysek kütüklerin kökü nereye uzanıyor, meçhul; yine de varlar. O hâlde geriye, belki boşlukta süzülen salkım saçak kökler ve oyuncuların yer yer üstünden sekerek geçtiği irili ufaklı kütükler kalıyor. Doğayı kaybettiğimiz gibi, insan doğasını da kaybettik. Üstelik oyunu ancak belirli bir süre izlemeye dayanabilen seyircileri de kaybettik. Oyunculardan birine ironik bir dille “Bir sonraki pandemide insanlar beraber şarkı söyleyebilsin diye,” dedirten, çuvaldızı kendine, iğneyi bize batıran yönetmeni “sönmüş mumların ışığıyla” hatırlayacağım.
Künye
Yazar ve Yönetmen: Davit Khorbaladze
Sahne Tasarımı: Ana Gurgenidze
Kostüm Tasarımı: Levau Shvelidze
Müzik: Anusha Chkheidze, Davit Khorbaladze
Oyuncular: Giorgi Giorganashvili, Gvantsa Enukidze, Ia Sukkhitashvili, Sandro Samkharadze
“Showcase” hakkında
13. Uluslararası Tiflis Tiyatro Festivali, nam-ı diğer “Georgian Showcase” bu sene 22-27 Eylül tarihleri arasında gerçekleşiyor. İlk kez düzenlendiği 2009’dan bu yana festival kapsamında otuza yakın ülkeden beş yüz yirmi tiyatro profesyoneli ağırlanmış.
Türkiye’de de bir kez (2022’de) zorlu koşullar altında hayata geçirilen showcase edisyonları birbirine gevşek olarak bağlı ortak bir mantığa dayalı: Ülkelerin kendi tiyatro sektörünü uluslararası tiyatro profesyonellerine tanıtması. Ülkeyi tanıtma yükünü açıkça sırtlanan seçkiyi kim(ler)in yaptığı, hangi tiyatroların üretime dâhil olduğu, etkinliğe uluslararası arenadan kimlerin davet edildiği, yerel halktan kimlerin biletlere maddi erişim sağlayabildiği ve son tahlilde tiyatronun kim için olduğu gibi sorular da bu vesileyle tekrar tekrar tartışmaya açılıyor.