Hannah Höch, 1889’da Orta Almanya’daki Gotha’da doğdu. 1912’de Uygulamalı Sanatlar Okulu’na gitmek için Berlin’e taşındı. Cam işçiliği ve kitap sanatları tasarımı okudu, ancak savaş sırasında Kızıl Haç’ta çalıştığı sırada çalışmalarına kısa bir ara verdi. Savaşın ardından 1915’te Dada sanatçılarından oluşan çevreyle tanıştı. Dadaizm, 20. yüzyılda Avrupa’da ortaya çıkmış ve ardından Amerika’ya uzanarak tüm dünyayı etkisine almış bir sanat hareketidir. 1. Dünya Savaşı’nı protesto etmek amacıyla Zürih, Berlin, Köln, Paris merkezli gelişmiştir. Dadaistler, aklın ve estetik kaygıların hiçbir değerinin ve öneminin olmadığını savunur. Dadaist sanatçılar, sanatlarındaki özgürlüğü fotomontaj, kolaj, nesne ya da malzeme konstrüksiyonu gibi tarzlarla çalışarak mesajlarını iletme yöntemini benimser. Popüler medyada buldukları görüntüleri bir araya getirerek örnekleme stratejisiyle tekil sanat eserleri yaratırlar. Eserlerin sonuçları hem yaratıcılarının bireysel ifadelerini hem de belirli bir tarihsel andan görsel kültürün kesitlerini gösterir.
Dada sanatçılarının çoğu erkekti; George Grosz, Raoul Hausmann ve Kurt Schwitters gibi isimlerden oluşuyordu. Hausmann’ın The Art Critic (1919–20) isimli eseri özellikle erkeksi bir bakış açısını temsil eder. Eserdeki takım elbiseli adamın kıyafetleri ve kafası farklı kaynaklardan kesilmiş. Adam orantılı olarak büyük bir kalem kullanılır ve bu kalem doğrudan kasıklarından işaret ederek güç, sanat ve erkekliği birbirine bağlayan bir sembole dönüşmüştür.
Dadaistlerin birkaç kadın sanatçısından biri olan Höch’ün fotomontajları, genellikle belirgin bir şekilde queer, feminist bir bakış açısıyla, savaşlar arası dönemde Alman kültürünün kaleidoskopik vizyonlarını sunarak yeni bir soluk getirdi. Ancak kendi ideolojilerine rağmen Dadaistler ayrımcı ve cinsiyetçi zihniyetten tamamen arınamamış gibi görünüyorlardı. Höch’ün önemli yeteneğine rağmen 1920’de Berlin’de gerçekleşen Birinci Uluslararası Dada Fuarı’na katılımı neredeyse reddediyordu. Bu hareket için önemli bir açılış gösterisiydi. Hatta daha da aşağılayıcı bir biçime, ressam Hans Richter onu “iyi kız” olarak nitelendirdi. “iyi bir sanatçı” değil sadece “iyi kız”. Farklı ve aykırı olmak fikri ile şekillenen Dadaistlerin bu tavır ve tutumu yüzlerce yıllık cinsiyet ayrımcılığından kopamadıklarının acınası bir kanıtıydı. Höch’ün yok sayılışı bununla sınırlı kalmıyordu. Amerikalı sanatçı Robert Motherwell onu Dada Ressamları ve Şairleri başlıklı hareketin incelemesini kaleme aldığı eserine dahil etmemişti.
Höch’ün erken dönem çalışmalarından biri olan Almanya’daki Son Weimar Bira Göbeği Kültür Çağı’nda Dada Mutfak Bıçağıyla Kesim (1919), en kalıcı çalışmalarından biridir. Poster boyutundaki fotomontaj, o kadar çeşitli üst üste binen görüntülerden oluşan bir karmaşayı içerir ki kompozisyon ilk başta kaotik ve anlaşılması imkansız görünür. Eser, modern hayatın anlamsız gürültüsüyle ilgilenen bir sanatçı için mükemmel bir estetik yansıtır.
1920’ler boyunca, ülkenin mali durumu giderek daha istikrarsız hale gelmiş ve bu da kitlesel enflasyona yol açmıştı. Siyasi ve ekonomik huzursuzluğa rağmen, Alman kadınları 1918’de oy hakkı kazanmış ve Weimar Cumhuriyeti, cinsiyet eşitliğinde bir adım attıkları dönemi başlatmıştı. Kadınlar çalışabilmelerine rağmen, çalışma koşulları genellikle yetersizdi. İşgücüne girdiklerinde bile en düşük ücretli işleri aldılar ve genellikle ev hanımı olarak tüm görevlerini sürdürmek zorunda kaldılar.
Höch, The Beautiful Girl (1920) gibi fotomontajlarında bu tarzdaki cinsiyet ayrımcılıklarını konu edindi. Eserde, bir kadının başı değil, bir ampulü var. Bir araba lastiği ve bir kaldıraç onu her iki yanından sıkıştırıyor. Arkasında BMW logoları çoğalırken, saç tutamının arkasından dairesel bir cep saati tutan bir el beliriyor. Görünüşe göre şirketler ve yeni teknolojiler öznenin bireyselliğini ele geçirmişken, saat zamanın ve emeğin yeni yollarla nasıl paraya çevrildiğini ve sömürüldüğünü gösteriyor.
Höch, yeni Kadın tasvirlerine ve Weimar’ın belirli sol ideolojilerine uygun olarak, androjen imgeleri cinsiyet konumları arasındaki hareketten alınan haz ile katı eril ve dişil kimliklerin kasıtlı bir şekilde parçalanmasından alınan hazzı tasvir etmeye devam etti. Höch, cinsiyet normlarını yerle bir etmek için sıklıkla etnografik görüntüleri kadın bedenlerine yerleştiriyordu; örneğin, bir çift göğsü dişli bir maskeyle birleştiriyor ya da yüksek topuklu bacakları taştan bir gövde ve erkeksi, bıyıklı bir yüzle eşleştiriyordu.
1930’ların başında Almanya’da iktidar değiştiğinde bile Höch, pek çok sanatçının Fransa veya Amerika Birleşik Devletleri’ne gitmesinin aksine ülkeden kaçmayı reddetti. Kariyeri zarar gördü ancak pes etmedi. 1945’te, II. Dünya Savaşı’nın sona ermesinden kısa bir süre sonra tekrar sergilemelerine başladı ve hayatının geri kalanında uluslararası alanda sergiler açtı.
Dadaizmin kurucu üyelerinden Tristan Tzara 1920’de “Dada her şeyden şüphe eder” diye yazmıştı. 1916’da Zürih’teki bir gece kulübünde, Birinci Dünya Savaşı’na ve onu körükleyen toplumsal ve politik iklime karşı gerçek bir isyan olarak doğan Dada, tüm zamanların en anarşist kültürel hareketlerinden biri olarak karşımıza çıkar.
Ancak Dada otoriteyi, anlamı, gerçekliği ve burjuva Batı dünyası olarak gördükleri her şeyi sorgulamakta sorun yaşamazken, uygulayıcıları geleneksel cinsiyet rolleri ve davranışlarına nadiren şüpheyle yaklaşmış gibi görünmektedir. Böylesi bir eşitsizliği ortaya çıkaran toplumsal muhafazakarlık küçümsense bile, kadınlar ikinci cinsiyetti.
Uzun bir süre, görsel sanatçılar, şairler veya performansçılar olarak Dada ile özdeşleşen kadınlar, işbirlikçilerden veya bağımsız sanatçılardan çok bakıcılar, ilham perileri veya sevgililer olarak daha fazla ilgi gördüler. Dada efsanesi Hannah Höch’ün dönemin erkek akranlarının anlatımlarında aldığı nadir sözlerden biri, zor zamanlarda sandviç, bira ve kahve sağlama yeteneğine bir göndermeden ibaretti. Günümüz sanat yazılarının çoğunda hala Höch’den bahsederken mutlaka Raoul Hausmann’ın sevgilisi! Diye iliştiril satır arasına oysa Höch’ün yeteneğinin Hausmann ile sevgili olmasının hiç alakası yoktur. 1920’de Höch “ ressam” isimli bir öykü kaleme alır. Karısının dört yılda dört kez bulaşık yıkamasını istemesi üzerine kişisel bir krize düşen bir kocayı konu edinir öykü. Ne trajik değil mi? Yaratıcılıklarının temelini isyan yapan Dadaistler için toplumsal cinsiyet eşitliği büyük bir yalan olarak havada süzülmüştür.