Alican Abacı ile Yeni Çekeceği “Akdeniz Fokları” Belgeseli Hakkında Konuştuk

”Hepimiz birer dünya vatandaşıyız. Sorumluluklarımız var. Akdeniz Foklarının yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalması bize doğanın verdiği uyarılardan sadece bir tanesi.”

Alican Abacı
Alican Abacı

-Kendinden bahseder misin?

29 yaşındayım, Sinema-TV ve Sosyoloji mezunuyum. Bağımsız Sinemacı olarak, yapımcılık, yönetmenlik ve kamerasını sualtına taşımış bir tüplü dalış sporcusuyum. Avustralya Newcastle University, İtalya Milano Academia di Brera’da birer sene eğitim aldım. Altın Portakal’da dört sene çalıştım. Aw Films’in ve Underwater Films’in kurucusuyum. Çekya Prag’da ve Almanya Detmold’da workshoplar verdim. Barcelona’da 2017-2018 Evs Projesinde Videographer olarak çalıştım ve burada çektiğim kısa belgeselle Avrupa Parlementosundan “Best Storytelling” ödülünü aldım. Alman Film yapımcılarının düzenlediği 2018’de Abu Dabi’de düzenlenen Falcon Lens Award’ta dünyadan davet dilen 20 videographer’la yarıştım. Sektörde reklam, sinema setlerinde çalıştım onun dışında yönetmen ve yapımcı olarak sualtı filmleri, müzik klipleri, kısa filmler, tanıtım filmleri ve sosyal sorumluluk filmleri çektim. Senaristliğini, yapımcılığını ve yönetmenliğini yaptığım ilk uzun metraj belgeseli The Edge of the Cliff’in premierini haziran ayında yapacağım.

Son çektiğim 10 ülkede ve 20’den fazla festivalde gösterilen ve ödüller alan “Only One World Left”, su sualtı kısa filmim ile Roma’daki Lazio Green Film Festival’inden “Premio Mare di Marevivo” (Marevivo Deniz Ödülü) alan ve son olarak San Francisco’da davet edildiğim Ocean Film Festivali ve yine California’da düzenlenen The Earth Day Film Festivallerin’e katılmak için gittiğim Amerika’da Covid-19 salgınından ileriki bir tarihe ertelenmesi sebebiyle 13 Mart’ta yurda geri döndü ve şu sıralar evde Akdeniz Foku Belgesel Projesinin son hazırlıklarını yapıyorum.

-Foklarla çalışma fikri nereden geliyor?

2018’de doğum günümde (21 Ekim) dalış hocam İsa Alemdar ile Antalya falezlerde ilk kez gireceğim bir kovuğa tüplü dalış yapıyorduk. Oldukça fantastik atmosferde dar bir boğazdan geçerken İsa Hoca fenerini açıp kapatarak sinyal yolladı ve paletimden çekerek daha fazla gitmememi istedi. Kafamı kaldırdığımda Akdeniz fokuyla yüz yüze geldik ve tüylerim diken diken oldu. Ancak hiç korkmadım. Şaşkınlık ve mutluluk duyguları birbirine karıştı. Bir bakıma büyülendim. 2 buçuk metre civarında devasa bir canlı olmasına rağmen şirin ve masum bir köpekle bakışıyormuş gibi hissettim.

Daldığımız yer, içinde bir kumsal veya kıyıya çıkabileceği bir alan olmadığı için Akdeniz foklarının yaşamasının pek de mümkün olmayan bir yerdi. Ve bu fok daha önce hiç rapor edilmemiş. Mağaradan çıkarken yukarıda anlattığım hislerin yerini derin bir üzüntünü kapladı. Çünkü buranın hemen dışında biriken çöpler, yukarıdan atılan oltaların suyun altında uzanan onlarca metrelik uzantıları, turist teknelerinin birbiri ardına mağaraların önüne gidip gelmesi, doğal alanlarına inşa edilen yapılaşma gibi sebeplerin üzerine bu canlının çok narin ve nadir görüldüğünü düşünerek bir an önce yaşadığım bu duygu buhranını üzerimden atmalıydım. Çünkü Akdeniz foklarının varlığını bile bilmeyen birçok insan olduğunu düşündüm.

Alican Abacı
Alican Abacı

-Foklar hakkında bu süreçte öğrendiğin, etkilendiğin ve sana yol çizecek olan önemli bir bilgi var mı?

Monachus Monachus yani Akdeniz Fokunun Dünyadaki toplam sayıları yaklaşık 750 civarında. Bunların 100’e yakınının Türkiye’de olduğu tahmin ediliyor. Ülkemizde yapılan çeşitli bilimsel çalışmalarda bugüne kadar sadece 60’ı tanımlandı. Bugün Akdeniz’de sadece iki dünyada toplamda dört ülkede; Yunanistan, Türkiye, Moritanya ve Madeira Adaları’nda yaşıyor. Moritanya sahillerindeki Akdeniz fokları gerçek bir fok kolonisi özelliği göstererek birlikte yaşıyor. Akdeniz havzası popülasyonu ise, birlikte bulunmak yerine insan baskısı nedeniyle çoğunlukla tek tek dolaşma ve yalnız yaşama şeklini seçmeye zorlanmış.

20. yüzyılın başlarında Akdeniz fokları Türkiye’de Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdenizde karşılaşılırken günümüzde görmek çok zor. Kıyılardaki plansız yapılaşma, endüstriyel yatırım baskısı, deniz kirliliği, kasti öldürmeler (eskilerde yağı ve derisi için avcılığı), kanunsuz yapılan trol trata ve gırgır avcılığı, kontrolsüz mağara dalışları nedenleriyle yaşam alanları giderek daraldı, daralıyor. Artık sadece kıyı mağaralarında barınıyorlar. Çok değil son 50 sende oldu bunlar. Günümüzde en çok Ege denizinde gözleniyor.

-Foklar ve su altı için alanında özel çalıştığın kişiler var mı?

Sualtı Araştırmaları Derneği, Akdeniz Fokları Araştırma Grubu SAD-AFAG (sadafag.org) ile irtibata geçtim. Gördüğüm Akdeniz Fokunu raporladım. Kurucu üye Cem Orkun Kıraç’a projemden bahsettim. Uzun ve samimi bir konuşmadan sonra Belgesel’e danışmanlık desteği vereceklerini söylediler. Hatta 2 kere çekim yapmam için kemerde fırtınada hayatını kaybeden bir yavru Akdeniz Foku ile ağlara takılıp kurtarılan genç bir Fokun görüntülerini almam için aradılar. Aynı zamanda dalış hocam İsa Alemdar ve Star Diving Academy’de bu süreçte bana destek verecekler.

-Kaç kişilik ekiple çekimler gerçekleştirilecek? Teknik ekipmanlar neler olacak?

Projede şu zamana kadar beni sonuna kadar destekleyen ve dalış ekipmanları, sualtı danışmanlığı ve tekne konusunda bana destek veren İsa Alemdar ve Star Diving Academy ekibi var. Bağımsız bir proje olduğu için bütçemiz de çok kısıtlı bu yüzden sualtı işleri yaptığım Underwater Films’e aldığım profesyonel sualtı kamera setim ile sahada şimdilik kendim olacağım gibi gözüküyor. Yani hem senarist, hem yapımcı, hem yönetmen hem de sualtı görüntü yönetmenliğini üstleniyorum. Tabi ki bütçe bulunursa ekibi profesyonel manada daha da genişletmek isterim. Belgeselde aynasız kameralar ve sualtı housingleri, özel sualtı ışık sistemleri, aksiyon kameraları, görüntü kapanları ve sualtı droneları kullanılacak ve %70’inden fazlası sualtında geçecek. Bunun dışında Ankara’dan bana Akdeniz Foklar’ıyla ilgili danışmanlık veren, çekimler sırasında yasal ve bilimsel anlamda destek verecek SAD-AFAG ve Cem Orkun Kıraç var. Tam 10 sene önce Altın Portakal’da Belgesel Jurisi’nin mihmandarlığını yaptığım zamanda tanıştığım, o zamandan beri hiç kopmadığım beni her zaman destekleyen bir diğer danışmanım yapımcı&yönetmen Semra Güzel Korver ve geçen sene yapımcılık eğitimleri aldığım önemli yapımcı Zeynep Özbatur Atakan diğer proje danışmanlarım.

-Çekimlerini ne kadar sürede tamamlamayı planlıyorsun?

2018’in sonundan beri araştırma&geliştirme aşamasındaydım. En nihayetinde çekim için tretman, plan, bütçe çalışmalarının sonuna geldim. Nisan sonu veya Mayıs başı başlayacak olan 6 ay süreceğini öngördüğüm bir çekim planı oluşturdum. Yıl sonu post prodüksiyon aşamasına geçip 2021’in başlarında seyirciyle buluşturmayı ümit ediyorum. Ancak açık denizlerde özgür bir canlıyı son derece titiz bir çalışma ile sualtında çekmek oldukça zor bir serüven olacağı kesin. Bu yüzden şimdilik bu bir öngörü. Bu projeyi seyirciye hakkı ile buluşturmak için gerekirse daha uzun bir mesai yapmaya da hazırım.

-Senin de yaptığın gibi bizim sınırlarımızda ki fokları resimleyen ve kayda alan başka sinemacı(lar) var mı?

Çeşitli Akdeniz Foku fotoğrafları ve videoları alan kişiler var, kısa programlar da mevcut Tv ve internet için ancak benim bildiğim kadarıyla bundan 19-20 sene önce çekilen önemli bir uzun metraj belgesel var. Mustafa Ünlü ve Selda Meral’in yönetmenliğini üstlendiği “Akdenizli” belgeseli. Bilimsel olarak ve benim çalışmam içinde çok önemli bir done. O zamanın şartları sebebiyle sualtı görüntüleri belgeselin küçük bir kısmında yer almış. Ben daha çok sualtında görüntülerini alacağım, minimum insan görüntüsü ile onların dünyaya bakışını seyirciye bir dış sesin anlatıcı olacağı şekilde hazırladım. Bu sualtı görüntüleri neslinin bilimsel araştırmalara ışık tutması açısından bu kadar detaylı çekilmesi bir ilk olacak.

-2 sene kadar önce Antalya’da, kaplumbağaların yerlerini işgal eden tatilciler hayvanların saldırısına uğramıştı. Fokları çekim esnasında oluşabilecek tehlikelere dair önlemlerin ne olacak?

Oldukça titiz ve uzun soluklu bir serüven olacağından bahsetmiştim. Akdeniz Foklarını rahatsız etmemek, doğal yaşamlarını etkileyecek bir şey yapmamak projenin mottosu. Bu kapsamda bu konuda yıllardır uzmanlaşmış kişilerden eğitim ve telkinler ile Akdeniz Foklarını sahada daha yakından tanıyarak belli kurallar çerçevesinde, güncel bilimsel veriler ışığında bir çekim olacak. Beklenmedik şeyler gelişmesine karşın sualtında uzman cankurtaranları bu süreçte yanımda olacağı için de içim rahat.

-Önemli bir belge niteliği taşıyacak olan bu çalışmanda destek olacak kişi, kurum ya da kuruluşlar var mı yoksa tek misin?

Bu projeyi gönüllü olarak başlattım. Sektörden Semra Güzel Korver gönülden danışmanlık desteğini sundu. Zeynep Özbatur Atakan’dan YapımLab ve Pitching Studio eğitimleri dolayısıyla projemi beğendi bir hayvan sever olarak destekledi. Şu zamana kadar maddi veya yapım konusunda bana destek vereceğini söyleyenler oldu ancak bu ucu açık çalışmada genç ve bağımsız bir sinemacı olarak şimdilik tek başıma yola çıkıyorum diyebilirim. Gelecek maddi, manevi veya ortak yapımlara açığız, aslında ihtiyacımız da var. Maddi destek bulabilirsek iş hem daha verimli hem de daha büyük kitlelere ulaşacak bir hal alabilir. Ancak bulamasak da kendi imkanlarımla çektiğim kısa filmim “Only One World Left” şu anda dünyada 10 ülkede 20’den fazla festivalde seyirci ile buluşuyor ve ödüller alıyor. Bu benim için önemli bir referans ve motivasyon. Bu sebeple bu işin altından kendi birikimlerimle de kalkmaya hazırım.

-Hangi platformlardan seyirciye ulaşmayı düşünüyorsun?

Hedefim Akdeniz Foklarının neslinin tükenmemesi, kirlenen denizler ile kendi geleceğimizin de kararmaması için insanlarda kitlesel bilinç oluşturmak. Bu kapsamda benim için ilk etapta çevreci film festivalleri ön planda olacak. Bir süre dünyada festival serüvenine çıktıktan sonra ise ilgilenen online veya Tv kanalları ile daha çok seyirciye ulaştırmak nihai hedefim.

-Genç ve yolun başında bir sinemacı olarak böylesi bir işin altına girmek nasıl hissettiriyor? Çevrenin tepkisi nasıl?

Alican Abacı
Alican Abacı

Bir konuda çok şanslı hissediyorum; sanatçı bir ailenin oğluyum. Her ne kadar 13 yaşımda babam karikatürist ve grafik sanatçısı Necati Abacı’yı ani bir şekilde kaybetsek de bu zamana kadar annem Sanat Yönetmeni Emine Abacı beni son derece özgür yetiştirdi ve destekledi. Ben de onu yüzüstü bırakmamak adına hep sorumluluk aldım. İnanın sorumluluk hissetmediğim, inanmadığım bir projenin altına girmek hem benim hem de izleyici için zaman kaybı olur. Bu konuda bana bu zamana kadar yakın çevrem de destek verdi. Bir yandan maddi getirisi olmadığını düşündükleri için bu tarz işlere girmek maceraperestlik gözüyle bakan bir düşüncenin olduğunun da farkındayım. Ancak bu zamana kadar biriktirdiklerimi inandığım işlere yatırarak var olmanın mutluluğu ve sorumluluğunu hiçbir zaman kendimden esirgemeyeceğim. Bunu ifade etmenin ve insanlara hatırlatmanın en güzel yolu sinema, görsel medya ve sanat. İnanıyorum ki bu belgesel tamamlandıktan sonra ufakta olsa şüpheyle bakanlar da içten tebriklerini esirgemeyeceklerdir.

-Sinema dışında hayatında neler oluyor?

Müzik, spor ve dünyayı keşfetme güdüsü sinema dışında yaptığım temel şeyler. Bu zamana kadar 5 kıtada 40’a yakın ülkede bulundum. Avustralya, İtalya ve İspanya’da birer sene yaşadım. Farklı kültürler tanımak, keşfetmek insanın ufkunu genişletiyor. Eninde sonunda dünyanın en ücra köşesindeki insanların da senden benden çok farklı olmadığını evrensel ilkelerin her yerde geçerliliği olduğunu fark ettim. Doğa ile uyumlu ve saygılı yaşayan toplumların -buna örnek olarak Avustralya’yı verebilirim- kendi sosyal düzeni içinde huzurlu bir toplum yapısı olduğunu da gördüm. Bunun bizim güzel ülkemiz için de geçerli olmasını ümit ediyorum. Bunların dışında bu günlerde Korona Virüsü Salgını, Savaşlar, Siyasi Gerilimler, İklim Krizi vs dünyanın içinde bulunduğu durumu hayretle izlemek ve kendimce çıkarımlar yapmakla geçiriyorum. Bunları da zihnimde bir şekilde sinemaya bağlıyorum sanırım eninde sonunda…

Alican Abacı
Alican Abacı

-Son olarak Akdeniz fokları ve belgeselin hakkında okuyucularımıza neler söylemek istersin?

Hepimiz birer dünya vatandaşıyız. Sorumluluklarımız var. Akdeniz Foklarının yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalması bize doğanın verdiği uyarılardan sadece bir tanesi. İnsanoğlu özelikle son 100 yılda eşi benzeri görülmemiş sistematik bir doğa tahribatı yarattı. Unutmayalım ki bu dünyada hepimiz bir fanusun içerindeyiz. Yaptığımız her bir yanlış er ya da geç bizleri ve geleceğimizi etkileyecek. Denizlerin her ne kadar çok azı keşfedilse de en çok etkilenen yerlerin başında geliyor. Belgeselin ana teması buradan yola çıkıyor. Akdeniz Foklarını Korumak Tüm Denizleri Korumaktır.

İlk duyduğumda çok yeni ve görsel olarakta istediğimi bulabileceğime inandığım bu projenden bizleri haberdar ettiğin için kendim ve okuyucularım adına teşekkür ediyorum. SanatOkur ailesi olarak süreçte yanındayız.

“Only One World Left” isimli sualtı sosyal sorumluluk kısa filmi

1988 doğumlu, Sanat ve Kültür Yönetimi mezunu, sanat ve kültür meraklısı.