Anke Eilergerhard

Anke Eilergerhard İle Akışkan Heykelleri Üzerine Keyifli Bir Söyleşi

10 Kasım 2020

Gerçeküstü ve tüm duyularımızı harekete geçiren, tekrarlanan hareketler, canlı renkler, düzensizlik, yer çekimine meydan okuyan formlar…

Anna Laudel İstanbul’un 27 Aralık 2020 tarihine kadar silikondan eserlerine ev sahipliği yaptığı, heykel sanatçısı Anke Eilergerhard ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdim.

Desteğinden dolayı Naz Türkmen’e, Anna Laudel İstanbul ekibine ve vaktini okuyucularımız için ayıran heykel sanatçısı Anke Eilergerhard’a teşekkür ederim.

Keyifli okumalar.

A Pleased Interview With Anke Eilergerhard About Her Fluid Sculptures

Anke Eilergerhard

SanatOkur okurlarına ve Türk sanatseverlere kendinizi nasıl tanıtırsınız?

Anke Eilergerhard. Çağdaş bir görsel sanatçıyım ve Berlin’de yaşıyorum.

Anke Eilergerhard ( Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz )

Gözlemlerim ve deneyimlerim tüm çalışmalarımın temelini oluşturuyor. Kelimelere dökemediğim, fakat buna rağmen evrensel olan şeyleri görünür kılmayı amaçlıyorum. Özlem, arzu, şehvet, tutku, korku gibi insani duygular, ayrıca gelip geçicilik ve denge, ilgi alanımın merkezinde yer alıyor.

Bir metafor olarak pasta, otuz yılı aşkın süredir sanatsal çalışmalarımda önemli bir yere sahip. 2004 yılından beri çırpılmış krema tepeciklerinin biçimsel güzelliği çalışmalarımın odak noktasını oluşturuyor. Kremşanti benim için mükemmel bir heykelsi şekil. Onda cennete olan özlemi yansıtan kozmik bir özellik var.

Kremşantinin biçiminden esinlenerek özel sanatsal tekniğimi geliştirdim. Adeta bir pastacı gibi, bir tür silikon olan pigmentli poliorganosiloksandan elimle on binlerce kez kremşanti tepecikleri oluşturarak heykele dönüştürüyorum. Görünüşteki kusurları düzeltmek için hem dekorasyonda hem de estetik cerrahide popüler olan poliorganosiloksan, fiziksel özelliklerinin yanı sıra bu bağlamda benim için de mükemmel bir sanat malzemesidir. Poliorganosiloksan bana kırılgan ve narin görünen, ancak son derece dayanıklı ve sağlam olan sanat eserleri yaratma fırsatı veriyor.

Anke Eilergerhard ( Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz )

Temel form, yüzey yapısı, renk ve isim; bunların hepsi birer malzemedir. Geliştirme sürecinde aynı değere sahiptirler. Küre, yarımküre ve yarıçap gibi soyut, çoğu zaman indirgenmiş temel biçimlerin üst üste dizilmesi, yüzey yapısı, o duygusal anı tanımlayan renk ve isim; bunlar cismin duygusunu oluşturur. Böylece soyut plastik cisim bir betimlemeye dönüşür. Ne renk ne şekil birbirinin önüne geçer; her şey aynı anda gelir.

Heykellerimin kalıptan çıkmışçasına düzgün ve kusursuz görünmesinden dolayı bazı izleyicilerin, onların makine üretimi olduğuna inanmalarını bir kompliman olarak kabul ediyorum. Halbuki her bir “kremşanti tepeciğini” hassas bir şekilde bir minyatür gibi şekillendirmek zor bir yaratıcı eylemdir.

Günlük hayattaki olguların ve motiflerin içinde genellikle derin sorular gizlidir. Son derece görsellik odaklı bir toplumda yaşıyoruz ve hiçbir şey görme duyusundan daha fazla yanıltılamaz.

İzleyiciye sanat eserlerinizin formlarıyla meydan okurken, onları renk geçişlerinizle de tatmin ediyorsunuz. Tüm duyularımızı harekete geçirmeyi özellikle mi tercih ediyorsunuz? Bu sanat alıcısı için bir endişe yaratıyor mu?

Temel olarak sanatımla ilgili şu üç soruyu soruyorum: Bağımsız mı, güçlü bir ifadeye sahip mi, benzersiz mi? Görünüşte tanıdık nesneler ve temel uyaranların çağrışımı yoluyla izleyicinin ilgisini uyandırmaya çalışıyorum. Bir sanat eseri yalnızca izleyici ona baktığında hayat bulur. Diyalog, duygusal veya entelektüel deneyimi yaratır.

Ne var ki eserlerimin nasıl okunacağına dair bir talimat vermek istemiyorum. Herkes kendi yöntem ve imkanlarıyla içine dalabilir.

Üretimlerinizde hangi malzemeleri kullanıyorsunuz?

Heykellerim için: Poliorganosiloksan, porselen (değerli kahve takımları), seramik, paslanmaz çelik, boya. En sevdiğim malzeme yüksek pigmentli poliorganosiloksan. Birçok avantajı var; çok kırılgan, sallanan ve tavizkar görünümüne rağmen, yine de çok sağlam ve çarpmaya, ısıya, ışığa ve soğuğa dayanıklı sanat eserleri yaratabiliyorum.

İşlerinizin üretim sürecinde sizi kaygılandıran durumlar oldu mu? Nedir?

Yok. Yalnız bazen heykellerimi yaparken renkler o kadar lezzetli görünüyor ki, içimden onlara bir ısırık atmak geliyor ve bu dürtüye direnmem gerekiyor.

Heykellerinizle estetik algımızla oynuyor ve biraz da kullandığınız objelerle düşündürüyorsunuz? Eserlerinizle izleyicinize vermek istediğiniz mesaj nedir?

Onlara bakın. Düşünün. Aldanmayın ve hayatın tadını çıkarın.

Covid19 süreci üretimlerinize nasıl yansıdı/yansıyor? Stres ve kaygı yönetimini nasıl yapıyorsunuz?

Evet. Uzun zamandır, mevcut krizden dolayı daha da fazla önem arz etmeye başlayan dijital sanat algısı ile ilgili cevapların izindeyim. Sanat eserleri ne kadar fiziksel, ne kadar gerçek anlamda var olmalı? Dijital yayılma ve algı gerçekliğinde “gerçek” ne anlama gelir? Sanatın dijital olarak algılanması sanatı ve onu algılayanları neye dönüştürür? Seyircinin sanatı, başkalarıyla birlikte bir sergi açılışında veya müzede bu iş için tasarlanmış hacimsel bir mekânda deneyimlemesi tamamen farklı bir durumdur; gündelik sosyal medya gezintisi sırasında 5 x 5 cm’lik küçük bir ekranda bir sanat eserinin görüntüsüne bakması ise apayrı bir şeydir. Perspektifimiz değişecek mi? Sanat değişecek mi? Geriye ne kalacak, ne yok olacak?

Anke Eilergerhard ( Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz )

İçinde bulunduğumuz sürecin sanat piyasasına etkisini değerlendirmenizi istersem eğer; şu anki durum ve ilerideki süreç öngörüleriniz neler olur?

Pandemi nedeniyle sanat fuarları iptal edildi, galeri ve müzeler kapatıldı. Bu, sanat pazarındaki çevrimiçi büyüme eğilimini kesinlikle hızlandıracak. Yine de sanat satmanın bir insan işi olduğunu küçümsememek gerekir. Galeri ile koleksiyoner arasındaki kişisel ilişki ve güven önemlidir.

İstanbul’da bulunmak, heykellerinizi Türkiyeli sanatseverlere sunmak hakkında neler hissediyorsunuz?

Sanatımla ve sanatım aracılığıyla başka ülke ve şehirlere seyahat edebildiğim ve sakinlerini “normal” bir turist olarak mümkün olmayacak şekilde tanıyabildiğim için çok minnettarım. Uluslararası diyalog her zaman bir maceradır ve zenginleştirir. İnsanların benim düşündüğümden bambaşka bir şey görmesi de benim için özellikle enteresan oluyor.

İstanbul beni hemen etkiledi. Şehrin olağanüstü bir canlılığı var. Bu şehirde muazzam bir yaratıcılık yatıyor. Desenleri ve süslemeleri sevdiğim için, sanatta ve tasarımda hayat bulan oryantal el sanatları geleneğini özellikle ilham verici buluyorum.

Son olarak Türkiyeli sanatseverlere neler söylemek istersiniz?

“Kremşantili bir pasta yeryüzünde cennetten bir parçadır” sloganıma sadık kalarak şunu söyleyebilirim: Dünyanın çılgınlığını bir an için bile olsa sanat yoluyla unutun.

Nil Has

1988 doğumlu, Sanat ve Kültür Yönetimi mezunu, sanat ve kültür meraklısı.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Kaçırmayın!

21GR

21GR’dan Yeni Tekli “Rüzgar”

21GR, Yüksek Sadakat’ten tanıdığımız Kutlu Özmakinacı tarafından müzik sahnemizin önde
Günce – Birinci Cilt 1949-1965

John Fowles’un Günlüklerinin İlk Cildi Raflara Çıktı

Ayrıntı Yayınları, Koleksiyoncu ve Büyücü gibi unutulmaz eserleriyle tanınan İngiliz