Antik Mısır Sanatı Üzerine

Geçmişten bizlere miras kalan en büyük medeniyetlerden birisi hiç şüphesiz ‘Eski Mısır’ uygarlığı. Yüzyıllar boyu uçsuz bucaksız, çıplak, uzayıp giden yalnız kumların altına gömülen ve tekrar ortaya çıkarılan heybetli yapıtlarda o dönem damgasını vuran tüm tutkular hala okunabiliyor. Kendi zamanımız ve mekanımızdan böylesine uzak bir kültürü kavramak zor olsa da eski Mısır’ın egzotik dünyasıyla yakından tanışmak hayal gücünü esir alan bir deneyim. Dev tapınakları, yoğun bir işçiliğin göze çarptığı üstün yapıtları, kayalara oyulmuş mezarları, piramitleri, tanrıları ve firavunları ile günümüzde hala büyüsünü koruyor. Devasa kalıntılar arasında dolaşırken hüküm süren bazı şeyler hala anlaşılabiliyor ve daha da önemlisi hala yaşanabiliyor.

Heredot, “ Mısır, Nil’in armağanıdır” diye yazar. Nil Nehri, eski Mısır toplumunun ayrılmaz bir parçası ve medeniyetinin temeli olduğu için hayatın her yönünü etkileyerek inanç ve kültürlerini şekillendirmiş, kutsal bir nehir olarak tapılmış. Nil vadisinin tarihi, yönetenler ile yönetilenler arasındaki ilişkiyi de gözler önüne seriyor. Eski Mısırlılar beş bin yıl önce halen gezegenimize hakim olan ulus-devlet kavramını da bulmuşlar. Mısırlıların sanatı yalnızca etkisinden dolayı değil, aynı zaman da uzun ömürlülüğünden dolayı da dikkate değer. Avrupa’da Gize piramitleri gibi eserler yaratma yeteneğine ulaşamamış yüksek kültürlerin varolmaya başlamasından 3000 yıl önce eski Mısır’ın böylesi bir uygarlığı geliştirmiş olması inanılır gibi değil. Firavun devleti üç bin yıl ayakta kalırken, antik Roma zar zor bin yıl ayakta kalmayı başarabildi. Batı kültürü ise henüz iki bin yıldır ayakta.

Abidos Tapınağı, Nermin Yokuş İpekçiler
Abidos Tapınağı, Nermin Yokuş İpekçiler

Bu büyük uygarlığın beden ötesi varoluş ve kozmogoni hakkındaki temel fikirleri, dinsel ve sosyal hayatlarının eksenini oluşturan ölümsüzlük fikri, binlerce sene değişmeden varlığını koruyarak ‘mısır sanat ikonunun’ temelini oluşturmakta. Ölümsüz tanrıları ve tanrılarına eşit saydıkları firavunların bedenlerini sonsuza kadar korumak için tapınakların ve heykellerin yapımında çöllerin bozulmaz taşlarından yararlanarak imrenilecek işler, eserler bıraktılar. Firavunlar ideolojinin ve onun görsel ortağı olan ikonografinin farklı insanları birleştirmekte ve devlete bağlı kalmalarını sağlamakta özel bir güce sahip olduğunu o dönemde anlamışlar.

Mısır resim sanatının karakteristiği olan işler, başta firavun mezarları olmak üzere, soylu ve sanatçılara ait mezarlardaki boyalı duvar resimleri. Resimlerin hikayeci bir eğilimde ele alınarak yüzeysel bir yapıda betimlendiği görülmekte. ‘Mistisizm’in antik Mısır resminde en önemli yaklaşım biçimi olduğu anlaşılıyor. Antik Mısır inanışlarına göre, ölümünden sonra mumyalanmış cesedin yaşamaya devam edecek ruhu için mezarına bırakılan değerli eşyalar ile birlikte, yaşama ve öteki dünyaya ait sahneleri belirten duvar resimleri ona rehberlik ederek onun gereksinimlerini karşılar. Duvar resimleri bu inanış doğrultusunda yapılmış.

Krallar Vadisi - Luksor: 1.Set’inin Mezarından ( Fotoğraf: Nermin Yokuş İpekçiler )
Krallar Vadisi – Luksor: 1.Set’inin Mezarından
( Fotoğraf: Nermin Yokuş İpekçiler )

Firavun mezarlarındaki resimlerin ana teması; tanrılar, zaferler ve toplumsal olaylar. Resim yüzeylerindeki boşluklar hiyeroglif metinlerle doldurulmuş, illüstrasyonu aşan ve imgeye gerçeklik yükleyen bir anlam taşıyor. Öte yandan ressamlar kendi üsluplarını değil, stilize edilmiş geleneksel üslup tarzını benimsemişler. Çünkü her resmin tek bir üslupta yapılması zorunluluğu var (ölüm tanrısı Anubis’in ya bir çakal ya da çakal başlı imgeleştirilrmesi gibi) ve sanatçının özgün olması gerekmiyor.

Antik Mısır Sanatı Üzerine
Krallar Vadisi-Luksor: III.Ramses’in Mezarından (Tanrı Anubis ve III.Ramses) ( Fotoğraf: Nermin Yokuş İpekçiler )

Duvar resmilerindeki fresk tekniği incelendiğinde; boyanın henüz kurumamış haldeki alçı üzerine uygulandığı görülmekte. Plaster üzerine bir desen çizilmiş ve desenin dış boyutları siyah renkte boya ile işaretlenmiş. Daha sonra desenin üzerine yeni bir alçı uygulanarak boyanmış. Tanrılar sembolizmle tasvir edilmiş. Erkek tasvirlerinde ‘kırmızı-kahve renkler’, kadınlarda ‘sarı’, tanrılarda ise farklı renkler ağırlıklı. Tanrılar ve firavunlar ölçek olarak insanlardan daha büyük gösteriliyor. Figürler ne kadar büyükse, o kişilerin toplumsal önemleri de o kadar yüksek.

Krallar Vadisi-Luksor: III.Rames’in Mezarından
Krallar Vadisi – Luksor: III.Rames’in Mezarından

Antik Mısır resim sanatını güzel yapan; biçimlerin geometrik kurallara dayalı olması değil, o dönemde simgesel içeriği ile yaşanılır olması. Resimlerdeki mükemmel denge kültürel bir değer olan ahengi (ma’at) yansıtıyor. Mısır toplumu, yaratılışın başlangıcından itibaren ortaya çıkan ve evreni ayakta tutan; Mısır’ın doğruluk ve adalet tanrıçası “ma’at” olarak bilinen uyum/ahenk kavramına inanıyordu. Bu nedenle Mısır sanatındaki her unsur kusursuz bir denge üzerine kurulu ve tanrıların ideal dünyasını yansıtıyor.

Korunmuş pek çok eserde yaygın bir idealleştirme seziliyor. Oldukları gibi değil, olmaları gerektiği gibi. Figürlere derinlik duygusu yaratacak herhangi bir hareket vermekten daima kaçınılmış.

İnsan vücudunun betimlenmesinde bacaklar tamamen profilden, gövde ve omuzlar cepheden, yüz profilden ve gözler daima cepheden gösterilmiş. Bu değişmez yöntemle figür yapma alışkanlığının çarpıcılığı besbelli. İşin şaşılacak yanı, bu sıkı kuralların yüzyıllarca korunabilmiş olması. Kuşkusuz katı ve donuk görünen bu yöntem içinde adeta ölüme verilmiş bir canlılık göze çarpıyor.

Deir El Medine - Luksor
Deir El Medine – Luksor | Inerkhau – Soylu Mezarlığı ve Sennedjem – Sanatçılar Mezarlığı

Antik Mısır heykel arkaizminde, insan vücudunun piramit gibi anıtsal bir forma sokulduğu görülmekte. Eski Hanedanlık dönemi tasvirlerinde firavun boyutları daha gerçekçi tasvir edilirken, yeni hanedanlık dönemindeki firavun heykellerinde, daha anıtsal ve gerçek dışı boyutlar dikkati çekiyor. Figürler kapalı bir beden duruşuna sahip.

Özellikle Abu Simbel tapınağında 20 metre yüksekliğinde yapılan heykeller, eski Mısır heykel sanatçılığının doruğunu yansıtıyor. Eski Mısırlılar firavunlarını olduklarından fazlasıyla büyük; taç, asa ve takma sakal gibi güç sembolleriyle tasvir etmişler. Bu tasvirler krallık dönemleri boyunca birçok değişikliğe uğramış. Heykellerin bir diğer önemi de, ölümden sonra ölen kişiye ait parçasının heykelde yaşayacağına olan inanç.

Antik Mısır Sanatı Üzerine
Kom Ombo Tapınağı – Kom Ombo | Abu Simbel Tapınağı-Abu Simbel

Yeni krallık dönemi firavunlarından Akhenaton’un gerçekçi ve süsleyici sanat anlayışı o dönemde rahipler ve halk tarafından büyük tepki görse de, ölümünden sonra sanatçıların büyük çoğunluğu gerçekçi üslubu devam ettirmiş. Çünkü eski Mısırlılar resimde ve heykelde yüz benzerliği sağlanırsa, insan ruhunun sonsuza kadar yaşayacağına dair bir inanca sahipler.

Açıkça görülüyor ki, eski mısır sanatı, batı sanatının da başlangıcı ve kendisi ile iletişim kuranlara ilham vermiş. Başta Büyük İskender’in Mısırı fethiyle başlayan Helenistik dönemde Yunanlılar, daha sonra Roma’nın Mısırı işgal etmesiyle Romalılar, eski Mısır sanatından ilham aldılar.

Eski Mısır fiziksel bir mekan değil, bir bilinç hali.

Antik Mısır Sanatı Üzerine
Karnak Tapınağı, Abu Simbel Tapınağı, Dandera Tapınağı

Sevgili Mısır! Gelecek kuşaklara senden hatıra olarak sadece inanılmaz masallar kalacak ve seninle ilgili olarak geriye taşlara oyulmuş kelimelerden başka bir şey kalmayacak. Ancak bunlar bile yüzyıllar boyunca seni ölümsüzleştirmeye yetmeyecektir.

Nermin Yokuş İpekçiler İstanbul ve Gökçeada'da yaşayan ressam, heykeltraş, sanat tarihi araştırmacısı.