Asya Steplerinden Anadolu’ya: Keykubat’ın İzinde Selçuklu Sanatı

Bugün Selçuklu Sanatı denildiğinde ne anlıyoruz? Televizyon dizilerinde kılıç kalkan sesleri arasında savaşan askerler ve peşi sıra atılan hücum nidâları mı? Popüler kültürümüzün sundukları ile Selçuklu zihin dünyasının dehlizlerine girebilmek ne yazık ki sizleri pek bir yere götüremeyecek gibi görünüyor. Bu yazıda Selçuklular’ın kültürel birikimini, İbn-i Bibi’nin deyimiyle Alâeddin Keykubat’ın uğurlu saltanatında arayacağız.

Asya Steplerinden Anadolu’ya: Keykubat’ın İzinde Selçuklu Sanatı
Asya Steplerinden Anadolu’ya: Keykubat’ın İzinde Selçuklu Sanatı

SANAT TARİHİ SERİSİ
BÖLÜM 2
Asya Steplerinden Anadolu’ya: Keykubat’ın İzinde Selçuklu Sanatı

Selçuklu sanatı, hem dini hem de sivil eserleri ile Anadolu’da müstesna bir yere sahiptir. Beraberinde Anadolu’ya getirdikleri kültürel angajman, İran Selçukluları’ndan tutun Orta Asya ve Şamanik geleneğe kadar bağlanmaktadır. Anadolu’da imar ve sanat faaliyetlerine başladıklarında heybeleri hiç de boş değildi. Türk sanatının Orta Asya bozkırlarında başlayan serüveni, Anadolu’ya geldiğinde peşinde taşıdıklarıyla birlikte yeni bir hüviyete bürünecekti. Ortaçağ sanatının devlet sponsorluğunda gerçekleştirilen bir faaliyet olduğunu unutmamak gerekir. Sanatın gelişimi de devletin gücü ile doğru orantılı olarak artarak kendini gösterecek. İşte bu devasa sponsor ile birlikte Selçuklular’ın zihniyetini ve kültürel birikimini anlamlandırabiliyoruz.

Asya Steplerinden Anadolu’ya: Keykubat’ın İzinde Selçuklu Sanatı
Konya’da İnce Minare’de Selçuklu döneminden kalma çift başlı kartal kabartması (13.yy)

Asyatik Etki

“…Mimar ve ressamlar çağrıldı. Sultan atına binerek beylerle beraber Konya’nın etrafını dolaştı. Burç ve bedenlerle kale kapılarının yerleri tayin ve resimleri yaptırdı.” Selçukname’de İbn-Bibi, Alaeddin Keykubat’ın Konya surlarının inşası ile ilgili bizzat çalıştığını bu sözlerle aktarıyor. Bugün bu surlar ne yazık ki yerinde değil fakat surlara ve kaleye ait olan incelikli geometrik, bitkisel ve figürlü kompozisyonların parçalarının bir kısmı günümüze ulaşmış durumda. Her ne kadar gravürler sanat tarihi çalışmalarında birincil kaynak olmasalar da, C. Texier’in Konya Surları gravürü önemli bir veridir. Gravürde Konya surlarının Pazar Girişi görünmektedir. Kapı alınlığında resmedilmiş iki melek figürü oldukça detaylı ve belirgin bir şekilde sanatçı tarafından ele alınmıştır. Bugün bu melekler, Konya İnce Minare Taş ve Ahşap Eserler Müzesi’ndedir. Koşar vaziyette iki figür tamamen Türk stiline uygun bir şekilde tasvir edilmiş. Başlarındaki üç dilimli taç, Orta Asya’da balballarda gördüğümüz başlık geleneğinin devamı niteliğindeyken, yüzeyinde eğri kesim tekniği kullanılmış. Uygur resim sanatından Samara’ya kadar gelmiş olan örgülü saç motifini burada da görmekteyiz. Antik dönem taşlarının arka yüzü kullanılarak yapılan melekler sadece bir taş yüzeyi değil, aynı zamanda bir mimari parçadır. Yine Konya Kalesi’ne ait olan çift başlı kartal figürü elbette bir Roma heykeli değil, fakat işçiliğine baktığınızda bunu yapabilecekken yapmayı tercih etmediklerini anlıyoruz. Çift başlı kartal figürü, Selçuklu Devleti ile ilişkilendirilen bir motif olarak karşımıza çıkar. Fakat bu figür, aynı zamanda Alaeddin Keykubat ile de ilintilidir. Divriği Ulu Cami Batı Kapısı’nda yer alan çift başlı kartal, Alaeddin Keykubat’ı simgelerken, boynunu eğerek Keykubat’ın hükümranlığını kabul eden tek başlı kartal ise Mengücek Bey’i temsil etmektedir.

Asya Steplerinden Anadolu’ya: Keykubat’ın İzinde Selçuklu Sanatı
Sultan Han Taçkapısı

Sanatçının İmzası

Selçuklu sanatı denildiğinde akla gelen ilk unsur, abidevi taçkapılarıdır. Tıpkı Sultan Han’ın taçkapısında olduğu gibi cepheden dışarı taşan ayrı bir mimari parçadır. Hatta öyledir ki, yapıların en dikkat çeken, en gösterişli yeri olabilirler. Mermer taçkapı, on iki sıra mukarnaslı bir kavsara nişi ile örtülüdür. Taçkapının yan kanatlarındaki sütuncelere bağlanmış bir kemer ile kuşatılmıştır. Mukarnas ve kemer arasındaki bir blokta sülüs hatla “el minnetülliah” yazısı işlenmiştir. Bu yazı, yapıyı yaptıran Alaeddin Keykubat’a duyulan minneti simgeliyor olabilir. Sultan Han’ın taçkapısı bitkisel, geometrik, yazı kompozisyonlarıyla saatler boyunca incelenecek, nadide eserlerden birisidir. Aksaray Sultan Han’ın avlu taçkapısında yer alan kitabesinde 1229 yılında Alaeddin Keykubat tarafından yaptırıldığı yazmaktadır. Kapının kuzey kanadında ise yapının mimarı “Amel-i Muhammed bin Havlan el- Dımışki” ismi yazar. Ortaçağ’ın anonim sanatçı ortamında mimar Havlan’ın isminin sanatçı imzası olarak bulunması ayrıca önem taşır. Avlu ve kapalı barınak bölümünden oluşan yapının avlusunda bir adet köşk mescidi bulunmaktadır. Kervansaraylarda bulunan köşk mescitler, yapının bir Sultan Hanı olduğunu göstermektedir.

Asya Steplerinden Anadolu’ya: Keykubat’ın İzinde Selçuklu Sanatı
Kubadabad Sarayı taht odası, kubadabad.com Kubadabad Kazıları resmi web sayfası.

Keykubat’ın İmar Ettiği Yer

“… bana şenliğin cenneti harmanı ile beraber Sedeyr ve Havernak sarayını geride bırakan bir bina inşa et.” İbn-i Bibi, Alaeddin Keykubat’ın av emiri ve aynı zamanda mimar olan Sadettin Köpek’e bu emri verdiğini aktarır. Konya’nın Beyşehir ilçesinde yer alan Kubadabad Sarayı’nın harabeleri, Selçuklu sanatının ve kültür dünyasının kapılarını aralayan en önemli merkezlerden birisidir. Selçuklu çağının en prestijli isimlerinden olan Alaeddin Keykubat, adıyla anılan eserlerin sayısıyla belki de Selçuklu sultanları arasında ilk sırada yer alıyor olabilir. Kubad kelimesi Keykubat’ın isminden gelmektedir. Kubadabad ise Keykubat’ın imar ettiği yer anlamındadır. Kubadabad, pek çok farklı yapı stoğundan oluşan bir külliye olmakla birlikte bünyesinde Büyük Saray ve Küçük Sarayı da barındıran 12 adet yapıdan oluşmaktadır.

Kubadabad özellikle sunduğu çini örnekleriyle meşhur bir yer. Bulunan çini örnekleri Selçuklu saraylarının dekorasyonu ile ilgili bizlere bilgi veriyor. Çinilerin bir kısmı Orta Asya Türk üslubunun ikonografisini de barındıran bir şeçki sunmaktadır. Özellikle figürlü örneklere baktığımızda akıllara İslam ve tasvir yasağı sorunsalı gelmektedir. Pek çok eserde görülebileceği gibi, Selçuklular figür kullanmaktan asla çekinmiyor. Aslında sanat tarihinin en tartışmalı konularından birisi olan İslam ve tasvir yasağı konusuna da burada bir cevap bulabiliriz. İslam inancında tasvir yasağı olup olmadığı konusuna net bir cevap veremesek de, İslam inancına sahip toplumların figürlü tasvirleri kullanmaktan çekinmediklerini rahatlıkla söyleyebiliriz. Fakat bu figürler dini temsil etmeyen profan konuları içermektedir. Rüçhan Arık, 1992 yılında gerçekleştirilen kazılarda ise çift başlı kartal figürlerinin göğüslerinde Alaeddin Keykubat’ın unvanlarından olan “es- sultan”, “es- saadet” yazılarının olduğu bir grup çininin bulunduğunu aktarmaktadır.

Kubadabad Kazıları’nın resmi web sitesinde aktarılan bilgilere göre, Keykubat’ın Kubadabad’da 1234 ve 1235 yıllarında konaklamış. Fakat 1237 yılında bu uğurlu sultan zehirlenerek öldürülmüştür. Kendinden sonra iktidara gelen II. Gıyaseddin Keyhüsrev ile Selçuklular için çalkantılı bir dönem başlayacak ve Kubadabad’ın da mimarı olan Saadettin Köpek’i yine burada öldürtecektir.

İklim Demir Tantoğlu, 2016 yılında Ankara Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nden mezun olduktan sonra Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’ndan Araştırmacı Gazetecilik Bursu aldı. Araştırmacı Gazetecilik Bursu kapsamında hazırladığı “Türkiye’de Tarihi Eser Kaçakçılığı ve Definecilik” başlıklı bitirme projesinin ardından Kültür Haberciliği alanına yöneldi. Bu sebeple 2019 yılında Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde Sanat Tarihi eğitimine başlayarak, basılı ve dijital medyada yazarlık yapmaya başladı. Günümüzde Kültür Haberciliği alanında çalışmalarına devam etmektedir.