Tiyatro emekçisi, eğitmen, oyuncu, eş…
Metot Sanat Akademisi Genel Sanat Yönetmeni Aykut Korhan Varol sorularımızı yanıtladı.
Keyifli okumalar…
– Tiyatro emekçisi Aykut Korhan Varol’u, ilk kez tanıyacaklar için nasıl tanıtırsın?
Öncelikle beni bir tiyatro emekçisi olarak gördüğün için teşekkür ederim. Emeğe değer vermen ve bunu ifade etmen beni çok memnun etti. Benim için en zor kısım kendimi anlatmak ya da kendimden bahsetmek ama en kestirmeden tanıtayım. Öncelikle ne yaparsam yapayım hep kararlarımı destekleyen ve arkamda duran bir ailem var bu konuda çok şanslıyım. Ailemden çok iyi bir temel eğitim aldığımı ve bunun yaşamımda çok faydalarını gördüğümü söyleyebilirim. Sonrası insanın kendi farkındalığı oluyor. Açıkçası yaş aldıkça daha fazla irdeleyen ve sorgulayan bir kimse oldum. Benim için samimiyet, doğru iletişim ve iyi niyet çok önemli, ben de hep bu yönde kendimi iyileştirmeye ve geliştirmeye gayret ediyorum. En kabul edemediğim şey dümdüz yaşayan duyarsız ve oralı olmayan insan tipidir. Bu yüzden ne yaparsam yapayım kendimi daha çok geliştirmem gerektiği konusunda motive olmaya çabalıyorum. Doğruya en yakın ya da en takdir gören şeyi de yapsam kolay kolay tatmin olmuyorum, mutlaka eksik bir tarafını bulup onun üstüne gidiyorum. Bu da beni hep daha çok kendimle yarışan bir kimse yapıyor. Tüm bunların dışında önemsediğim en stabil şey faydalı bir insan olmak oluyor. Çevreye, aileme, kendime faydalı bir insan olabilmek. Çünkü teknoloji ve çağ ile insan zihninin, eğitiminin ve bakış açısınında gelişmesi gerektiğini düşünüyorum. En mükemmel dizayn edilmiş şeyin insan olduğunu düşünürsek tüm bu saydığım şeylerin hepsi çağın gerisinde kaldığında en açıkta kalan, en ilkel görünen insan oluyor.
– Bu alanda ki mesleki eğitimin nedir?
İstanbul Aydın Üniversitesi, Sahne ve Gösteri Sanatları mezunuyum. Yüksek lisansımı yine Tiyatro yönetmenliği üzerine sürdürmekteyim. Fakat ben asıl tedrisatımı Muammer Karaca Tiyatrosu olarak görürüm, oraya ayrı bir parantez açmak isterim. Muammer Karaca Tiyatrosu benim için hem okul hem mutfak hem de yetişmem için çok önemli bir tiyatroydu. İlk oyunlarımı orada oynadım, bir işin önce çıraklığını yapacak, mutfağını öğreneceksin derler ya; çok doğru… Ben bir çok şeyi orada uygulayarak öğrendim. Akşamları oyunlara kalır, oyun çıkışlarında insanlarla tanışırdım. Bir çok toplulukla, çok değerli ustalarla orada tanıştım, tavsiyeler aldım. Bunun dışında Bükreş Devlet Opera sanatçısı Koreograf ve Yönetmen Natalia Murariu’dan çok şey öğrendim. Bana oyuncu koçluğu ve öğretmenlik dışında bambaşka bir pencere açmıştır. Onunla daha fazla zaman geçirmek isterdim. Sadri Alışık Akademi’de iki yıl Sinema ve Sahne Sanatları bölümünde oyunculuk eğitimi aldım.
– Tiyatro senin için ne ifade ediyor? Bu yola girmeni sağlayan etken(ler) neler oldu?
Tiyatroya amatör olarak 13 yaşımda başlamama rağmen tiyatroyu idrak etmem çok sonraları oldu. Beşeriyet için fazlasıyla muhteşem bir buluş. Tiyatro sanatını yaşamdan çıkartalım emin ol hayatın ve sanatın önemli bir kaynağını eksiltmiş oluruz. Dünyanın neresine giderseniz gidin insanlarla müşterek anlamda buluşabileceğiniz bir dinamiktir tiyatro. Aslında önemli olan benim için değil, toplum için ne ifade ettiği. Çünkü ben bu mesleğin bir parçasıyım, toplum için üretiyorum, bu mesleği sürdüren insanlar için tiyatro çok şey ifade eder buna itirazım yok ama toplum için ne ifade ettiği benim için daha önemli. Bugün Alman ya da İngiliz toplumunun edebiyatına ve tiyatrosuna sahip çıkması, savunması, bunu bir düzen haline getirmesi toplumsal bir alışkanlık ile oluyor. Tabiki toplumdaki bireylerin de önce biraz bunu içselleştirmesi gerekir. Benim hep iddia ettiğim bir şey var; Kız arkadaşından mı ayrıldın, canın mı sıkkın, işlerin kötü gidiyor bunu kafaya mı takıyorsun, ya da yalnızsın ve yapacak bir şey bulamamaktan mutsuz musun, bilet al herhangi bir oyuna gir. Çıkışta bambaşka bir ruh halinde çıkmazsan biletler benden derim. Aslında bunun altında başka bir mesaj var, tiyatro insana iyi gelen bir şey. Şöyle bir düşünürsek güldüğümüz, arındığımız, öğrendiğimiz hatta fikir olarak ayrıştığımız ve bunları topluca gerçekleştirdiğimiz neresi var? Yapamadığımız kesin, yapabildiğimiz yerlerin en başında da tiyatro salonları geliyor. Entellektüel gibi görünen fakat bana göre snob olan kişiler sanatı biraz karmaşık hâle sokuyorlar ve bu iticilik seyirciyi sanattan, edebiyattan ve tiyatrodan uzaklaştırıyor. Halbuki tiyatro enerjisiyle, dinamizmiyle, seyirliğiyle, yalınlığıyla ve bütünüyle çok keyifli bir sanat dalı. Tiyatroyu arka plana atmak, yok etmek yerine onun rafine kısmından faydalanmak ve bunu keşfetmek insanlara çok iyi gelecek, böyle bir iksir tiyatro gerçekten. Benim tiyatro okumamı, buraya yönelmemi sağlayan en büyük etken ailem ve çevrem oldu. Dış göz her zaman önemlidir, çocukken aslında büyüdüğüm sokağın meddahıymışım. Yaşadığım ve gözlemlediğim olayları anlatırken meddah oluveriyormuşum. Bunu dönüp düşününce şimdi anlayabiliyorum. İnsanların kafasında mizah ile bir porte çizebilmeyi farkında olmadan çocuk yaşta başarmışım. Ailem tiyatro okumam için çok destek verdi, ilk başlarda direndim, istemedim fakat hayatım tiyatro sayesinde baştan aşağı değişti. Bazen aynı taksiye iki kez denk gelince bile taksi şoförü bu sene oyun var mı diyor, beni unutmuyor. Bu bile benim için yeni bir oyun okumaya, çalışmaya, üretmeye değer bir motivasyon.
– Sanat yönetmenliği mesleği ile tiyatro yönetmenliği arasında ki farktan bahseder misin?
Ödenekli bir kurumda çalışmıyorsanız bu iki alanın birbirinden bağımsız olduğunu pek söyleyemem. Yurt dışında bu alanlar bize göre nispeten daha belirgin iki farklı disiplin ile yönetiliyor. Sanat yönetmeni bir tiyatro kurumunun tepeden tırnağa, tüm çevresel faktörleriyle ve süreçleriyle ilgilenen bir birim aslında. Ödenekli kurumlarda bu rolü genel sanat yönetmenleri yürütüyor gibi görünse de çizgileri tam çekilmemiş yapılarda sanat yönetmenliği görevini bir oyuncu ya da yönetmen de yürütebiliyor. Bana göre bu durum doğru değil. Her disiplinin odak noktası ve çalışma temposu farklı sistemde ilerliyor. Yönetmenin alanı ise bir dünya kurmak ile başlıyor. Seyirci karşısına çıkan bir buçuk, iki saatlik oyunlar uzun hazırlık süreçlerinden geçiyor. Yönetmen, tekst ile mecazi anlamda kavga eden, tekste sürekli soru soran, derinlemesine araştıran bir nitelikte ise en az bir sene önceden ders çalışmaya başlıyor. Sonra cast çalışması, okuma provası, yaratıcı ekiple hazırlık ve saymakla uzun sürecek bir çok detay ile ilgileniyor. Fakat artık özel tiyatrolarda maalesef satın alımcı da, oyuncu da, yönetmen de, sanat yönetmeni de aynı insan olmak durumunda. Bu sayede her iki alanda da yaratıcılık illa ki sekteye uğruyor. İltifat marifete tabidir, daha marifetli olabilmek için herkes kendi alanına fokuslanmalı diye düşünüyorum.
– Bu zamana kadar sahneye koyduğun oyunlar nedir?
Yönetmenlik alanında ilk kendi yazdığım oyunumu sahneye koymuştum. Aşkın Bitik Halleri… Şimdi düşündüğümde bile aynı heyecanı yaşadığım bir oyunumdu. Büchner’in Danton’un Ölümü oyununda Şakir Gürzumar’ın yardımcı yönetmenliğini yaptım. Vaclav Havel’in Bildirim’ini sahneledim, bence her tiyatrocunun okuması ve çözümlemesi gereken bir oyun. Durrenmatt’ın Beşinci Frank’i, Gogol’ün The Marriage oyunu kendimi yönetmenlik alanında geliştirdiğim sahneleyişlerim. Ardından bir çok akademi, okul ve kulüp oyunları sahnelemişimdir. Aslında ben sürekli okuduğum ve etkilendiğim oyunların demo rejilerini yaparım. Kafamda castı oluşturup reji notları tutarım. Böyle hazırda bekleyen küçük revizelerle sahnelenebilecek en az dört, beş tane reji defterim kütüphanemde duruyor. Şu sıralarda profesyonel olarak iki oyun hazırlığı içindeyiz, bu oyunları provalar aşamasında duyuracağız. Hayalimde üç dört tane sahnelemek istediğim oyun duruyor. Orhan Kemal Tersine Dünya, Shakespeare Macbeth, Yaşar Kemal Ağrı Dağı Efsanesi ve Hayyam’ı müzikalleştirmek için çalışıyorum.
– Bu İşler Bize Göre Değil, Danton’un Ölümü, Don Juan Efsanesi ve Aşkın Bitik Halleri’nde rol aldın. Sahnede olmayı özlüyor musun?
Sahne de olmayı özlüyorum evet. Fakat oyunculuğumla ilgili dışardan ne kadar olumlu duyum alırsam alayım hep içime sinmeyen bir şeyler var. Ben oyunculuğun yaş ile oturan bir eylem olduğuna inanırım. Tiyatro oyunculuğu gerçekten çok zor ve ben hep bir arayış içindeyim. Oyunculuk beni çok yıpratan bir eylem dersem abartmış olmam. Mesela işlerin yolunda gittiği bir prömiyer sonrası çok olumlu eleştiriler almıştım. Oyun kutlaması için ekiple Galata’da bir restorana gittik. Herkes vur patlasın çal oynasın durumundayken ben kafamda oyunu bir daha oynadım, hatta o gece sabaha kadar baştan sona birkaç kez daha oynadım ve içime sinmeyen bir şeyler vardı. Bu biraz fazla belki evet ama maalesef bir oyuncu kendini devamlı tartmalı, tartamıyorsa bu çok tehlikeli. Her alkış ve tebrik çok inandırıcı bir geri bildirim değil, genç arkadaşlarımızın hatta biraz ağır olacak ama ünü sönmüş mankenlerin gişe yapmak uğruna oynadıkları oyunlardan sonra aldıkları alkış ve tebrik durumunu çok fazla ciddiye almaları bir trajedi bence. Tiyatro oyunculuğu, üzerinde çok düşünülmesi gereken bir konu, ben sahne de olmayı özlemekle birlikte oyunculuk üzerine mütemadiyen düşünüyorum. 🙂
– Mesleki olarak başladığın noktaya bakarsan şuan olduğun yer hakkında neler dersin?
İnanır mısın, yolun çok başındayım. Diğer mesleklerin bir doyum ya da erken olgunluk süreci olabilir bilemem ama bizim mesleğimizde galiba bu hiç olabilen bir şey değil. Sadece biraz daha bilgileniyorsunuz, biraz daha deneyimliyor, biraz daha tecrübe ediniyorsunuz. Öyle bir yerden bir yere gitmek yok yolculukta…
– Çocuklarla tiyatro yapmaya nasıl karar verdin?
İşte benim en hassas noktam. Hemen gözlerim dolar, kelimeler birbirine yuvarlanır, telaşlanırım. Çocuklarla tiyatro anlamında bir şeyler yapabilmeye kendimden yola çıkarak karar verdim. Çocukluğunda henüz ne yapacağına karar verememiş, hedefleri olmamış, hayatı erkenden tasarlayamamış bir kimse olarak tiyatronun benim yolumu aydınlattığını hiç aklımdan çıkarmıyorum. Tiyatro sayesinde de ilk öğretmenim Erdem Hocam ve Alper Tunga hocam bana ışık tuttular, o yaşta beni yönlendirdiler, belki de bilinç altıma işlediler. Benim çocuklar ile aram çok iyi, onların hayatlarını merak ediyorum konuşuyoruz, onları anlamaya çalışıyorum empati yapıyorum. Kendi çocukluğumla onlarınkini karşılaştırıyorum ve onlara çok hak veriyorum. Eğitim sistemi çocukları çok sıkıştırıyor, yaratıcılıklarını engelliyor. Bazı doğaçlama çalışmalarında çocukların devamlı olarak okuldan, karneden, etütlerden konu çıkarttıklarını gözlemliyorum. Çocukların bilinç altında devamlı olarak bunlar var. Bu stres ile belki özgüvenlerini kaybediyorlar. Benim tek işim, aklım fikrim onları nefeslendirmek, özgüvenlerini kaybetmemelerini hatta yükseltmelerini sağlamak. Ben hiçbir çocukta yatkınlık ya da yetenek aramam, her birini kazanmak benim görevim. Çocuklarla ilk tanışmadan sonra istediğim iletişimi kurunca üstümdeki gerginlik hafifler. Çünkü yeni bir çocuğu daha kazanmış olurum. Kendimi onlara karşı o kadar sorumlu hissediyorum ki derse sahneye çıkacakmışım gibi üç dört gün önceden hazırlanıp gidiyorum. Onları motive etmek, yapabilirsin demek, önce düşünmeyi öğretmek benim en önemli mücadelem. Çocuklarla oldukça da bu dersime hep çalışacağım. Çünkü onlar bugün öğrencilerim, yarın meslektaşlarım olabilirler. Aileler de lütfen bu konuyu önemsesinler, spesifik durumların dışında her koşulda ilkin ilaçlara ya da pedagojiye yönelmesinler lütfen. Grup çalışmalarımız ve tiyatro inanın birçok şeyin ilacı. Amacım fazladan bir çocuğun daha hayalden hayat kurması. Kandırmacasız, masumca, onların yaşına inip onların arkadaşı olarak. Benim sloganım çocukları tablet ile değil hamlet ile tanıştırın, bu onlara çok iyi gelecek…
– Ülkemizde ki tiyatroya ilgiyi nasıl değerlendirisin?
Açık konuşmam gerekirse oldukça yetersiz. Sadece iyi gibi duruyor ya da öyle görünüyor. Bir çok yerde, “On yıl önce kimse tiyatronun önünden geçmiyordu, şimdi ise çoğu oyunda biletler sold out.” yorumlarını duyuyorum. İyi de bu yeterli mi? Sadece seyircinin aldığı biletle mi koca bir ulusun sahne sanatları yorumlanıyor. Seçime üç ay kala her parti miting arşınlarken, biri çıkıyor şunu yapacağız diyor, öteki bunu yapacağız diyor. Daha bir tanesinin ağzından tiyatromuza yatırım yapacağız, yurt dışında da ulusal tiyatromuzu tanıtacağız, nitelikli hâle getireceğiz cümlesini duymadım. Ucundan kıyısından bu konuya değinen varsa da seçildikten sonra bu işi yük görüp üstünden atarcasına alakasız bir kimseyi görevlendiriyor. Ben şimdi belediye ismi verip rencide etmeyeyim, gerekirse yeri geldiğinde söylerim çekinmem, bir belediye başkanı ile muhabbetimizde “Yahu milletin yolundan suyundan tiyatroya zaman mı var” cümlesini kulaklarımla duydum. Bu ülkede güreş hakemi tiyatro yöneticisi oldu! Ben güreş hakemi ile oturup ne konuşacağım? Ya da güreş hakemi benimle oturup ne konuşacak. Ben her şeyi eleştiren bir kimse değilim fakat bu konunun çok ciddi platformlarda bilirkişilerle tartışılması ve sonuca bağlanmasını isterim. Ne yalan söyliyim, kendi içimizde de suya sabuna dokunmayan bir sürü insan var. Herkes yağlı kemik peşinde, ödenek çıktı mı, bütçe verildi mi kuyruğu kıstırıp susup oturuyor. Peki güzel kardeşim sen kendini kurtardın, diğer tiyatro batmak üzere bu sorunu ortak bir hâle getirmezsek nasıl çözümleyeceğiz? Şu an sadece bununla ilgili ayrıca bir konuyu tartışsak sabaha kadar anlatacağım problemler var. Yine de sitem etmek yerine olumlayalım, ne yapalım, elbet bir gün…
– Eğitmen olarak tiyatro eğitimlerinin eskiye göre daha kolay ulaşılır olması ve çoğu kişinin oyuncu olma çabasını nasıl karşılıyorsun?
Eğitmenlik herkesin kolayca yapabileceği ve etkileşim sağlayabileceği bir alan değil maalesef. Bu durumu fırsata çevirmek, insanlara hayal satmak, insanlardan yararlanmak kaçakçılık yapmak ya da banka hortumlamak ile aynı şey gibi geliyor bana. Durrenmatt’ın Beşinci Frank oyununda Frank, ataları ve arkadaşlarının sevgi, iyilik gibi insani duyguları varmış gibi göstererek insanları dolandırması gibi. Oyunculuk eğitimi almak isteyen kişilerin eğitim sürecini, eğitim kurumunu ve eğitmeni çok iyi araştırması gerekir. Alan içi bir eğitmen mi yoksa online e-kurs merkezlerinden bilmem kaç saat bilgisayar başından eğitim almış kimseler mi araştırmak gerekir. Son dönemde bir de bu çıktı. Üniversitelerin adını kullanarak online yaratıcı drama eğitmenliği. Girdim birisinin instagram profiline baktım 46 bin takipçisi var. Onu da online satın almış herhalde. Anlayacağın eğitmenin her şeyi online. Bir çok kişinin oyuncu olma isteği konusu ise çok kafaya takılacak bir şey değil. Gerçekten isteyen ve hedefleyen olur. Oyunculuk kurslarına sosyalleşmek ya da evlenmek için gidenler ise oyun provasına değil, finalde gelinlik damatlık provasına giderler olur biter.
– Metot Sanat Akademi’sinin kuruluşundan bahseder misin? Süreç nasıl ilerliyor, Metot’ta neler olacak?
Metot Sanat Akademisini beş yılı aşkındır kurmak istiyordum. Kafamın bir yerinde hep vardı fakat en doğru zamanı beklemeyi tercih ettim. Diğer akademileri, yapılarını, içerik ve niteliklerini inceledim sürekli. Ben eğitime çok inanan birisiyim. Eğitim sektörüne girişim gösterilecekse bu en doğru şekilde yapmalı. Eğlenceli ve interaktif bir eğitimin karşı tarafta daha çok iz bıraktığını, kalıcı bilgiler hâline geldiğini ve zihine geçen doğru bir bilginin hayat boyu unutulmayacağından eminim. Ben bilgilerimi paylaşmayı seven bir eğitmenim, illa bir derslik ya da sahne olmasına gerek yok öğrenmeye açık bir kişiyle öğlen kahve içerkende paylaşımda bulunabilirim. Zaten akademimizin sloganı benim eğitim anlayışımla tamamen örtüşmektedir. “Bugün öğrencilerimiz, yarın meslektaşlarımız” insanlara hayal satamazsınız, dürüst olmak gerekir. Her şey maddiyat mı? Ben her dersten çıktığımda terapiden çıkmış gibi oluyorum, hele interaktif ve zevkli bir çalışmadan çıktıysam evime kadar gülümseyerek gidiyorum. Akademi sürecine gelecek olursak, eğitmen kadromuzda çok titiz davranıyorum. Öncelikle rahat çalışabileceğimiz ve birbirimize bir şeyler katabileceğimiz arkadaşlarımı seçiyorum. Biz bu anlamda etkileşim yaşarsak bu öğrencilerimize de yansıyacaktır. Örneğin Müzik bölümümüzde Atilacan Alpsakarya var. Atila Hoca benim için müzik anlamında bu ülke de bir değer. Hem sınıf arkadaşım, hem de müzik bilgisine çok güvendiğim bir müzisyen. Daha önce oyunlarımda da birlikte çalıştık ve müzik direktörlüğümüzü yaptı. Yaklaşık on beş farklı branşımız var, branş seçimlerinde de çok titiz davrandık. Gerçekten temel seviyeden başlayıp tuğla örer gibi üst üste koyarak bir şeyi inşa etmenin hazzını yaşamak istiyoruz ve inşa ettiğiniz şey sanat yüklediğiniz bir insansa bunun manevi hazzı tarifsiz. Davul ve Bateri branşında çok yetenekli ve bir çok ünlü müzisyenle çalışmış arkadaşım Cenk Güngör var. Kamera önü oyunculuk dersine Başak Özel girecek, Başak Hoca çok samimi ve çok deneyimli bir oyuncu. O’nu bir çok dizi ve sinema filmlerinden tanıyoruz. Dans bölümümüzde Uğurcan Arıkan ve Ece Korucuoğlu’na emanet. Uğurcan Hoca ve Ece Hoca çok yetenekli dansçılar olmak ile birlikte çok önemli projelerde yer aldılar. Çocuklarla ve yetişkinlerle çok kolay iletişim sağlayan benim için önemli eğitmenler. Medya ve İletişim, Audition Teknikleri adında iki ayrı branşımız var. Kamera Önü Oyunculuk dersi alan her öğrencimiz bu branşlarda da eğitim alacak. Deneyimsiz oyuncuların set koşullarını ve öncesindeki hazırlık süreçlerini öğrenecekleri bir içerik olacak. Ve elbetteki hep karşı çıktığımız psikolojik anlamda tahribat yaşayan çocuk yaştaki oyuncu ve ailelerin bilinçlenmesi gereken bir çok detay var. Uludağ Üniversitesi Oyunculuk bölümünü birincilik ile bitiren ve cast direktörlüğü alanında kendisine pırıl pırıl bir kariyer yapan Filiz Çelik bu dersleri verecek. Filiz Çelik dizi, film, reklam gibi alanlara birçok oyuncuyu kazandırmış bir menajer aynı zamanda. Akademimiz, Filiz Çelik Casting adındaki menajerlik şirketiyle de müşterek hareket edecek. “Mesaiden Sonra Gel” diye bir branşımız var. Bana göre akademinin en keyifli branşlarından. İnsanlar kurumsal hayatın monotonluklarından ve hayatlarındaki tek düze tempodan bıkmış durumda. Bu branş onlar için haftanın iki günü İki saatliğine her şeyi unuttukları hem bir eğlence hem de eğitim alanı olacak. Bu branşa da birçok kurumsal şirkete eğitim vermiş ve bu alanda motivasyonu çok yüksek olan Bengü Toksöz hocamız girecek. Bengü, profesyonel tiyatrocu olmak ile birlikte eğlenceli tarafı çok ağır basan bir eğitmen. Çocuklarla Yaratıcı Drama eğitimini ise daha önce birçok özel okulda çalışmış Bahar Ahçıoğlu ve birkaç sürpriz eğitmenimiz ile sürdüreceğiz. Ve çok yeni bir öğretmen olmasına karşın gerçekten idealist, ne yaptığını bilen, iş ahlâkını ilk anda belli eden Nisa Özütler akademimizde hem koordinatörlük yapacak, hem de eğitmen olarak çocuklara muhteşem içerikler hazırlıyor. Kısacası çocuklara ve yetişkinlere içeriği zengin, çok düşünüp sık elediğimiz, bu alanda birçok şeyi başarmak istediğimiz bu oluşumu dert edindik dersem yeridir. Bu sayede eğitmenlerimizin çoğunu ve branşlarımızında bir kısmını duyurmuş oldum, bu soru için teşekkür ederim.
Bu kelimeler sana ne ifade ediyor?
Metot Sanat Akademisi: Heyecan, umut, takım.
Kulis: Paylaşım.
Muammer Karaca Tiyatrosu: Okul.
Commedia De’llarte: Pantalone, Dottore.
Mutluluk: İnsanın kendisine yakın hissedebildiği her şey.
Hayat: Başı, ortası, sonu bilinmeyen bir oyun.
Bu keyifli söyleşi için çok teşekkür ederim…