Melike Kuş’un ilk solo sergisi “Eye to Eye in Dystopia” geçtiğimiz günlerde Merdiven Art Space’de açıldı. “Eye to Eye in Dystopia” sergisi, Kuş’un düzenli ve düzensiz kalınlıkta iplerden ürettiği maskeler ve sadece açıkta kalan gözlerden oluşuyor. Kuş, sergisinde pastel ve renkli tonlarda iplerden, farklı dokularda, distopik dünya içinde renkli bir alan açmak istiyor. Toplumsal meseleler içinde umudu göstermeye çalışıyor. Çalışmalarında kullandığı renklerdeki çeşitlilik ile karanlık dünyayı (distopyayı) sorgulamamızı bekliyor.
“Eye to Eye in Dystopia” 30 Aralık 2023 tarihine kadar Merdiven Art Space’de ziyaret edilebilir.
İyi okumalar…
Melike Kuş ismini tanıyabilir miyiz?
Elbette. Ben Melike Kuş, 1997 yılında Ankara, Türkiye’de doğmuş bir sanatçıyım. Ankara Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümünden mezun oldum ve ardından Anadolu Üniversitesi Resim Bölümü’nden mezun oldum. Şu anda, sanat pratiğimi Dublin’de sürdürmekteyim.
“Eye to Eye in Dystopia” sergisinden bahseder misin? İzleyici ne görüyor?
“Eye to Eye in Dystopia” sergisi, 5-30 Aralık tarihleri arasında Merdiven Art Space’de izleyicilerle buluşuyor. Sergi, çocukluk yıllarımdan beri ilgi duyduğum iplerle ördüğüm son 1 yılda Dublin’de üretmiş olduğum eserlerimi içeriyor. Bu eserler, bakmak ve görmek kavramlarına odaklanarak, toplumsal olaylara duyarlı bir perspektifle şekilleniyor. Maskeli portreler ve gözlerle yoğunlaşan eserlerim, izleyicilere distopya kavramı üzerinden toplumsal meselelere duyarlı bir şekilde bakma daveti yapıyor.
“Eye to Eye in Dystopia” adlı ilk kişisel serginden distopyaya atıflar yaptığın işlerin ütopya kavramıyla nerede buluşuyor?
Sergim de, distopya kavramına odaklanırken izleyiciye, toplumun bazen distopik bir gerçeklik içinde yaşadığını ve bu durumu bir tür ütopya olarak algılamaya meyilli olduğunu anlatmaya çalışıyorum. İpliklerle ördüğüm eserler, bu paradoksu vurgulamak adına tasarlandı. Toplumun belirli bir duruma alışması, bu durumu norm olarak görmesi ve kendini bir tür ütopyada sanması, eserlerimde eleştirel bir şekilde işlenen temalardan biridir.Eserlerim, görsel anlatım yoluyla toplumun çeşitli meselelere karşı tepkisini ve bu konudaki çelişkili algısını yansıtmayı amaçlar. İzleyicinin, eserlerdeki gözler aracılığıyla bu paradoksu keşfetmesi ve distopyanın içinde yaşadığımız gerçekliğin farkında olması için bir davet olarak görülebilir.
“Eye to Eye in Dystopia” sergisinde iplerden meydana gelen maskeli portreler ve gözler hakim. Yaratım sürecinde nasıl bir yol yöntem izledin? Süreç nasıl başladı ve sergiye nasıl dönüştü?
Sergi öncesi, bir yıl süren üretim sürecinde 1 hafta Berlin’de bir botta kalarak keşifler yaptığım art residence programına katılmam ve sonrasında Türkiye’ye gelerek sergideki Eye to Eye ve Whose Dystopia adlı eserleri oluşturmam da büyük rol oynadı. Farklı kültürleri gözlemleme fırsatı, benim yaratım sürecinde önemli bir unsur. Farklı ülkelerde gezerek, sergilerdeki eserlerini inceleyip malzemelerle ve sanatçılarla etkileşimde bulundum. Bu süreçte, eserlerimde kullanmak üzere yeni ipler ve malzemeler keşfettim. Yaratım sürecim genellikle organik bir evrim geçirir. Seyahatlerimde edindiğim deneyimleri, gözlemleri ve duygusal yanıtları, eserlerimde ifade etmek üzere bir araya getiririm. İpliklerle ördüğüm maskeli portreler ve gözler, farklı kültürlerin birleşiminden, keşiflerimden ve bu malzemelerle etkileşimimden ilham alır. Bu süreç, eserlerimin sergiye dönüşmesindeki temel adımlardan biridir. Sergiye hazırlık aşamasında, keşfettiğim yeni malzemelerin yanı sıra, renk paletimi belirlemek, desenleri düzenlemek ve eserlerin bir araya getirilme şeklini planlamak için yoğun bir araştırma ve tasarım süreci geçirdim. Bu sayede, izleyicilere farklı kültürlerden ilham alarak oluşturulan eserlerimi sunma fırsatı buldum.
Bakmak ve görmek kavramları sana ne ifade ediyor? “Eye to Eye in Dystopia” sergisinde bu iki kavram üzerine ne/ler söylüyorsun?
Bakmak ve görmek, benim eserlerimde merkezi bir temayı oluşturuyor. Sergimde, bu iki kavram arasındaki ince çizgiyi vurgulayarak toplumsal olaylara duyarlılığa işaret ediyorum. Bakmak, sadece yüzeyde kalmak anlamına gelirken, görmek derinlemesine anlamak, farkındalık geliştirmek demektir. Eserlerim, izleyicilere bu önemli ayrımı anlatmayı amaçlıyor.
“Eye to Eye in Dystopia” sergisinde çeşitli renkte ve dokuda iplerle örülü tablolar hakim. İplerin renk skalasını nasıl belirledin? İp harici kullandığın malzeme oldu mu? Nedir?
İplerin renk skalasını belirlerken, duygusal ve sembolik anlamlar ön plandaydı. Her renk, eserlerimde iletmek istediğim duyguları ve mesajları yansıtmak için özenle seçildi. İplerime sadece akrilik boya eşlik etti. Ama iplerde çeşitlilikler meydana geldi. Yün, akrilik, koton gibi iplere yer verdim. Çünkü iplerin kendine özgü dokusunu çeşitliliğini ve anlamını vurgulamak istedim.
“Eye to Eye in Dystopia” sergisinde toplumda mücadele ettiğimiz konuları sorgulamaya alan açıyorsun. Peki senin arada kaldığın, sorguladığın ve işlerine yansıyan konular neler?
Kendi eserlerimle birlikte yaşadığım çağın zorluklarına odaklanıyorum. Farklı bir ülkede göçmen bir kadın olarak kadının dünyadaki yeri, zorlukları ayni zamanda toplumsal eşitsizlik, adalet çevresel sorunlar ve kültürel çatışmalar gibi konuları sorgulatıyor. Bu konuları sorgulamak, eserlerimde izleyicilere sorumluluk duygusu ve duyarlılığı aşılamayı amaçlıyor.
İp ile üretme tekniğini nasıl keşfettin? Boyadan farkı nedir? İplik sürdürülebilir bir malzeme mi? İpi kullanırken nasıl hissediyorsun?
İp ile çalışma tekniğini keşfetmem, çocukluk yıllarımda iplerle oynamamla başladı ama profesyonel anlamda ilk üretimlerime 7 yıl önce üniversitede atölye hocamın yeni keşiflere fırsat vermesi sonucunda başladığımı söyleyebilirim. Bu malzeme, benim için sadece bir sanat aracı değil, aynı zamanda duygusal bir bağ kurduğum bir medium. Boyadan farklı olarak, iplerin dokusu ve esnekliğiyle çalışmak benim için daha özgün ve duygusal bir deneyim sunuyor. İp, elle işlenen bir malzeme olduğu için her bir dokunuş, sanat eserimin bir parçasını yaratırken duygu ve ifade katmama yardımcı oluyor. Boya gibi diğer malzemelerle karşılaştırıldığında, iplerin benzersiz ve dokunsal özellikleri, sanatsal ifademde özgünlük katıyor. İp, sürdürülebilir bir malzeme olma potansiyeline sahiptir. Doğal liflerden, örneğin pamuk veya yün gibi malzemelerden üretilen ipler, genellikle çevre dostu ve geri dönüşüme uygun olabilir. Ancak, sürdürülebilirlik, üretim süreci, kimyasal kullanımı ve malzemenin kaynaklandığı yer gibi faktörlere bağlı olarak değişebilir. Bu nedenle, sürdürülebilir ip seçiminde dikkatli olmak önemlidir. İplerle çalışırken, dokusunun ve esnekliğinin yanı sıra malzemenin doğal özelliklerini hissetmek benim için önemli bir deneyimdir.