Okan Çil
Okan Çil

Okan Çil’le “Peygamber” Kitabı Üzerine Söyleşi

30 Mart 2024

Okan Çil, yeni romanı Peygamber’de insanın çelişkilerinin çaresizliklerinin üzerine gidiyor. Bunu yaparken İbrahim, İshak, Yakub ve Yusuf peygamberlerin hikâyelerinden etkilenerek insanlığa dair kadim bir anlama odaklanıyor. Bu öz aslında tamamen insan olabilmekle ilgili… Aile ilişkileri, güç birlikleri, acılarımız, heyecanlarımız, mutluluklarımız, iktidar hırsımız, kıskançlıklar hepsi Peygamber’de karşımıza çıkıyor.

Okan Çil’le Peygamber romanı üzerine konuştuk.

Okan Çil

Onu da Sonra Anlatırım, Tezer Özlü: Bir Arayışın Peşinde, Ölüler ve Seyyahlar ve Üvey’in ardından Peygamber’le okurlarınızla buluşuyorsunuz. Kitabı yazmak için sizi masa başına oturtan motivasyon neydi?

İnsan çelişkilerle dolu çaresiz bir yaratıktır. Kendini çok gelişmiş, medeniyet sahibi olarak görmesine karşın çelişkili ve çaresizdir. Tabii bu, günümüzü yerip eskiyi yücelten bir durum değil. İnsan eskiden de öyleydi. İster kral olsun ister gariban, ister büyücü olsun ister dilenci fark etmiyor. Romanın önemli karakterlerinden biri olan Yeret de bir yerde, “Siz İbrahimoğullarının bile yaşadıkları ortadayken, benim gibilerin hâli nicedir, sen düşün,” diyor zaten.

Sadece Peygamber’de değil, diğer kitaplarımda da yazdığım karakterin pek çoğu hırsız, düzenbaz, yalancı, çıkarcı ve yoksul insanlardan oluşur. Hayatın anlamını “çözmüş”, bunun ruhsal bunalımını yaşayan, erdem timsali, görece entelektüel “üst-insanlarla” ilgilenmem ben. Onları sahici de bulmam. Üvey’deki Cezmi’nin dediğini bu yüzden severim: “Sen sen ol, iyilere güvenme, onlar aslında çok kötüdür.”

Sözün özü; Peygamber’de de, diğer romanlarda da insanın bu çelişkisinin ve çaresizliğinin üstüne gitmeye çalışıyorum.

Kitap, ismiyle dinî anlatılara işaret ediyor. Hangi peygamberin ya da peygamberlerin hikâyesi sizi etkiledi? Onların hikâyesinde sizi etkileyen nokta neydi?

Peygamberlik o dönem dört nesil babadan oğula geçiyor: İbrahim, İshak, Yakub, Yusuf olarak. O dönemin peygamberleri aynı zamanda kabilenin liderliğini üsteniyorlar ve soy onlardan yana devam ediyor. Bütün bunlar olurken, asıl zulüm çekenlerin İshak’ın üvey kardeşi İsmail’le Yakub’un kardeşi Esav olduğunu fark ettim. Peygamber’i de bu iki insanın, amca-yeğenin duygudaşlığı üzerinden ilerlettim.

Beni etkileyen noktalardan biri de İbrahim’in çocuğunu kurban etme meselesidir. İslam’da kurban edilmek üzere sunak taşına yatırılan oğul, köle bir kadından doğan İsmail’dir. Musevilik ve Hristiyanlıkta ise taşa yatırılan oğul, soylu eşten doğan İshak’tır. Sunak taşına yatan oğulun kutsanmış, seçilmiş kişi olarak algılanmasına karşın bu ayrım beni çok düşündürdü. Nedeniniyse peygamberlerin soy ağacını incelerken fark ettim. İsmail’in soy ağacından Muhammed doğuyor, İshak’tansa İsa ve Musa.

Aile trajedisiyle karşılaşıyoruz diyebiliriz. Aile kavramı sizin için ne ifade ediyor?

Bana göre aile hem büyük bir suç örgütü hem de sığınılacak yegâne limandır. Üstelik bu çelişki çoğu zaman aynı anda var olur. Aileyi oluşturan bireylerin niyetlerinden bağımsız bir şey bu. Birbirini tanıyan insanlar bunu yakinen bilirler.

Hal böyle olunca aile içindeki bir çatışma, dışarıdaki bir çatışmadan daha kuvvetli, daha derinlikli geliyor bana. Tabii aileyi tek bir anlamda kullanmıyorum burada. Bir örgütü de, bir cemaati de, bir dini de, bir iş kolunu da, bir ülkeyi de aile olarak değerlendirebiliriz.

Peygamber’i yazarken kutsal metinlerle etkileşim haliniz nasıldı? Yazmak için araştırma yürüttüğünüz noktalar oldu mu? Tevrat sizi nasıl etkiledi?

Peygamber, Tevrat’ta geçen küçük bir hikâyeye dayanıyor zaten. Esav’la Yakub’un çekişmesini ve devamında yaşananları okuduğumda Esav’ın sürekli kötülendiğini, hatta Esav’ın soyundan olan Edomluların da lanetlendiğini görünce bir sorun olduğunu anladım. “Tarihi kazananlar yazar,” fikrinden yola çıkarak, iktidar mücadelesini kaybeden Esav’ın kötülenerek simgesel anlamda öldürülmeye çalışıldığını düşündüm. Sonra da bütün anlatıyı Esav’ın tarafından yazdım. Ancak bu kez de Esav’ı yüceltip Yakub’u kötüleyeyim diye bir niyetim olmadı. Karakterler arasında taraf tutmayınca iktidar mücadelesi de, bundan doğan yıkım ve acı da daha belirgin oldu.

Peygamber’deki Esav ve Yakub iki farklı kutup noktası gibi. Bu farklılığı hangi iki kavram üzerinden anlatmak istediniz?

Esav ve Yakub fiziksel özellikleri ve karakterleri itibarıyla birbirlerinden farklılar, evet. Dünyaya bakışları da birbirinden farklı ama ikisinin de arzuladığı şey aynı: Peygamberlik, yani iktidar.

İlk doğan erkek dünyanın hemen her kültüründe üstün kabul edilir. Hatta sadece erkekler değil, kız çocukları için de geçerlidir bu. Esav da bu anlayış sebebiyle hüküm sahibi olarak yetiştiriliyor. Esav bunu o kadar içselleştiriyor ki tabiri caizse gözü bağlanıyor, gardını indiriyor. Yakub da işte tam bu noktada saldırıyor. Anası Rebeka’yla birlikte oynadıkları oyunla iktidarı ele geçiriyor. Ne var ki bu durum yıllar yılı sürecek öyle büyük yıkımlar yaratıyor ki Yakub dahil kimse kazançlı çıkmıyor. Bu yüzden Yakub’un galibiyetini Pirus Zaferi’ne benzetebiliriz sanırım.

Peygamberlerin tarihteki işleviyle kitaptaki işlevi üzerine ne söylemek istersiniz? İnsanlara Tanrı’nın buyruklarını bildiren anlamına gelen peygamberlerin hikâyeleri aslında bize ne anlatıyor?

Peygamberlerin hemen hepsi illegal insanlardır. Bulundukları toplumun hüküm sahibi legal yasa koyucularına isyan ederek insanları daha eşit ve daha adil birtakım kurallara çağırırlar. Diğer bir deyişle; isyan çıkarıp düzeni bozarlar. Günlük ilişkilerden ticarete dek pek çok şeyi kapsayan bu çağrı da ister istemez yöneticilerle peygamberleri karşı karşıya getirir ve yine aynı nedenden dolayı peygamberlere tabi olanların büyük bir bölümü köleler ve yoksullardan oluşur.

Benim kitapta bahsettiğim meseleyse bundan farklı. Ben İbrahim Oğullarının bulundukları toplumla yaşadıkları problemlerden çok, onların kendi içlerinde yaşadıkları iktidar mücadelesine ve kıskançlığa odaklandım.

Esin Hamamcı

Edebiyat doktora öğrencisi, Açık Radyo’da programcı, Gazete Oksijen, K24 'te yazar. Dark Blue Notes ve Nftify'da editör. Çevirmen. Kent, arşiv, edebiyat ve müzik üzerine yazar, düşünür...

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Gülay Özkan "Beni Benle Buluşturan" Tohum Sanat Alanı'nda
Önceki

Gülay Özkan “Beni Benle Buluşturan” Tohum Sanat Alanı’nda

Cosimo Comidas de Carbognano (1749–1814) Descrizione topografica dello stato presente di Costantinopoli [İstanbul’un Şimdiki Durumunun Topografik Betimlemesi] Bassano: [Giuseppe Remondini & figli,] 1794
Sonraki

Kütüphane Haftası’nda Meşher’deki Nadir Kitaplar Dikkat Çekiyor

Kaçırmayın!

İnsanı Anlamak

“İnsanı Anlamak” Kitabı İkinci Kez Okurlarla Buluşuyor

Bugüne kadar yirmiyi aşkın eseriyle çok satanlar listesinde yer alan
Prima Facie (Olcay Yusufoğlu)

“Prima Facie” ile Onay Kültürüne Yeniden Bakmak

Uluslararası Af Örgütü, onay kültürünün oluşturulması noktasında farkındalık yaratmaya yönelik