Yıl 1992, gitarist arkadaşım (daha doğrusu ağabeyim) Mustafa Kos ile özel projeler yapıyoruz, henüz 19 yaşımdayım, Orhan Atasoy ve Kerim Çaplı ile birlikte kurduğumuz Lost Ghost Grubu var bir yanda, diğer tarafta ablam Meltem Taşkıran ile uluslararası müzik festivallerine ülkemiz adına katılıyoruz ve ödüllere doyamıyoruz. Aynı yıllarda Mustafa Kos Kurtalan Ekspres’de de gitarist ve Barış Manço ona danışıyor, yeni nesilden iyi bir klavyeci var mı deyince, Mustafa da benden bahsediyor. Taksim’deki dönemin en önemli montaj stüdyolarından biri olan Vipsaş’da buluşuyoruz, Mustafa, Barış Abi ve ben. “Eeee şekerim, nasıl durumun, benimle sahnede çalmaya nasıl bakarsın?” diyor, şeref duyacağımı söylüyorum ve onun efsanesine giriş yapıyorum, kaybettiğimiz güne kadar.
Evet Barış Manço ile geçen yıllar, hatta onu kaybettiğimiz şu son yirmi dört yılda yaşadığım şey salt bir müzik serüveni değildi, çok ötesiydi, bu sebeple “Efsane” sıfatını kullandım. Sanat Okur’da yayınlanan ilk yazım bu, ancak sonraki yazılarımda da göreceksiniz, ben bir konuyu irdelerken, sadece yerel değerlere bağlı kalmam, tüm dünyadaki muadillerine bakarak kıyaslamalar yapıp, evrensel sonuçlara varmaya çalışırım. Barış Manço’nun bizlere kattıklarını anlatmaya çalıştığım bu ilk yazımda da bunu yapmaya çalışacağım. Önce şarkı yazarı kimliğine bakalım… “Arkadaşım Eşek”, dünyada doğa sevgisi veya hayvanlara olan sevgiyi anlatan yüzlerce şarkı bestelenmiştir, ancak bunlar içinde eşeği konu alan şarkıya hiç rastlamadım. Niye eşek??? 🙂 Eşek Anadolu toprağı için çok önemli bir hayvan, odun taşıyan, her tür yükü kaldıran, özellikle göçebe hayattan yerleşik düzene geçmiş bizim toprağın insanı için çok özel bir hayvan eşek, ancak bu özellikler onu ırgatlaştırmıştır, Barış abi o güzel bakışlı, koca kulaklı hayvanı arkadaşa dönüştürmeyi öyle güzel becermiştir ki, vefatının 24. yılında bile tüm ülke çocuklarının sözlerini en iyi bildiği, bu sayede de belki de en sevdikleri hayvanın eşeğe dönüşmesini sağlamıştır. Daha sonraki yıllarda hayvan sevgisini “Ayı” şarkısıyla taçlandırırken, kırsaldan şehre göçün yarattığı kültür şokunun da hicvini o kadar tatlı anlatmıştır ki, tartışma esnasında kullanılınca kavgayı başlatan bu hayvanın ismi, şarkıyı dinleyen tüm ülke insanında tatlı bir tebessüme dönüşmüştür. Hiciv gücünü sadece doğaya yansıtmamıştır benim büyük ustam, hayatı boyunca kendini siyasetten alı koyamamış 9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’i çağrıştıran “Süleyman”ı da üretmiştir. Aşk ve imkansız aşkı, “Kol Düğmeleri” isimli şarkısından daha iyi anlatan bir söz bence ne yazıldı, ne de yazılacak, iki ayrı kolda buluşmaları imkansız olan kol düğmeleri. Ürettiği yüzlerce eserin neredeyse tamamı bizim sektör deyişimizle hit olmuş (yani çıktığı döneme imzasını atarak, halkın diline pelesenk olmuş şarkı.) ender şarkı yazarlarındandır Barış Manço.
Sahne üzerindeki karizması, bir kaç lisana hakimiyetiyle ve geniş kültür birikimiyle onu çok ileriye taşımıştır, ama bu ona yetmemiştir, çünkü amacı tanınan ve sevilen bir sanatçı olmanın ötesindedir, tek amacı tüm halkın “Barış Abisi” olabilmektir. Bunun yolu da televizyondan geçecektir, sahneye alışık, sahne üzerinde söylediği şarkılarla milyonları kendine hayran bırakan o müzik adamı için kolay gözükse de aslında hiç değildir. Belli bir repertuarı sahne üzerinde söylemektir iyi solistin alanı, ama büyülü ekranda dünyayı gezmek ve gezdiğini çok kısıtlı bir sürede kendi halkına aktarabilmek, bu olağan bir kültürel güçle yapılacak bir işin çok ötesindedir. Manço’nun ilk ortağı yapımcı Erkmen Sağlam’ın (rahmetle andığım Erkmen Abi’min) bana anlattığı bir kısa anekdotu paylaşmak isterim. “Niagara önündeyiz, iki sayfalık tekst geliyor, Barış hızlı okuma tekniğiyle 15 saniyede okuyor ve hemen akabinde “motor” diyorum, 45 saniyelik bir performansla çekim tamamlanıyor, Eser kardeşim, dünyanın hiçbir yerinde ikinci bir take (ikinci tekrar çekim) yaşatmadı Barış biliyor musun?” Müziğe olan üstün kabiliyeti, çok azımızın bildiği gibi resme olan kabiliyetiyle birleşiyor, üzerine bir de onun deyişiyle “bilinmesi gereken en önemli lisan tatlı dildir.” tatlı dille de birleşince ortaya efsanenin tüm domino taşları çıkıyor.
Erkmen Sağlam ile birlikte tasarladıkları 7 den 77 ye programında çok önemli bir bölüme yer verir Usta’m, “Adam Olacak Çocuk”. Çocuklar için yaptığı şarkıların ona ne kadar büyük bir sevgi kattığını kariyeri boyunca gözlemlemiştir ve ötesinde ülkesine değer katabilmenin en önemli payının, çocukları adam etmekten geçtiğini de biliyordur, 3 basamaklı bir kürsüye çıkarır ülke çocuklarını, onlara konuşma şansı tanır, içlerini dökmek için mikrofonu uzatır ve yıllar boyu sürecek olan Türk televizyonculuk tarihinin belki de en samimi enstantaneleri oluşur. Çocuklarla çocuklaşan ustam, mütevazılığın da kitabını yazmaya başlamıştır. Tatlı bir sohbet ardından bir şarkı söyler çocuk, ama bu esnada sebze yemesi gerektiğini, dişini her öğünden sonra fırçalaması gerektiğini, otomobile bindiğinde arka koltukta oturması gerektiğini öğrenir. Nesiller bu programla hem kahkahaya doyamaz, hem de bilinçlenir.
Doksanların sonuna doğru ülke SÖZDE bir gelişme (?) içine girer, özel radyo ve televizyon kanallarının kurulmasıyla, reyting savaşları artık başlamıştır ve bu sayede magazin programları bu yıllarda tepe olurlar, halkın televizyondan beklentisi bilgilenmekten ve çocukları bilinçlendirmekten öteye zıplamıştır, artık neredeyse tek beklenti ünlülerin hayat dedikodularına karışmak olmuştur. Bu süreçte efsane program 7 den 77 ye de nasibini kötü almıştır. 98 yılında dünya televizyonculuğunda rekora doğru giden program reyting bahanesiyle dönemin ATV kanalında yayından kaldırılmıştır. Uzun yıllar boyunca 365 günün en az 350 günü ülke ülke, şehir şehir gezen Barış abi kendini derin bir boşlukta bulmuştur, o boşluğu da 40 yıllık müzik kariyerinin en sevilen şarkılarını yapmak üzerine stüdyoya kapanmıştır, hem de yanına aranjör olarak beni alarak, o güne dek yedi senedir sahne üzerinde çalıştığımız ustamla son dokuz ayında günde yaklaşık on saatlik bir çalışmayla hazırladık sanatçının best of albümünü. Henüz ben 25 yaşındaydım ve hayatımın en önemli 9 aylık eğitim sürecinden geçmekteydim.
Nasıl becermişti? Dünya üzerinde belki de en çok fraksiyonun bulunduğu bizim coğrafyada herkesin Barış Abi’si olabilmeyi? İşte bunun sırrını yaşayarak öğrendim o son dokuz ay. Sinir uçlarını irite etmeden, tatlı dille, iyiyi, güzeli nasıl yılmadan hep sunabildiğini öğrendim. Şuna emin oldum, onun rakibi yoktu, rakibi olmayacak, hatta olamayacaktı, neden mi? Çünkü onun gördüğü güzel ülkenin, efsane sanatçısı olma rüyasının netliği ve o rüyanın tüm gereklerini hayatına katma gücünü hiç kimse sağlayamazdı. Herkes kendi ideolojisini ittirip, diğerini küçümserken, o ideolojilerin ötesine gitmişti, ufuktaki güzel birleştirici sanatçı olmuştu. Onu tanıyıp, müziğinin bir parçası olma gururu da bana nasip oldu.
Allah’ım gani gani rahmet eylesin.
Emeğine yüreğine sağlık üstad 🙏
Kaleminize sağlık… 40.yıl eserinin de hikayesini ve bilinmeyen yönlerini de merakla bekliyoruz, özellikle bu eser hakkında sanırım en çok sizin emeğiniz ve bilginiz var. Teşekkürler her şey için..
Eser’cim Barış Manço’nun, üstadınin senin kaleminden , beraber yasadiginiz, paylaştığınız anlari okumak cok guzelmis, devamını büyük bir heyecan ve merakla bekliyoruz. Kalemine sağlık 😍
Barış Manço ile “Mutfağın içerisini” yaşamış genç Üstadımızı her daim yakınen takip ediyor ve Şansından ötürü takdir ediyorum.Bu Şans Barış Manço’dan sonra , o zamanın “Kurtalan Ekspres”i için Cem Karaca ve değerli diğer müzik çalışmaları ile devam etti.Hararetle takip yazılarınızı bekliyoruz….
Kalemine sağlık, huzur içinde uyusun
Merhaba;
Barış Manço’yu okumaya doyamadığımız değerli anılarınız gözlemleriniz ile çok güzel anlatmışsınız teşekkür ederiz.
Hiç unutmadan özlemle yad ediyoruz Barış abimizi . O bizim ülkemizin en değerli sanatçılarındandır.