Stoppani
Stoppani film sahnesinden

Rezan Mir Uğurlu ile “Stoppani” Belgeseli Üzerine Bir Söyleşi

30 Haziran 2022

“Kentler de tıpkı canlılar gibi doğar, büyür ve ölür. Stoppani, yaşlı bir kentin ölmeye yakın anlarına dair bir portredir. Kentlerin geçirdiği ağır dönüşümü insanı aradan çıkarıp sorgular. Gezegendeki insan varlığının, ancak insanların yokluğundan sonra fark edileceği düşüncesi bu kent hafızası çalışmasını doğurdu.”

Hepimiz birden yok olsak! Başından sonuna kadar boğulma duygusunun eşlik ettiği bir yandan da ürkütücü gelen, diğer taraftan olasılıkları düşündürten ve gerçekleşmesi durumunda tek başımıza kalarak yaşama ihtimalimizi sorgulatan Stoppani filmi Documentarist 15. Belgesel Günleri kapsamında seyirciyle buluştu. 10 dakikalık bu kısa belgeselde şehirin boşluğuna düştüğümüz, yalnızlık ve özgürlük arasında belirsizliğe hapsolduğumuz bir film izledik. Yönetmen Rezan Mir Uğurlu‘nun boş kalmış kent sokaklarını filme dönüştürdüğü bu yapımda boş sokaklar davetkâr olduğu kadar kuşku ve endişeye de yer veriyor. Yaşanmışlığı hatırlamak ve hatıraların gördüğümüz karede hayalini çağırmak ile orada olup boşluğu ve sessizliği yaşamak aslında hepsi insanın yokluğunda bir şehirde neler olabileceğine, ne hissettireceğine ve ne göreceğimize bir çağrışım yapıyor. Bugünden ileriyi görürcesine. Stoppani filmi de insanın yokluğunda geride bıraktıklarını gösteren ve yokluğu şehir hafızasıyla hatırlatan bir yapım. Bir kentin yalnızlık senfonisi gibi.

Stoppani belgesel filmi üzerine merak ettiklerimi yönetmeni ve yapımcısı Rezan Mir Uğurlu‘ya yönelttim.

Buyurunuz…

Yönetmen Rezan Mir Uğurlu

Öncelikle okurlarımıza sizi tanıtmak isterim. Kendinizden bahseder misiniz?

92 yılında doğdum ve Diyarbakır’da serbest avukatlığa başladım. Ardından yüksek lisans eğitimim için İstanbul’a gelsem de eğitimimi şu an için yarıda bıraktım. Beş yıl gibi bir süredir İstanbul yaşıyorum ve burada da serbest avukatlığa devam ediyorum. Sinemaya hep yoğun bir ilgim vardı ve artık bir süredir bunun için daha fazla zaman ayırmaya başladım. Şu an Stoppani filminin dışında üzerinde çalıştığım birkaç proje daha var ve onlara yoğunlaşmış durumdayım.

Stoppani
Stoppani film sahnesinden

Stoppani ne demek? İzleyiciye vermek istediği mesaj nedir?

Stoppani, 1800’lerde İtalya’da yaşamış ve üretmiş bir Jeolog ve Katolik rahip. Yer küre üzerine çalışmış bir bilim insanı. 1870’li yıllarda insanın dünya üzerine olan olumsuz etkisine dikkat çekmeye çalışmış ve dünyanın artık farklı bir çağa girdiğini bu çağın isminin Antroposen çağı olduğunu üzerine çalışmalar yürütmüş. Kelime karşılığı İnsan Çağı, İnsan Devri. Önceleri insanın dünyadan etkilendiğini ama artık insanın dünyayı etkilediğini ve bunun da farklı boyutlara gidebileceği yönünde bir takım görüşleri olmuş. Tabi o dönem görmezden gelinmiş ve unutulmuş. Ölümünden yaklaşık bir yüz yıl sonra o alanda çalışan bilim insanları tarafından yeniden gündeme getirilmiş. Böyle bir hikâyesi var. Film onun adını taşıyor. Hem bu hikâyeyi bir selamlama, anma amacı taşıyor hem de filmin içerdiği görüntüler itibariyle şu an için belki öyle şaşırtıcı gelmese de ilerleyen yıllarda oldukça bu görüntülerin değerli hale gelebileceğini düşünüyorum.

Kent açısından konuşursak bugünün kötüsü, yarının iyisi konumunda olacak. Aslında bu film de bir nevi bir uyarı gibi geliyor bana. Bundan dolayı hikâyenin bu benzerliğini de düşünerek ismi Stoppani oldu. Sorunun mesaj kısmına ise aslında herhangi bir mesaj verme amacı taşımadığını söyleyebilirim. Belki de vardır. Bilmiyorum. Ama yola çıkarken bu amaç üzerinde çok durmadım açıkçası. Daha çok bir belgelenme, arşivlenme, gösterme özellikleri üzerinde durdum. Hem şu an için hem de ilerleyen yıllar için.

Stoppani, 10 dakika gibi bir sürede yaşam alanlarımıza verdiklerimizle aldıklarımızı göz önüne getiren bir belgesel olmuş. Stoppani kısa olmasından öte içinde anlam taşıyan bir yapım. Açılış sahnesinde gökdelenler olması da biraz manidar. Neden gökdelenlerle başladınız? Kötü kentleşmenin sebebini ceketlilere mi bağlıyorsunuz?

İkinci sorudan başlayacak olursam aslında burada herhangi bir sınıfı veya kesimi ön plana koymaktansa daha çok genel bakmaya çalıştım. İnsan. İnsan odaklı. Canlı sınıfı olarak direkt insan türünü merkezine alıyor. Eğer bir suçlu varsa veya aranacaksa bunu bir kesimin, zümrenin üzerinden anlatmaktansa direkt en genel ve üst tanımıyla insan merkezli anlatmaya çalıştım. Gökdelenlerle başlama ise tamamen teknik bir tercih diyebilirim. Özel olarak tercih edilmiş bir durum değildi.

Stoppani film sahnesinden
Stoppani film sahnesinden

Stoppani için seçtiğiniz müzik başıboş kalmış bir şehirden ötesini hayal edebilmemizi kolaylaştırdı. Dış ses yerine ölecek olan şehiri anlamak ve belki de empati kurmak için mi gerilim ve kaygı hissettiren bir müzik kullandınız? Müzik tercihini nasıl yaptınız?

Aslında başlangıçta filmi iki farklı şekilde tasarlayıp kaba halini bitirmiştim. İlk versiyonunda ses tercihi olarak tamamen mekanların insanlarla doluyken var olan doğal atmosfer sesleriydi. İkinci versiyon ise daha deneysel bir müzik eşliğinde görüntülere hareket verebilmekti. İki versiyonu da uzun bir süre sürekli oynadı kafamda. Fakat gerek yakın çevreme izlettiğimde onların geri dönüşleri gerekse de uzun demlenme süresinde müzikli hali üzerinden gitmeye karar verdim. Müzik konusunun ise film aşamasında beni en çok zorlayan yer olduğunu söyleyebilirim. Çok uzun bir süre neredeyse sadece deneysel müzik albümleri dinledim diyebilirim. Filmin ritmine uygun bir müzik bulma aşaması oldukça zorladı. Görüntüler durağan olduğu için ona uygun eşleşmeler çok sırıtıyordu. Buldum dediğim anda bu sefer Amerika’daki plak şirketi telif hakları için onay vermedi. Fakat yapımcımız aynı zamanda kurgucumuz Gamze Terra vesilesiyle SANR grubuyla tanıştım. Tüm albümlerini büyük bir keyifle dinledim. Tam aradığım parçalardı diyebilirim. Hatta Gamze ile farklı odalara kapanıp uzun süre SANR’ı dinledik. Dinlemeler sonucu ikimizin de ortak kararı “Girift” parçası üzerine oldu. SANR’a da konuyu açtığımızda çok olumlu yaklaşınca bu güzel parçayı filmle örtüştürdük diyebilirim. Zaten çoğu ürkütücü olan görüntünün müzikle beraber daha da boğucu bir hal almasını, izleyenlerin filmde yaptığı turda daha da gerilmelerini hedefledik. Buradan bu vesileyle de tekrardan SANR müzisyenlerine teşekkür ediyorum.

Stoppani’de sadece gündüz çekimleri yaptığınızı görüyoruz. Gece de kenttin bir diğer yüzü değil mi?

Aslında bunun savaşını içimde çok verdim diyebilirim ama zaten gecenin doğasında olan ürkütücülüğün ve insansızlığın filmin asıl hedeflediği şeyin önüne geçmesini istemedim. Güneşle görünür olan çirkinliğin bozulmaması, çirkinin daha net ve çirkin görünmesi durumunun filmin yapısına daha çok hizmet ettiğini düşünerek böyle bir yol izledim diyebilirim sanırım.

Ölüme çok yakın olan kentte hayatta kalanların sadece sokak hayvanları olduğunu gördük. Bu da uzun diyaloglu, gerilim-aksiyon türündeki filmlerde gördüğümüz boş ama doğanın canlandığı caddeleri hatırlattı. Çekim öncesinde sizi besleyen, izlediğiniz veya derdiniz üzerine araştırdığınız film ve kitaplar oldu mu? Kentteki hangi durum sizi çekim için motive etti?

Bu filme hazırlanırken spesifik bir kaynak ya da filmden beslendiğimi söyleyemem. Zaten çekimlere başladıktan sonra süreç içerisinde kendi kendini yaratan bir film oldu. Pandemi ile beraber gelen ülke genelindeki sokağa çıkma yasaklarını fırsat bilerek bir arşiv, bir belge olarak bulunması amacıyla yola çıktığım bir süreçti başlangıçta. Fakat çekimleri yapıp eve dönüp görüntüleri izlemeye başladığımda başlarda ilk bir hafta, tek tük te olsa var olan insan görüntülerinden ve görüntüdeki hareketlerden rahatsız olduğumu farkettim. Ardından kameramı daha insansızlığa doğru çevirince aslında görüntülerin dinlendirici yönünün yanında ürkütücü bir halinin olduğunu gözlemledim. Bu doğrultuda yaklaşık bir buçuk ay gibi bir süre zarfında görüntü topladım. Dünyanın en kalabalık şehirlerinden birinde, üstelik insanlar da şehirdeyken insansız bir “insan çağı” filmi çekebilme fikrinin beni heyecanlandırdığını söyleyebilirim. Burada asıl yapmaya çalıştığım şey faili ortadan kaldırıp daha çok neticeye ve gerçekliğe bakabilme durumu üzerine yoğunlaşmaydı. Aynı zamanda bir şeye/şehire/eşyaya/gerçekliğe farklı bir gözle bakabilme deneyimi yaratma amacı motive etti diyebilirim.

Stoppani
Stoppani film sahnesinden

Çekim yapım sürecinin ardından Stoppani yayına girdiği güne geldiğimizde ekranda siz ne görüyorsunuz? Ne düşündürtüyor? Film perdeye çıkana kadar geçene sürede şehirde karşılaştığınız ve gözlemlediğiniz yeni neler oldu?

Aslında her izleme deneyiminde farklı bir şey düşünebilme ve yorumlayabilme deneyimi olduğunu söyleyebilirim. Bu tarz filmlerin izleme pratiklerinin buna çok müsait olduğunu düşünüyorum. Birçok anlamı ve yorumu olacaktır hem benim hem de izleyen her bir izleyicinin. Bu anlam ve mesaj durumunu bir kenara bırakacak olursak bende yarattığı hissiyatlardan biri filmin tanıtım metninde de geçen konulardan biri. Bir fotoğraf. On dakikalık uzun tek bir fotoğraf. Artık gittikçe yaşlanmış ve yorulmuş bir şehrin ölmeden önceki bir dönemine ait fotoğraflardan biri diyebilirim. Belki de direkt bir vesikalık.

İkinci soruya gelecek olursam aslında filmin çekimlerini yapıp tamamlayalı iki yıla yakın bir süre oluyor. Bu süre zarfında çok da bir şeyin değişmediğini hatta daha yeni tartışma alanlarının açıldığını gözlemliyorum. Kanal İstanbul projesi bile başlı başına bu durumu tek başına sırtlayıp götürebilecek düzeyde. Su taşmak üzere ve insanlık adına önlem almak yerine musluğu daha da şiddetli akıtmaya devam ediyoruz. Düşüncesi bile ürkütücü.

Son olarak Stoppani belgesel filminizin gelecek gösterim planı belli mi? Seyirci ile Stoppani tekrar ne zaman buluşacak?

Film şu aşamada ilk gösterimini 15. DOCUMENTARİST İstanbul Belgesel Günleri kapsamında yaptı. Şu an Türkiye’de başvuru yapıp yolladığımız ve geri dönüşünü beklediğimiz önemli bir festival daha var. Ardından yurt içi ve yurt dışında festival yolculuğuna devam ettirmeyi planlıyoruz. Bunun olması için gerekli süreci ilerleteceğiz. Festivallerin dışında yine amatör ve yerel düzeyde her türlü sinema günlerine, film buluşmalarına tabi ki de kapımız açık. Bunun dışında yakın bir dönemde internette de kalıcı olarak izlenime açmak planlarımız arasında.

Nil Has

1988 doğumlu, Sanat ve Kültür Yönetimi mezunu, sanat ve kültür meraklısı.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Kaçırmayın!

Adamlar

Adamlar’dan 10. Yıl Albümü: “Kahırlı Merdiven”

Alternatif rock sahnesinin kendine has gruplarından Adamlar, müzikal yolculuklarının 10.
Oya Erol, "Kilden Kıyılar"

Oya Erol’un “Kilden Kıyılar” Sergisi 8artı’de!

Oya Erol, İstanbul’daki ilk solo sergisi “Kilden Kıyılar” ile 8artı1