Sanatın veya sanatçının neyi amaçladığını sorgularken, bir sergi gezisi sırasında ya da bir tabloyu seyrederken insanlar kendilerini, “Buna Sanat Denir mi?” diye sorarken bulurlar. Bunun nedeni nedir? Sanatın sınırlarını belirlemek mümkün müdür? Bir işi, nesneyi, olguyu “sanat” yapan tam olarak nedir? Soyut dışavurumculuğun tam anlamıyla ne zaman anlaşılacağı sorusu hala tartışılıyor. Sanatın özgünlüğü ve özgürlüğü, tıpkı bir fikrin ifade edilmesinde olduğu gibi, belki de en önemli unsurlarındandır.
Kasimir Malevich 20.yüzyıl başlarında sanat eseri deneyimi adına izleyiciye yeni bir yol açan ve hala izi sürülen önemli bir sanatçıdır. Siyah Kare adlı tablosunu 1915’te ilk kez sergilendiğinde karakteristik olarak cesur ve kışkırtıcı bir ruh haliyle, kareyi ‘yeni sanatın yüzü… saf yaratımın ilk adımı’ olarak ilan etti. Maleviç, ‘yeni sanatına’ bir ad verdi: Süprematizm!. Birkaç yıl sonra, ‘Süprematist için nesnel dünyanın görsel olguları kendi başlarına anlamsızdır; önemli olan duygudur’ dedi. Malevich, eserinde renklerin ve dokunun odak noktası olduğunu, onların aracılığıyla bir anlatım yapmak sanatın özüdür fikrini savunuyordu. Geleneksel sanat anlayışındaki teknik yetenekten çok, kavramsal bir sanat anlayışını benimsemişti. Malevich, “Siyah Kare” adlı eserini yarattığında zihninde ne vardı? Sanatını anlatırken şöyle demiştir: “Ben, sıfır formuna dönüştüm ve kendimi, çöplerle dolu Akademik sanat havuzunun dışına sürükledim.” Malevich Siyah Kare’sini anlatırken ise; “1913 yılında, sanatı nesnelliğin gereksiz ağırlığından kurtarma yönündeki umutsuz çabam sonucu kare biçimine sığındım” der.
Soyut Dışavurumculuk akımının öncülerinden Jackson Pollock ise sanatın bir süreç olduğunu savunur. Pollock’un eserlerinde, biçim ve renkler ön planda olmasına rağmen, aslında yaratım süreci eserin kendisiyle eşdeğerdir. Onun için sanat, tamamen doğaçlama ve içsel bir ifadedir. Bu görüş, sanatın sadece bitmiş bir nesne olarak değil, yaratım süreciyle de değerlendirilebileceğini öne sürer.
Jackson Pollock eserlerini üretmek için, tuvallerinin çoğunu bir şövale üzerine sabitlenmek yerine ya yere yerleştirir ya da bir duvara yaslardı. Geleneksel boya fırçasını kullanmak yerine, boyanın boya kutusundan damlamasına izin verdiği bir stil kullanır, bıçaklar, mala veya çubuklar kullanarak görüntülerine derinlik katardı.
İnsan zihni, algılayamadığı şeylere karşı bir korku duygusu besler ve korktukça agresifleşir. Geometrik şekillerle yapılan bir resim, boyalar sıçratılmış bir tuval ya da nesnelerin sanat olarak kullanılması gibi alışılmadık yaklaşımlar, sanat dünyasında genellikle tepkiyle karşılanmıştır. Ancak, sanat özünde bir ifade biçimidir ve her türlü ifade özgürlüğüne sahiptir.
Bu anlayışın, özellikle kavramsal sanatın gelişiminde bir dönüm noktası oluşturan Piero Manzoni, 1961’de sanat piyasasına karşı derin bir öfke duyduğunda dikkat çeken bir protesto yöntemi kullanır. İtalyan sanatçı, 90 kutu içerisinde 30 gramlık ambalajlarla satılmaya başlanan dışkısını “Artist’s Shit” ismiyle altın değerinde fiyatlarla piyasaya sürer. Bu olay, Ernst H. Gombrich’in de söylediği gibi “Sanat diye bir şey yoktur, yalnızca sanatçılar vardır” anlayışını somutlaştıran önemli bir örnektir. Gombrich, sanatın sadece estetik bir ifade biçimi değil, kültürel bir kodlama olarak işlev gördüğünü savunur. Gombrich’e göre, sanat, izleyicinin “görsel dilini” çözme biçimidir. Sanat eserleri, belirli tarihsel ve kültürel bağlamlarda anlam kazanır ve insanların dünyayı anlama ve açıklama biçimleriyle ilişkilidir. Sanat, bir “anlam taşıyıcısı”dır. Yani “Teknik” müthiş karmaşık, zorlayıcı ve hayret verici olmak zorunda değildir!
Marcel Duchamp, sanatın sınırlarını zorlayan bir başka önemli sanatçıdır. “Ready-made” adı verilen eserlerinde, sıradan günlük kullanım nesnelerini sanat eseri olarak sunarak sanatın tanımını kökten sarsmıştır. Duchamp’a göre, sanat, sadece estetik olmayan bir nesneyi sanat olarak kabul etme kararıyla başlar. O, sanatın yalnızca estetik bir değer taşımadığını, aynı zamanda düşünsel bir süreç ve sosyal bir kavram olduğunu savunmuştur. “Fountain” adlı eseriyle, sanatın ne olduğunu sorgulamış ve “sanat, sanatçının bakış açısı ile tanımlanır” anlayışını ortaya koymuştur.
Duchamp, sıradan bir nesne olan çeşmeyi alıp “sanat eseri” olarak sunduğunda, birçok kişi için bu eser anlaşılmaz olmuştur. Bu durum Duchamp’ın eserinin sanatsal değerinin bir tür meydan okuma olarak algılanmasından kaynaklanıyordu. Ancak, Duchamp, sanatın yalnızca estetik bir zevk değil, aynı zamanda düşünsel bir sorgulama olması gerektiğini savunuyordu. Çeşme bir sanat nesnesine dönüştü çünkü sanatçı tarafından belirli bir bağlamda sunuldu. Bu, sanatın ne olabileceğine dair geleneksel algıları altüst eden bir hareket olmuştu. Sanat kavramı ve sınırlarını zihninde oturmamış bazı kesimler tarafından, bu su şişesini buraya koydum o zaman su şişesi sanat eseri oldu! şeklinde tümevarımlar yapılsa da, bağlama oturmayan hiçbir nesne, fikir veya eylem bir sanat eserine dönüşemez. Bir nesneyi bağlama oturtmak ise somut fikirlere sahip olmayı gerektirir.
Döneminin önemli sansasyonel isimlerinden bir diğeri de Andy Warhol’dur. Warhol, sıradan nesneleri, markaları, popüler kültür ikonlarını sanatın konusu haline getirdi. Onun “Campbell’s Soup Cans” eseri, popüler kültürün sanata dönüştürülmesinin en iyi örneklerinden biridir. Birçok kişi, bu tür eserlerin sadece birer ticari nesne olduğunu ve sanat olamayacaklarını savunmuş, Ancak Warhol’un yaptığı şey, sıradan olanı olağanüstü kılmak ve sanatın tanımını genişletmekti. Onun gözünde de, bir eserin sanat olup olmadığı değil, ona nasıl bir anlam yüklendiği önemliydi.
Sanatın ne olduğu sorusuna verilebilecek tek bir cevap yoktur; ancak, sanatın her zaman insanlık deneyimiyle derin bir bağ içinde olduğunu söylemek mümkündür. Herhangi bir şeyi sanat eseri yapan yada sanat bağlamına oturtan şey ise ona yüklenen anlamdır. Sanat eseri, fikrin kendisidir ve bu fikir, sanatçının estetik tercihleri veya teknik becerileriyle değil, yalnızca fikrin gücüyle değerlendirilebilir. Bireylerin zihnine oturmayan olgulara karşı anti tavır geliştirmeleri çok tanıdıktır. Ancak, Buna sanat denir mi? Sorusunun artık literatürden kalkmasının zamanı çoktan gelmiştir.